SEYİR: ALPEREN POLAT
Bu sıralar Avrupa parlamentolarında bir bir kabul edilen Sözde Ermeni Soykırımı yasalarının amacından anlaşılacağı üzere tarihi ve sosyal hiçbir yönü kalmamıştır. Çünkü olay, tamamen siyasi bir platforma kaymış olup siyasi emeller uğruna kullanılan iftiralar zincirinden başka bir şey değildir. Böyle tarihi bir olayın istismarından umulan fayda; son zamanlarda daha somut bir şekilde kendini göstermeye başladı. Ermeniler artık sıkılmadan ve çekinmeden Türkiye'den toprak talep edebilecek bir tava geldiklerine inanarak, bu taleplere değişik yollarla başladılar bile. Yani beklenilen sonuç vaki olmuş, Ermeniler gerçek niyetlerini gizlemekten vazgeçmişlerdir. Zaten soykırım iddialarıyla gelinmek istenen nokta da bu idi, hasıl olmuş oldu.
Tam da böyle bir zamanda...
ATLAS DERGİSİ'Nİ KINIYORUZ
Evet tam da siyasi konjonktürün Türkiye aleyhine hızla döndüğü bir zamanda, Türkiye'de yayın yapan bazı medya organlarının, Ermeni iftiralarına ve taleplerine çanak tutar tarzda yayınlar yapmaları anlaşılacak şey değildir. Aynı medya grubuna mensup diğer yayın organlarında satır aralarında zaman zaman işlenen bu tür üzücü ve anlaşılamayan yayınlara son olarak Atlas Dergisi de katıldı. Hem de satır aralarında değil, derginin büyük bir bölümünde tam da Ermenilerin istediği tarzda Soykırım yalanlarına yer vererek.
Atlas Dergisi'nin Haziran 2001 sayısında "En uzun yıl: 1915" kapak başlığıyla sunduğu ve içeride; "Istırap: Ermeni tehciri, Yüzbinlerin trajedisi" başlığıyla verdiği Ermeni tehciri ile ilgili gerçekle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan yazılar insanı "Türkiye'de bunlar yazılıyorsa....?" düşüncesine sevketmekten alamıyor.
Nasıl burada yazdığım bu yazı gazetemin politikasını yansıtıyorsa, Atlas'ta yayınlanan yazı da Atlas'ın politikasını yansıttığından, kişileri muhatap almak yerine direk olarak Atlas dergisini muhatap almayı tercih ediyorum.
Büyük bir üzüntüyle okuduğum ve esefle kınadığım yazı şu spotla giriş yapıyor: "...Bu şartlarda alınan zorunlu göç kararı, kadın, çocuk, erkek yüzbinlerce sivil Ermeni'nin ölümüyle sonuçlandı. Yaşanan büyük acıları ve trajik olayları siyaset malzemesi yapmadan bugün yeni bir başlangıç cümlesi önermek mümkün: Onlar da buralıydı." Bu spotla dergi kendince yeni bir başlangıç yapacağını umup bir öneride bulunarak, içinde bulunduğu savaş durumundaki zayıflığından istifade ederek kendi memleketini arkadan vuran Ermenileri temize çıkarmaya çalışıyor. Diğer taraftan ölen Ermenilerin sayısının yüzbinler olduğunu söyleyerek de tarihi gerçekleri saptırmayı ihmal etmiyor.
ME?ER ERMENİLER İYİ İNSANLARMIŞ DA BİZ BİLMİYORMUŞUZ!
Dergi Van'da yaptığını iddia ettiği konuşmalara geçiyor ve şöyle devam ediyor: "...daha eskiden Ermenilerle birlikte yaşanan zamanlar nasılmış? Yüzlerde biraz endişe biraz üzüntülü ifadeler... o zaman bambaşkaymış canım. Çok iyiymiş herşey." Diyerek şu sonuca varıyor: "Van'da konuştuğumuz neredeyse herkes Ermenilerden oldukça iyi bahsediyor." Şaşırmamak elde değil, çünkü Ermeni mezaliminin en şiddetli yaşandığı bir yer olan Van'da neredeyse herkesin Ermenilere karşı muhabbet beslediğini söyleyebilmek ciddi ve şaşırtıcı bir iddia. Ya ben o yörenin insanı olarak bugüne kadar yanlış şeyler öğrenerek büyümüşüm ya da hayatında ilk defa Van'a giden bu insanlar şaşırtıcı bir gariplikle öyle insanlara denk gelmişler. Ama o yörede 20 yıla yakın yaşamış olan benim ve Ermeni mezalimini bizzat yaşamış insanların yakınlarının bu gülünç iddialara inanmaları mümkün değil. Aynı şekilde röportajlarına devam eden dergi, Hacı Baba isminde birisiyle yaptığı röportajı şu şekilde sunuyor: "Hacı Baba: Ermeniler çok iyi insanlardı..." "Atlas: Peki ne oldu buralarda?" "Hacı Baba: Ne olacak; köybeköy kestiler Ermenileri..." "Atlas: Peki Ermeniler kötülük yapmadılar mı?" "Hacı Baba: Duyduk bir şeyler; ama Ermeniler iyi insanlardı; kendi hallerinde kendi işlerindeydiler..." İnanması gerçekten güç. Çünkü o yörenin insanının böyle şeyler söylemesi imkan dahilinde değil. Öyle ki; o yörenin insanları iyi bileceklerdir ki, Ermeni mezalimi o yörenin beddularına bile girmiştir. Ve Ermeniler hakkında hiçte iyi şeyler söylenmez. Bunu bizzat yaşayan biri olarak ifade ediyorum. Bu röportajda dikkatimizi çeken başka bir husus ta şurası: "Hacı Baba: Sizi devlet mi gönderdi?" "Atlas: Hayır" "Hacı Baba: (içinden) Sen onu külahıma anlat" Hacı babanın içini okuyan Atlas Dergisi'nin burada neyi kastetmek istediği açıktır. Devlete karşı bir düşmanlığı ve belli şeylerden devleti sorumlu tutmayı ima etmeye çalışan derginin bu tavrı da tartışılması gereken ciddi bir meseledir.
KOMİTACILARA SAHİP ÇIKALIM!
Dergi incilerine devam ediyor: "...bu toprakların hamuruyla yoğrulmuş büyük bir Ermeni kültürünü, bu kültürün insanlarını tanıyan, seven, hatta çoğu zaman bunları özleyen insanların Türkiye'de çoğunlukta olduğu rahatlıkla söylenebilir" Gerçektende Atlas'ın böyle komik bir sonuca hangi istatistikle vardığını merak ediyorum. Yani Türkiye'de Ermenileri özleyen insanlar büyük çoğunlukta öyle mi? Olacak şey değil...
Dergi devamla şu tavsiyede bulunmayı da ihmal etmiyor: "...diaspora içinde bulunan ve hala kendini bu topraklara bağlı hisseden Ermenilere de sahip çıkmak, onlarla aynı coğrafyanın insanı olmaktan gelen ortaklıkları değerlendirmek gerekir."
SOYKIRIM DE?İL KIYIM ÖYLE Mİ?
Gerçekleri saptırmaya devam eden dergi, Ermenilerin kıyıma uğradığını söyleyerek, ince bir oyunla soykırım kelimesinden sakınmış ama daha sonra kendisi de "...kıyım yani soykırım.." diyerek kullandığı ifadenin gerçek anlamını ifade etmiştir.
Derginin Ermenilerin zulme uğradığıyla ilgili olarak yaptığı iftiralardan toplu olarak biraz iktibas yapacak olursak, bütünlük içinde derginin maksadı daha iyi anlaşılacaktır. İşte dergideki bazı bölümler:
"Genel olarak bakıldığında Ermeni ahalinin daha ağır bir telefata uğradığı su götürmez bir gerçektir." "...Müslüman halkın en hassas duygularını yaralayan kışkırtıcı söylenti ve yalanlar çığ gibi yayıldı. Çok az Ermeni ayaklanmaya katılmış olduğu halde, galeyana gelen halk Ermeni mahallelerine saldırdı, taş üstünde taş bırakmadı..."
"Anadolu'daki Ermeni isyanları bu savaş atmosferi içinde gelişti. Artık Ermenilerle Türkler arasında çok kötü olaylar çıkacağı belliydi. Birçok Ermeni ve Batılı tarihçi, Ermenilerin özellikle bu dönemde maruz kaldığı eziyet, aşağılama, tecavüz, cinayet gibi kabul edilemez davranışların onları isyan etmeye ve esas olarak kendilerini korumak için silahlanmaya zorladığını söylemektedir. Ermeni ahalinin gerek komitacılar gerekse Rusya başta olmak üzere İngiltere ve Fransa tarafından kışkırtıldığı ne kadar gerçekse özellikle 1915 yılı Şubat, Mart ve Nisan aylarında bu insanların ciddi bir zulümle karşı karşıya kaldıkları da o kadar gerçektir."
"Ermeni yetişkin erkeklerin büyük çoğunluğu göç hareketleri başlamadan veya başlar başlamaz yolda öldürüldü. Binlerce Ermeni kadın tecavüze uğradı ve kaçırıldı. Öldürülmeyenlerin büyük bölümü, daha sonra yiyeceksizlik veya hastalıklar yüzünden öldü."
"Tehcire çıkarılan Ermenilerin sayısı 1 milyon civarındaydı. Bir yıl süren tehcir sırasında ölen veya öldürülen Ermenilerin, abartılı veya azaltıcı rakamları bir kenara bırakırsak, yarım milyon civarında olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle ortalama her iki Ermeni'den biri hayatını kaybetmiştir."
Bu bölümde dergi gerçekleri saptırarak tam da Ermenilerin istedikleri tarzda açıklamalarda bulunmuştur. Bu iddiaların hiçbirinin gerçekle uzaktan yakından ilgisinin olmadığı bir gerçektir. Öyle ki; tarihi belgelerden yola çıktığını ifade eden dergi büyük bir hata içerisindedir. Çünkü birazdan sunacağımız belgeler ışığında görülecektir ki, gerçekler çok daha farklıdır ve anlatılanlar Ermeni tezine çok yakın durmaktadır.
Zenginlik ve mozaik edebiyatı
Sözde objektiflik iddialarıyla yola çıkılan ve onulmaz hatalara ve yanlışlara imza atan dergi sonraki bölümlerde amacını daha açık bir şekilde belli ediyor. Şimdi bu son bölümden bazı alıntılar yapalım:
"Onlar da bu toprakların insanıydı, bizim insanlarımızdı. Onların gidişiyle bir kültür de büyük ölçüde bu topraklardan çekilip gitti. Onların gidişi bizi zenginleştirmedi, tersine fakirleştirdi. Birçok sanatkar, zanaatkar, usta insan, gelenekleri ve bilgileriyle beraber kayboldu."
"Bu toprakların binlerce yıllık mozaik olduğunu görmezden gelerek, bize bizden başka dost yok diyerek biz bize kaldık. Etrafımızda bir Öteki olmayınca, günlük hayatımızda farklı gelenek ve göreneklerle karşılaşmayınca, kendimize ait olan değerleri de yitireceğimizi anlamadık. Ermeni kiliselerindeki aziz resimlerinin gözlerini oymaya başlayınca; kendi atalarımızın tarihi mezar taşlarını çalıp Batılılara satma noktasına gelebileceğimizi görmedik. "...Farklılıklarımızı zenginlik değil muhtemel bir tehdit olarak gördüğümüz için, giderek kendi özgünlüklerimizi de kanıksadık. Birbirimize baka baka karardık."
Ermeni kültürüne olan hayranlığını bu satırlarla ifade eden dergi, Türk milletini bölme gayretkeşliği içerisindeki çevrelerin sloganlaştırdığı mozaik, zenginlik türü kavramları sıkça kullanmaktan sakınmamış. Ayrıca Türk milletinin bugünkü yaşayış tarzına da ciddi hakaretler söz konusu.
Hangi çatlaklar? Türk kanıyla dolan çatlaklar mı?
Yazının son bölümünde ise dergi, yakın temasta bulunduğu ve belki de yazının ilham kaynağı olan Ermeni Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'ten alıntılar yapmış. Ve aslında bizim yazının başında ifade ettiğimiz toprak taleplerine çanak tutma görevi en sonunda tamamlanmış. Yani bütün yazı; yazının en sonunda ifade edilen temenniler çerçevesine oturtulmuş. Diğer bir ifadeyle amaç hasıl olmuş..
İşte yazının son kısmı: "Bugün diaspora Ermenileri arasında vatan hasreti çeken, buranın insanlarıyla kucaklaşmak isteyen kişiler yok diyebilir miyiz?"
"Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink anlatıyor, "Bundan 20 yıl kadar önce, tehciri yaşamış ve daha sonra Fransa'ya yerleşmiş Sivaslı bir Ermeni hanım, doğup büyüdüğü yerleri görmeye geldiğinde kalbi dayanamamış ve ölmüş. Sivas'ın köyündekiler kadına sahip çıkmışlar ve oraya giden kızına da annesini köy mezarlığına gömmek istediklerini söylemişler. Ölen hanımın kızı önce tereddüde kapılmış ama köyün yaşlılarından bir şöyle deyince, annesinin orada gömülmesini kabul etmiş: "Annen burada kalsın kızım, su çatlağını buldu." "1915'teki çatlağı bugün yaşarken de sulayabiliriz"
İşte Tehcir Gerçeği
Dergide tarihi gerçekler saptırılarak verilen bilgilerde Tehcire 1 milyon civarında Ermeni'nin katıldığı ve bunların yarısının öldüğü öne sürülmektedir. Oysa ki asıl orijinal belgeler bu rakamların tamamen uydurma olduğunu gözler önüne seriyor. Osmanlı arşiv belgeleri ışığında yapılan araştırmalar sonucu Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu tarafından hazırlanan Ermeni Tehciri ve Gerçekler isimli kitapta da ifade edildiği üzere, tehcire maruz kalan Ermenilerin sayısı 438.758 dir.. Bu insanlardan sadece 56.610 kişi hayatını kaybetmiştir. Bunlardan yaklaşık 25-30 bini hastalıktan diğer 9-10 binlik kısmı ise eşkıyaların saldırıları sonucu hayatını kaybetmiştir. Yani Atlas'ın iddia ettiği gibi ne 1 milyon Ermeni tehcir edilmiştir ne de 500 bin Ermeni ölmüştür. Bu iddialar tıpkı Ermeni iddiaları gibi tamamen yalan ve iftiradır. Ayrıca yine bu kitaptaki belgelerden de anlaşılacağı üzere Ermeniler'e tehcir sırasında bütün kolaylıklar gösterilmiş ve bütün imkanlar sağlanmıştır. Ermenilerin çoğunun tehcir sonucunda bulundukları yerlerden memnun olduklarını belirten yazışmaları da bu kitapta mevcuttur.
AÇIK MEKTUP
DAVUT ERKAN
Derginizin yayınlanmış Haziran sayısında En uzun yıl 1915 ana başlığı altında Gürsel Göncü tarafından kaleme alınan Ermeni Tehciri adlı makale hakkındaki görüşlerimi bildirmek için bu mektubu kaleme almış bulunuyorum. Makelenin dibacesinde mevcut olan fotoğrafın Ermeni katliamı iddiasını savunan kalemlerin (ana yazarların) kitabından iktibas edilmiş olması ve o gün ki Elazığ'ı yansıttığı şüpheli olduğundan geçerliliği yoktur. Kısaca bu fotoğraf ve altındaki bilginin kaynağının gerçek ve "objektif "olduğu iddia edilemez. ikinci olarak sadece Ermeni tehciri değil herhangi bir hadise araştırılırken meselenin kökenine inilir. Ancak bu makalede hadise 1892 tarihinden itibaren başlatılmıştır. Oysaki Ermeni meselesini ortaya çıkaran hadiseler 1828-1829 Osmanlı - Rus Harbinde Rusların Andolu'daki Ermenileri bugünkü Erivan çevresine Zorla göçürmesiyle başlamıştır. Makalede kendi arşivlerimizden yararlanılması savunulurken -nedendir bilinmez! -yazar makaleyi kaleme alırken- hem de böyle ciddi bir konu hakkında- arşivlerimizden yararlanarak -ciddi ve önemli- uzmanlarımızın yazdığı kitapları okumak aklına gelmemiş olacak! Ermenileri bu dönemde ayrı bir devlet gibi nitelemek gayr-i mümkün ve tarihi realiteye aykırıdır. Ermeniler bu dönemde Osmanlı Devleti sınırları içinde zımmi statüsüyle yaşayan diğer gayr-i müslim teb'a dan birisidir. Makalede Ermenilerin Kıyıma ve zulme uğradığı ifade edilmiştir. Makalenin sahibi kıyım, zulm ve katliam arasındaki farkları açıklayabilir mi? Bunların arasında mana bakımından hiç bir fark yoktur. Bu yazıdaki kıyım alenen katliamın muadili olarak kullanılmıştır. Makalede Tehcir sırasında ölen veya öldürülen Ermenilerin yarım milyon olduğu ve her iki Ermeni'den birisinin hayatını kaybettiği ifade edilmiştir. Bu rakamlar nereden alınmıştır , kaynağı nedir ? Bu konuda rakamların önemi aşikardır. Durum böyle olduğu halde rakamlar aşağı yukarı, şu kadar ifadeleriyle yayınlanabilir mi? Yarın başkasına göre bu rakam aşağı yukarı 1.5 veya 2 milyon olarak ta nitelenebilir. Yine yukarıdaki ifadeye göre; Ermeniler öldürülmüş te olabilir ölmüşte olabilirler yani kişiye göre bu iki ifadede kullanılabilir mi? Sonuç itibariyle makalede Ermeni Tehciri satır aralarında katliam olarak nitelenmiş ve bunu gizlemek için "Kıyım"tabiri kullanılmıştır. Ancak lügatlerde bu iki sözün eş anlamlı olduğu herkesçe malumdur. Sözde objektif olma sevdası veya başka bir maksatla gerçekte var olmayan bir hadise nasıl hakikat olarak düşünülebilir ve Türkiye'de çıkan dergilerden birinde yayınlanabilir? Bunun gerçekle ve bilimsellikle bağlantısının olması mümkünmüdür? Elbetteki mümkün değildir. Bugün Ermeni Tehcirini kıyım ve katliam olarak niteleyenler tarih, cografya ,sosyoloji ve dahi Türkçe'den bi-haber, na-tamam malumatlarından dolayı düştükleri kompleks sebebiyle ortaya attıkları mesnedsiz iddialardan başka birsey değildir. Derginize şu suali sormaktan kendimi alamıyorum; Ermeni meselesi hakkında ülkemize - medya içinde bir kuruluş olarak- bu tarzda mı yardımcı oluyorsunuz? İlk önce Gürsel Göncü'yü bu makaleyi yazdığı için ardından da Atlas Dergisi'ni bu makaleyi yayınladığı ve gayri ciddi yayıncılığından dolayı esefle kınıyorum.