Geçenlerde Financial Times'ın Yorum sayfasında Kerkük Bölge Valisi Neçirvan Barzani'nin bir yazısı vardı "Kürdistan neden Kerkük'te ısrar ediyor," başlıklı yazıda Barzani Kuzey Irak'taki Kürt bölgesinin otonom kalmasını ve Kerkük'ün bu bölgenin bir parçası olması gerektiğini savunuyordu. Yazı mükemmel bir İngilizceyle, profesyonelce kaleme alınmıştı. Tonu yumuşaktı, mantıklı görünen açıklamalar içeriyordu, ikna ediciydi.Ama yazımın konusu bu değil. Türkiye'nin FT ve FT gibi etkili Batı gazetelerin yorum sayfalarında neden az göründüğünü sorgulamak istiyorum.Avrupa ve Amerika'nın ciddi gazetelerinin yorum sayfalarının büyük ağırlığı vardır. Buralarda çoğunlukla önemli devlet, düşünce ve iş adamlarının yazılarına yer verilir. Son zamanlarda FT'de İngiltere Başbakanı Tony Blair ve İrlanda Başbakanı Bertie Ahen'in yazılarını gördüm.Bu tür yazılar genellikle davetle yazılır. Ama yorum sayfalarının editörleri tekliflere açıktır. Örneğin Dışişleri Bakanı Gül Türkiye'nin neden çözüme kadar Kıbrıs'ı tanımayacağını açıklamak istese geri çevrileceğini sanmıyorum. Yazı yazacakların en üst düzeyde olması da gerekmez. Bu sayfalarda profesörlere, bankacılara, iş adamlarına, yazarlara da yer vardır.Ne yazık ki kişiler olarak da devlet katında da bu işlerle pek ilgili değiliz. Hatta bu işten hiç anlamadığımızı söylemek abartı olmaz. Uluslararası kamuoyunu etkilemek için sıfıra yakın gayret sarfediyoruz.Erdoğan'ın bir süre önce İngiltere'ye yaptığı resmi ziyaret klasik bir örnek. Başka bir ülkenin başbakanı olsa, aylarca önce randevular alınır, en etkili gazeteciler ve yorumcularla görüşmesi, en çok izlenen haber programlarına çıkması sağlanırdı. İşi bilen ülkelerde bu işleri düzenleyen profesyonel kadrolar var. Bizde yok. Sonuç: Erdoğan'ın gezisi hakkında birkaç gazetede kısa birkaç yazı çıktı, o kadar. Bir fırsat kaçtı. Bundan önce kaçmış ve bundan sonra da kaçacak birçok fırsat gibi.Aynı günlerde bir konuyu araştırırken kendimi tesadüfen Londra Büyükelçiliği'nin ticari ataşeliğinin web sayfalarında buldum. İngilizce ve içerik feciydi -Türkiye'nin ikinci sınıf bir üçüncü dünya ülkesi olduğu imajını veriyordu. Dünya medyası, bir anlamda ülkelerin imajlarını pazarladıkları bir markettir. İmaj ise her şeydir. Birçok başka konuda olduğu gibi, kamuoyların etkilemede çoğu zaman görüntü gerçeklerden önemlidir. İmaj herhangi bir ürün gibidir. Eğer iyi satması isteniyorsa iyi dizayn edilmesi, kaliteli olması, akıllıca pazarlanması gerekir. Aksi takdirde sizinkini değil başkasınınkini satın alırlar -Barzani'ninkini aldıkları gibi. Metin Münir/ Vatan