Fransız Ulusal Meclisi tarafından kabul edilen sözde “Ermeni Soykırım ve İnkâr Yasaları” Sarkozy’nin seçim kampanyasının bir gereği gibi açıklanabilir mi? Yada Ekim ayında kendisini tekrar baba yapan ikinci eşi eski manken ve şarkıcı Carla Bruni’ye tekrar Cumhurbaşkanı olmaya söz verdiği için bunu yapıyor denilebilir mi? Kuşkusuz ki bütün bunlar lafı güzaf bir yaklaşım. Sözde Ermeni Soykırımının Yüzüncü Yılı 2015’e giden yolda yapılanlar bir büyük resmin parçası değil de nedir?
Türk milletinin avutulmasına yönelik tüm yapılanlar bir tarafa Fransa’nın “Milli Askeri Stratejik Konsepti”nin bir numaralı hedefi Türkiye’nin Avrupa’dan ve eski Osmanlı coğrafyasından uzaklaştırılmasıdır. İşte, bunu görmek lazım. Bu genel kavramsal çerçeveden bakıldığında Ermeni meselesi de bu psikolojik kopuşun bir aracı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bakış açısı hem diğer Avrupalılara soykırımcı bir ülke profilinin sunulmasına hem de Türkiye’ye ‘İftiracı Avrupalılar’ düşüncesinin egemen olmasıyla AB’den uzaklaştırılmasına olanak vermektedir. Fransa ayrıca Türkiye’nin İslâm dünyasında edinmeğe çalıştığı yeri ve Afrika açılımlarını parçalanmasını, Türkiye içerisinde de “üniter ulusal devlet” yapısının ayrıştırılmasını büyük ölçüde desteklemektedir. Bir başka ifadeyle Fransa’nın Türkiye’ye yönelik dış politikasının esası, Türkiye’nin hem dış dünyadan, hem de kendi iç dünyasında karışıklıklar ile izole edilmesi ve yalnızlaştırılmasıdır. Bunun için yapılması gerekenler ise, Türkiye’nin büyümemesi, Türkiye’nin AB sürecinden uzaklaşıp yeniden içine kapanması ve Türkiye içerisinde de Kürt sorununun devam ettirilmesidir.
Günümüzde Fransa’nın uygulama alanına koyduğu hususlar dikkat çeker bir mahiyet arz etmektedir ki, sadece Ermeni lobilerinin baskısı ile değil, aynı zamanda devletin “Milli Askeri Stratejik Konsepti”nin gereği Fransa’nın bir küresel politikasıdır. Günümüzde Sarkozy hükümetinin yaptığı ise, Fransa’nın ulusal çıkarlarını bu hedef doğrultusunda uygulamasından başka bir şey değildir. Bu durumun en büyük kanıtı ise; Fransa’nın TC’ne karşı kullandığı Ermeni kartı daha önceki yıllarda sadece Fransa solu tarafından dillendirilirken, şimdilerde ise, belki de ilk defa Fransız Sosyalistleriyle sağın bu konuda güç birliği yaparak birlikte hareket ediyor hale gelmiş olmasıdır.
Görünen odur ki, Fransa bundan sonra Avrupa Birliği tarafından kabul edilen insanlığa karşı işlenen suçlar olarak sayılabilecek ayrımcılık, soykırım gibi konularda kendi ulusal mevzuatlarında yasa çıkartma konusunda bir karar almalarına öncülük etmeğe de çalışmaktadır. Fransa bu konunun öncülüğünü yaparak, 2013’te Hırvatistan’ın da AB’ye katılımı ile AB içindeki 28 ülkeye, 2015’e yönelik Ermeni Soykırımının Yüzüncü Yılında faaliyetlerin bir parçası olmasını da ayrıca zımnen önermektedir. Bu noktadan hareketle bu tanıma furyası 2015’e doğru çok daha hızlı ve yaygınlaşacak, 2015’te ise doruk noktasına ulaşabilecektir. 1915 Olaylarının yüzüncü yılı, ulusal kimliğini bu tarihsel seçilmiş travmanın üzerine inşa etmiş olan Ermenistan ve Ermenistan dışındaki Ermenileri aynı çatı altında ortak hedefe kilitleyebileceği de değerlendirilmektedir.
Bu genel politika karşısında Türkiye’ye bakıldığında ise; bilinen dış politika mahfilleri tarafından Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren herhangi bir ihtilaf konusunda hiçbir şey yaşanmamış yada herhangi bir olay gerçekleşmemiş gibi, bir karşı önlem almadan ya da bu konuda hiçbir açılım yapmadan beklemeyi bir dış politika seçeneği olarak değerlendirilmesi, üzülerek ifade etmek gerekir ki, köprülerin altından çokça suyun akmasına neden olmuştur. Osmanlı Devletinden devralınan ya da devletlerin ardıllık prensibi nedeniyle TC Devletine intikal eden Türkiye-Ermenistan ihtilafını “keen lem yekun” (Hiç olmamış gibi) kabul etmek, Ermenistan ile ABD, Fransa ve RF’daki Ermeniler tarafından olağanüstü çabalarla-örneğin bu konuda 47.000 kitap yazılarak-ihtilafın siyasallaşmasına neden olmuştur. Bir başka ifadeyle siz ne yaparsanız yapın, Ermeniler dünya kamuoyunu inandırmışlar, maalesef de konu artık tarihçilere bırakma evresini de çoktan geçmiştir. Bunun bir yansıması olarak 37 devletin parlamentosu bir Ermeni soykırımı olduğu konusunda kararlar almışlardır. Soykırım meselesini bugüne kadar tarihçilerin konusu olarak görmek sadece ve sadece günü kurtarır, ancak uzun vadede ise alanı Ermenistan lehine bırakılması ile sonuçlanabileceği değerlendirilmektedir.
Bolu beyine başkaldıran Köroğlu’nun yağız atı çalınıp, her yer aranıp bulunamadıktan sonra söylediği gibi “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demek lazım, ya da “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye” mi demek lazım… Yorumu iç sesinize bırakıyorum, sevgili okurlar Ama bilinen bir gerçek ki, kullanılabilecek araç da azalıyor, alan da daralıyor, haydi hayırlısı.
Türk milletinin avutulmasına yönelik tüm yapılanlar bir tarafa Fransa’nın “Milli Askeri Stratejik Konsepti”nin bir numaralı hedefi Türkiye’nin Avrupa’dan ve eski Osmanlı coğrafyasından uzaklaştırılmasıdır. İşte, bunu görmek lazım. Bu genel kavramsal çerçeveden bakıldığında Ermeni meselesi de bu psikolojik kopuşun bir aracı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bakış açısı hem diğer Avrupalılara soykırımcı bir ülke profilinin sunulmasına hem de Türkiye’ye ‘İftiracı Avrupalılar’ düşüncesinin egemen olmasıyla AB’den uzaklaştırılmasına olanak vermektedir. Fransa ayrıca Türkiye’nin İslâm dünyasında edinmeğe çalıştığı yeri ve Afrika açılımlarını parçalanmasını, Türkiye içerisinde de “üniter ulusal devlet” yapısının ayrıştırılmasını büyük ölçüde desteklemektedir. Bir başka ifadeyle Fransa’nın Türkiye’ye yönelik dış politikasının esası, Türkiye’nin hem dış dünyadan, hem de kendi iç dünyasında karışıklıklar ile izole edilmesi ve yalnızlaştırılmasıdır. Bunun için yapılması gerekenler ise, Türkiye’nin büyümemesi, Türkiye’nin AB sürecinden uzaklaşıp yeniden içine kapanması ve Türkiye içerisinde de Kürt sorununun devam ettirilmesidir.
Günümüzde Fransa’nın uygulama alanına koyduğu hususlar dikkat çeker bir mahiyet arz etmektedir ki, sadece Ermeni lobilerinin baskısı ile değil, aynı zamanda devletin “Milli Askeri Stratejik Konsepti”nin gereği Fransa’nın bir küresel politikasıdır. Günümüzde Sarkozy hükümetinin yaptığı ise, Fransa’nın ulusal çıkarlarını bu hedef doğrultusunda uygulamasından başka bir şey değildir. Bu durumun en büyük kanıtı ise; Fransa’nın TC’ne karşı kullandığı Ermeni kartı daha önceki yıllarda sadece Fransa solu tarafından dillendirilirken, şimdilerde ise, belki de ilk defa Fransız Sosyalistleriyle sağın bu konuda güç birliği yaparak birlikte hareket ediyor hale gelmiş olmasıdır.
Görünen odur ki, Fransa bundan sonra Avrupa Birliği tarafından kabul edilen insanlığa karşı işlenen suçlar olarak sayılabilecek ayrımcılık, soykırım gibi konularda kendi ulusal mevzuatlarında yasa çıkartma konusunda bir karar almalarına öncülük etmeğe de çalışmaktadır. Fransa bu konunun öncülüğünü yaparak, 2013’te Hırvatistan’ın da AB’ye katılımı ile AB içindeki 28 ülkeye, 2015’e yönelik Ermeni Soykırımının Yüzüncü Yılında faaliyetlerin bir parçası olmasını da ayrıca zımnen önermektedir. Bu noktadan hareketle bu tanıma furyası 2015’e doğru çok daha hızlı ve yaygınlaşacak, 2015’te ise doruk noktasına ulaşabilecektir. 1915 Olaylarının yüzüncü yılı, ulusal kimliğini bu tarihsel seçilmiş travmanın üzerine inşa etmiş olan Ermenistan ve Ermenistan dışındaki Ermenileri aynı çatı altında ortak hedefe kilitleyebileceği de değerlendirilmektedir.
Bu genel politika karşısında Türkiye’ye bakıldığında ise; bilinen dış politika mahfilleri tarafından Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren herhangi bir ihtilaf konusunda hiçbir şey yaşanmamış yada herhangi bir olay gerçekleşmemiş gibi, bir karşı önlem almadan ya da bu konuda hiçbir açılım yapmadan beklemeyi bir dış politika seçeneği olarak değerlendirilmesi, üzülerek ifade etmek gerekir ki, köprülerin altından çokça suyun akmasına neden olmuştur. Osmanlı Devletinden devralınan ya da devletlerin ardıllık prensibi nedeniyle TC Devletine intikal eden Türkiye-Ermenistan ihtilafını “keen lem yekun” (Hiç olmamış gibi) kabul etmek, Ermenistan ile ABD, Fransa ve RF’daki Ermeniler tarafından olağanüstü çabalarla-örneğin bu konuda 47.000 kitap yazılarak-ihtilafın siyasallaşmasına neden olmuştur. Bir başka ifadeyle siz ne yaparsanız yapın, Ermeniler dünya kamuoyunu inandırmışlar, maalesef de konu artık tarihçilere bırakma evresini de çoktan geçmiştir. Bunun bir yansıması olarak 37 devletin parlamentosu bir Ermeni soykırımı olduğu konusunda kararlar almışlardır. Soykırım meselesini bugüne kadar tarihçilerin konusu olarak görmek sadece ve sadece günü kurtarır, ancak uzun vadede ise alanı Ermenistan lehine bırakılması ile sonuçlanabileceği değerlendirilmektedir.
Bolu beyine başkaldıran Köroğlu’nun yağız atı çalınıp, her yer aranıp bulunamadıktan sonra söylediği gibi “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demek lazım, ya da “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye” mi demek lazım… Yorumu iç sesinize bırakıyorum, sevgili okurlar Ama bilinen bir gerçek ki, kullanılabilecek araç da azalıyor, alan da daralıyor, haydi hayırlısı.
YeniMesaj / diğer yazıları
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013