Geç kalınmış bir sessizlik: Son evrede fark edilen kanser
Son evrede fark edilen bir kanser, çoğu zaman “keşke”lerle örülüdür. Keşke daha erken gitseydik doktora. Keşke belirtileri ciddiye alsaydık. Keşke daha çok zamanımız olsaydı… Ama hayat geriye doğru yazılmaz.
01.10.2025 15:59:00
Bayram ÇOŞGUN
Bayram ÇOŞGUN





Bazı hastalıklar vardır, sessiz gelir. Ne bir çığlık atar, ne kapıyı çalar. Bir sabah sıradan bir yorgunlukla uyanırsın, akşamına ise bir tanı koyulur: "İlerlemiş, son evre…"
Kanser.
Adını duymak bile insanın içinde bir şeyleri susturur. Ama son evrede fark edilen bir kanser, sadece bedenin değil; zamanın, planların, hayallerin de üzerine çöker. Çünkü o noktada artık savaşmak için değil, vedaya hazırlanmak için verilen bir zaman dilimi kalmıştır çoğu zaman.
Zamanın Daraldığı Yer
Erken teşhis edilebilmiş olsaydı belki çok şey değişebilirdi. Ama çoğu zaman, vücut sessiz kalır. Hafif bir ağrı, geçmeyen bir öksürük, küçük bir halsizlik... Günlük hayatın telaşında göz ardı edilen detaylar, aslında bedenin yardım çığlığıdır. Ve bu çığlık duyulduğunda bazen artık geçtir. Tümör yayılmış, hücreler çoğalmış, umut daralmıştır.
İşte bu yüzden geç fark edilen bir kanser, sadece bir hastalık değil; zamanla yarışın kaybedildiği bir yolculuktur.
Kabul, İnkar, Sonra Gerçek
İnsan ilk duyduğunda inanmak istemez. "Bir yanlışlık olmalı", der. Ardından öfke gelir, sonra sessizlik. Sonra gözyaşları… Ve en sonunda, kabulleniş. Ama bu kabulleniş bir teslimiyet değil, farkındalığın derin bir halidir. Ne kadar zaman kaldığını kimse kesin bilemez. Ama kalan zaman, artık bir ömür gibi kıymetlidir.
Çünkü o andan itibaren her kelime, her sarılma, her kahkaha, her sessizlik – hepsi birer hatıra hâline gelir. Yaşamak, sadece yaşamak değil; vedalaşmanın da bir şekli olur.
Yakınlar İçin Bir Sınav
Bir kişi kanser olduğunda aslında sadece o hasta olmaz. Eşi, çocuğu, annesi, kardeşi, dostları da bir şekilde hastalanır. Aynı acıyı paylaşamasalar da aynı endişeyi taşırlar. Ne söyleyeceklerini bilemedikleri uzun sessizlikler yaşanır. "Nasılsın?" sorusu, cevaplanması en zor cümleye dönüşür.
Ancak bazen, hiçbir şey söylememek; bir el tutmak, göz göze susmak, en büyük desteğe dönüşür.
Umudu Terk Etmeden
Son evre demek, son nefes demek değildir. Tıbbın çözümler sunamadığı yerlerde, sevgi hâlâ çalışır. Kalan zamanın nasıl geçtiği, ne kadar olduğundan daha önemlidir. Sevgiyle, anlayışla, şefkatle yaşanan bir gün, bazen bir ömre bedel olabilir.
Bu süreç, kaybetmek değil; birlikte yaşanmış her anın değerini fark etmektir.
Son evrede fark edilen bir kanser, çoğu zaman "keşke"lerle örülüdür. Keşke daha erken gitseydik doktora. Keşke belirtileri ciddiye alsaydık. Keşke daha çok zamanımız olsaydı… Ama hayat geriye doğru yazılmaz.
Belki de bu yüzden, her "geç kalınmışlık" hikâyesi, başkaları için erken uyarı olur.
Belki de birinin geç fark ettiği o hastalık, bir başkasının erken kurtuluşudur.
Ve işte bu yüzden, anlatmak gerekir. Konuşmak. Fark etmek. Hissetmek.
Çünkü bazı sessizlikler, ancak zamanla bağırır. Ve o sesi ne kadar erken duyarsak, o kadar çok hayat kurtulur.
Kanser.
Adını duymak bile insanın içinde bir şeyleri susturur. Ama son evrede fark edilen bir kanser, sadece bedenin değil; zamanın, planların, hayallerin de üzerine çöker. Çünkü o noktada artık savaşmak için değil, vedaya hazırlanmak için verilen bir zaman dilimi kalmıştır çoğu zaman.
Zamanın Daraldığı Yer
Erken teşhis edilebilmiş olsaydı belki çok şey değişebilirdi. Ama çoğu zaman, vücut sessiz kalır. Hafif bir ağrı, geçmeyen bir öksürük, küçük bir halsizlik... Günlük hayatın telaşında göz ardı edilen detaylar, aslında bedenin yardım çığlığıdır. Ve bu çığlık duyulduğunda bazen artık geçtir. Tümör yayılmış, hücreler çoğalmış, umut daralmıştır.
İşte bu yüzden geç fark edilen bir kanser, sadece bir hastalık değil; zamanla yarışın kaybedildiği bir yolculuktur.
Kabul, İnkar, Sonra Gerçek
İnsan ilk duyduğunda inanmak istemez. "Bir yanlışlık olmalı", der. Ardından öfke gelir, sonra sessizlik. Sonra gözyaşları… Ve en sonunda, kabulleniş. Ama bu kabulleniş bir teslimiyet değil, farkındalığın derin bir halidir. Ne kadar zaman kaldığını kimse kesin bilemez. Ama kalan zaman, artık bir ömür gibi kıymetlidir.
Çünkü o andan itibaren her kelime, her sarılma, her kahkaha, her sessizlik – hepsi birer hatıra hâline gelir. Yaşamak, sadece yaşamak değil; vedalaşmanın da bir şekli olur.
Yakınlar İçin Bir Sınav
Bir kişi kanser olduğunda aslında sadece o hasta olmaz. Eşi, çocuğu, annesi, kardeşi, dostları da bir şekilde hastalanır. Aynı acıyı paylaşamasalar da aynı endişeyi taşırlar. Ne söyleyeceklerini bilemedikleri uzun sessizlikler yaşanır. "Nasılsın?" sorusu, cevaplanması en zor cümleye dönüşür.
Ancak bazen, hiçbir şey söylememek; bir el tutmak, göz göze susmak, en büyük desteğe dönüşür.
Umudu Terk Etmeden
Son evre demek, son nefes demek değildir. Tıbbın çözümler sunamadığı yerlerde, sevgi hâlâ çalışır. Kalan zamanın nasıl geçtiği, ne kadar olduğundan daha önemlidir. Sevgiyle, anlayışla, şefkatle yaşanan bir gün, bazen bir ömre bedel olabilir.
Bu süreç, kaybetmek değil; birlikte yaşanmış her anın değerini fark etmektir.
Son evrede fark edilen bir kanser, çoğu zaman "keşke"lerle örülüdür. Keşke daha erken gitseydik doktora. Keşke belirtileri ciddiye alsaydık. Keşke daha çok zamanımız olsaydı… Ama hayat geriye doğru yazılmaz.
Belki de bu yüzden, her "geç kalınmışlık" hikâyesi, başkaları için erken uyarı olur.
Belki de birinin geç fark ettiği o hastalık, bir başkasının erken kurtuluşudur.
Ve işte bu yüzden, anlatmak gerekir. Konuşmak. Fark etmek. Hissetmek.
Çünkü bazı sessizlikler, ancak zamanla bağırır. Ve o sesi ne kadar erken duyarsak, o kadar çok hayat kurtulur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.