Dünkü yazımda Ehl-i Beyt evlatları ve yarenlerinin şahadete nasıl koştuklarını anlatmaya çalışmıştım. Bugün günlerden Kerbela.
İmam Hüseyin'in (a.s.) yanındaki bütün erkekler şehit olmuştu. Artık onu (a.s.) savunacak tek kişi, kendisi idi.
Savaş meydanına girmeden evvel çadırlardaki kadınlarla ve oğlu Zeynnelâbidin ile son kez vedalaştı.
Onlara şöyle dedi; "Zor ve gamlı günler için hazırlanın ve bilin ki, Allah Teala, sizin himayeciniz ve koruyucunuzdur ve sizi yakın bir zamanda düşmanların şerrinden kurtaracaktır, akıbetinizi hayra dönüştürecektir, düşmanınızı çeşitli azaplara düçâr kılacaktır.
Bu zorluk ve musibetlere karşılık da size çeşitli nimet ve kerametler bağışlayacaktır. Öyleyse şikâyet etmeyin ve değerinizi düşürecek şeyleri ağzınıza almayın."
Ehl-i Beyt ağlıyor, hıçkırıyor, tahammülü zor anlara dayanmaya çalışıyordu. İmam Hüseyin'den (a.s.) ayrılmak, onlara ağır geliyordu.
Yapabilecekleri bir şey yoktu. Onu müdafaa edemiyorlardı ve az sonra gözleri önünde şehit olacağını biliyorlardı.
İmam Seccad, (Zeynelabidin) Kerbela günü hasta idi ve silah taşıyacak takati yoktu. Kerbela'da yalnız vuruşan Babasının yardımına koşmak için bir ara kendini çadırlardan dışarı attı.
"Ümmü Gülsüm, "Yavrum geri dön" diyordu. İmam Zeynelabidin; "Hala bırak! Resulüllah'ın (s.a.v.) evladının yanında savaşayım".
İmam Hüseyin'in (a.s.) kendisi yüksek bir sesle, "Bacı, onu çadırlara geri çevir ki, yeryüzü Muhammed evlatlarının neslinden boş kalmasın".
İmam Hüseyin (a.s), çocukları, ailesi ve dostları gözleri önünde öldürüldükleri halde kendisine hakim ve sağlam bir yürekle düşman karşısında duruyordu.
Onu, öldürme noktasında tereddüt geçiren askerleri harekete geçirmek için Ömer'in komutanlarından Amr b. Haccac ez-Zübeydî askerlere; "Ey Küfeliler! İtaat etmeyi ve toplumun birliğini korumayı sürdürün. Dinden ok gibi fırlayıp çıkan ve imama (Yezid) karşı gelen kimseyi öldürme hususunda kuşkuya düşmeyin" diyordu.
Şimr b. Zilcevşen bir grup adamıyla İmam Hüseyin'in karşısına çıktı. Etrafını sardılar. İçlerinde Mâlik b. Nesr el-Kindî denilen biri öne atıldı. İmam Hüseyin (a.s.)'a sövdü ve başına bir kılıç indirdi.
Bu kılıç darbesi İmam'ın (a.s.) başında miğferi parçalamış ve başı isabet almıştı. Yara kanıyordu. Miğfer kanla doldu. İmam Hüseyin (a.s.) ona dedi ki: "Sağ elinle bir şey yiyemeyesin, onunla bir şey içemeyesin ve Allah, seni zalimlerle birlikte haşr etsin."
Sonra miğferi attı. Bir bez istedi, onunla başını sardı. Başka bir miğfer istedi. Onu başına koydu.
Şimr b. Zilcevşen ve etrafındakiler uzaklaşıp yerlerine döndüler. Biraz bekledi, tekrar geri döndü. Onlar da döndüler ve etrafını sardılar. Hüseyin bin Ali (a.s.) ata binip, kılıcını eline aldı ve şiirler okuyarak düşman ordusuna saldırdı.
Bu güçlü aslanın karşısında ne yapacağını şaşıran Küfe leşkerleri, onun direncini kırmak için kendisine bir damla suyu dahi vermemeyi kararlaştırmışlardı…
Hüseyin b. Ali (a.s.), aralıksız olarak düşmana saldırıp, şiddetle savaşıyor ve her saldırısında düşmandan bazılarını yere seriyordu.
Bu esnada aniden düşman, İmam'a ruhî bir darbe vurup, onu mağlup etmeye karar aldı. Bu maksatla Hazret'le, çadırların arasına girerek hamleyi çadırlara doğru yönelttiler.
Bu esnada İmam (a.s.) yüksek bir sesle şöyle feryat etti: "Ey Ebu Süfyan ailesine uyanlar! Eğer dininiz yok, kıyamet gününden de korkmuyorsanız, hiç olmazsa dünyanızda hür kişiler olun. Eğer Arap olduğunuzu iddia ediyorsanız hasebinize dönün ve insanlık şerefinizi koruyun."
Şimr cevaben, "Ya Hüseyin, ne söylüyorsun?" dedi.
İmam (a.s.): "Ben, sizinle siz de, benimle savaşıyorsunuz. Bu kadınların ne suçu var? Ben hayatta olduğum müddetçe zorbalarınızı, Ehl-i Beyt'ime saldırmaktan alıkoyun."
İmam Hüseyin (a.s) şehit olmuştu
Vücudunda tam otuz üç mızrak ve otuz dört kılıç yarası vardı. Ömer b. Sa'd melunu başının kesilmesini istiyordu. Bu işe kimse yanaşmıyordu. Sinan b. Enes melunu, Havli b. Yezid'e, "Başını kes O'nun!"dedi. Havli bunu yapmak isteyince, elleri titredi, kesemedi.
Sinan b. Enes, "Allah iki kolunu kırsın, ellerini ayırsın" diyerek, inip, Hz. Hüseyin'in (a.s.) başını gövdesinden ayırdı ve Havli b. Yezid e verdi.
Hz. Hüseyin (a.s), Sinan b. Enes tarafından başı gövdesinden ayrılıncaya kadar yanına kimse yanaşamamış, korkmuştu.
Başı gövdesinden ayrıldıktan melunlar, İmam Hüseyin'in cansız vücuduna hücum ettiler. İç çamaşırına kadar her şeyini aldılar. O melunların hepsi birçok hastalığa yakalanıp adice can verdiler.
Sıra Ehl-i Beyt'inin bulunduğu çadırlara geldi. Şimr'in emri ile çadırlara saldırıldı ve orada bulunan mallar yağmalandı. Elbiselerinin sırtlarından soyulmasına izin vermeyen kadınların elbiselerini zorla çıkartıp aldılar.
İmam Zeynelâbidin o anları şöyle anlatır; "Allah'a yemin ederim ki, ne zaman halalarımı ve kız kardeşlerimi görsem, gözyaşlarım boğazımda düğümleniyor. Aşura günü azgın güruhun münadisi, "Yakın zalimlerin evlerini!" diye bağırırken, bir çadırdan diğerine, bir sığınaktan öbürüne kaçışları gözlerimin önüne geliyor."
Zalimlerin azgın nefisleri, kana doymamıştı
Kûfe ordusu, vicdanlara sığmayan cinayetini daha da ileri götürüyor ve İmam Hüseyin'in (a.s) mübarek bedenini atlara çiğnetiyorlardı.
Kufe valisi Ubeydullah, Şemir ile gönderdiği mektupta Ömer'e, Hz. Hüseyin'i (a.s.) öldürmesini ve arkasından da cesedinin atlarla çiğnenmesini emretmiş ve bu konuda yemini olduğunu da ifade etmiştir.
Ömer b. Sa'd ordusu ile beraber Kerbela'da iki gün daha kaldı. Bu sürede kendi ordusundan ölenler için cenaze namazı kıldırdı ve onları gömdürdü.
Ancak İmam Hüseyin'in (a.s.) ashabına dokunmadılar. Onların defin işlemleri ancak Ömer b. Sa'd'ın ordusu Kerbela'dan çekilince gerçekleşti.
Fırat ırmağı kıyısında olan Amiriyye köyünde, Esedoğulları'ndan bir cemaat vardı. Bu köy halkı, "Ey Müslümanlar! Bu cesetleri kurtların, çakalların yemesine nasıl razı olunur. Geliniz bunları gömelim" dediler.
Geldiler ve Hz. Hüseyin'in (a.s.) başsız gövdesini buldular. Bir çukur kazarak gömdüler. Ehl-i Beyt'ini de çevresine gömdüler.
Melunlar, İmam Hüseyin'in (a.s.) kabrini belirsiz etmek için kırk gün sonra Fırat'tan, Kerbela'ya su saldılar.
Daha sonra Esad oğullarından bir Bedevi gelip, Hz. Hüseyin'in (a.s.) kabrini araştırdı. Toprakları avuç avuç alıp koklamaya ve kabrin bulunduğu yere doğru yavaş yavaş gitmeye başladı.
Kabri bulunca da, "Babam, anam sana feda olsun! Senden ve senin toprağından daha hoş, daha tatlı bir şey olmamıştır!" diyerek ağladı.
Sonra da, "Onun düşmanları kabrini belirsiz etmek istediler. Halbuki hoş kokulu toprağı kabrine delalet edip durmaktadır" beytini söyledi.
Bu kabir, zaman içinde kötü muamelelere de maruz kalmıştır. Ancak bu davranışlarda bulunanlar çeşitli belalardan kurtulamamıştır.
İmam Hüseyin'in (a.s.) rüyasında ceddi Resulüllah (s.a.v.)'in Ona söylediği şu söz Kerbela'nın önemini ortaya koymaktadır: "Sen, ümmetin şehidisin."
Bu hitap, Hz. Hüseyin'in (a.s.) neden şehit olduğunu, öleceğini bile bile gözünü kırpmadan bu ana eriştiğini ispatlamaktadır. İmam (a.s.) kendini, ümmeti için feda etmiştir. Ümmetin yanlışlardan arınması, ümmetin gerçekleri görmesi için kendini feda etmiştir. Ve onun şehadeti, bu ümmetin kurtuluşu olacaktır…
Kerbela inancın, teslimiyetin doruk noktasıdır…
Kerbela cesaretin, azmin, kararlılığın, soğukkanlılığın zirvesidir… (Geniş bilgi için Prof. Dr. Haydar Baş'ın Ehl-i Beyt Külliyatı ve İmam Hüseyin eserine bakınız.)
İmam Hüseyin'in (a.s.) yanındaki bütün erkekler şehit olmuştu. Artık onu (a.s.) savunacak tek kişi, kendisi idi.
Savaş meydanına girmeden evvel çadırlardaki kadınlarla ve oğlu Zeynnelâbidin ile son kez vedalaştı.
Onlara şöyle dedi; "Zor ve gamlı günler için hazırlanın ve bilin ki, Allah Teala, sizin himayeciniz ve koruyucunuzdur ve sizi yakın bir zamanda düşmanların şerrinden kurtaracaktır, akıbetinizi hayra dönüştürecektir, düşmanınızı çeşitli azaplara düçâr kılacaktır.
Bu zorluk ve musibetlere karşılık da size çeşitli nimet ve kerametler bağışlayacaktır. Öyleyse şikâyet etmeyin ve değerinizi düşürecek şeyleri ağzınıza almayın."
Ehl-i Beyt ağlıyor, hıçkırıyor, tahammülü zor anlara dayanmaya çalışıyordu. İmam Hüseyin'den (a.s.) ayrılmak, onlara ağır geliyordu.
Yapabilecekleri bir şey yoktu. Onu müdafaa edemiyorlardı ve az sonra gözleri önünde şehit olacağını biliyorlardı.
İmam Seccad, (Zeynelabidin) Kerbela günü hasta idi ve silah taşıyacak takati yoktu. Kerbela'da yalnız vuruşan Babasının yardımına koşmak için bir ara kendini çadırlardan dışarı attı.
"Ümmü Gülsüm, "Yavrum geri dön" diyordu. İmam Zeynelabidin; "Hala bırak! Resulüllah'ın (s.a.v.) evladının yanında savaşayım".
İmam Hüseyin'in (a.s.) kendisi yüksek bir sesle, "Bacı, onu çadırlara geri çevir ki, yeryüzü Muhammed evlatlarının neslinden boş kalmasın".
İmam Hüseyin (a.s), çocukları, ailesi ve dostları gözleri önünde öldürüldükleri halde kendisine hakim ve sağlam bir yürekle düşman karşısında duruyordu.
Onu, öldürme noktasında tereddüt geçiren askerleri harekete geçirmek için Ömer'in komutanlarından Amr b. Haccac ez-Zübeydî askerlere; "Ey Küfeliler! İtaat etmeyi ve toplumun birliğini korumayı sürdürün. Dinden ok gibi fırlayıp çıkan ve imama (Yezid) karşı gelen kimseyi öldürme hususunda kuşkuya düşmeyin" diyordu.
Şimr b. Zilcevşen bir grup adamıyla İmam Hüseyin'in karşısına çıktı. Etrafını sardılar. İçlerinde Mâlik b. Nesr el-Kindî denilen biri öne atıldı. İmam Hüseyin (a.s.)'a sövdü ve başına bir kılıç indirdi.
Bu kılıç darbesi İmam'ın (a.s.) başında miğferi parçalamış ve başı isabet almıştı. Yara kanıyordu. Miğfer kanla doldu. İmam Hüseyin (a.s.) ona dedi ki: "Sağ elinle bir şey yiyemeyesin, onunla bir şey içemeyesin ve Allah, seni zalimlerle birlikte haşr etsin."
Sonra miğferi attı. Bir bez istedi, onunla başını sardı. Başka bir miğfer istedi. Onu başına koydu.
Şimr b. Zilcevşen ve etrafındakiler uzaklaşıp yerlerine döndüler. Biraz bekledi, tekrar geri döndü. Onlar da döndüler ve etrafını sardılar. Hüseyin bin Ali (a.s.) ata binip, kılıcını eline aldı ve şiirler okuyarak düşman ordusuna saldırdı.
Bu güçlü aslanın karşısında ne yapacağını şaşıran Küfe leşkerleri, onun direncini kırmak için kendisine bir damla suyu dahi vermemeyi kararlaştırmışlardı…
Hüseyin b. Ali (a.s.), aralıksız olarak düşmana saldırıp, şiddetle savaşıyor ve her saldırısında düşmandan bazılarını yere seriyordu.
Bu esnada aniden düşman, İmam'a ruhî bir darbe vurup, onu mağlup etmeye karar aldı. Bu maksatla Hazret'le, çadırların arasına girerek hamleyi çadırlara doğru yönelttiler.
Bu esnada İmam (a.s.) yüksek bir sesle şöyle feryat etti: "Ey Ebu Süfyan ailesine uyanlar! Eğer dininiz yok, kıyamet gününden de korkmuyorsanız, hiç olmazsa dünyanızda hür kişiler olun. Eğer Arap olduğunuzu iddia ediyorsanız hasebinize dönün ve insanlık şerefinizi koruyun."
Şimr cevaben, "Ya Hüseyin, ne söylüyorsun?" dedi.
İmam (a.s.): "Ben, sizinle siz de, benimle savaşıyorsunuz. Bu kadınların ne suçu var? Ben hayatta olduğum müddetçe zorbalarınızı, Ehl-i Beyt'ime saldırmaktan alıkoyun."
İmam Hüseyin (a.s) şehit olmuştu
Vücudunda tam otuz üç mızrak ve otuz dört kılıç yarası vardı. Ömer b. Sa'd melunu başının kesilmesini istiyordu. Bu işe kimse yanaşmıyordu. Sinan b. Enes melunu, Havli b. Yezid'e, "Başını kes O'nun!"dedi. Havli bunu yapmak isteyince, elleri titredi, kesemedi.
Sinan b. Enes, "Allah iki kolunu kırsın, ellerini ayırsın" diyerek, inip, Hz. Hüseyin'in (a.s.) başını gövdesinden ayırdı ve Havli b. Yezid e verdi.
Hz. Hüseyin (a.s), Sinan b. Enes tarafından başı gövdesinden ayrılıncaya kadar yanına kimse yanaşamamış, korkmuştu.
Başı gövdesinden ayrıldıktan melunlar, İmam Hüseyin'in cansız vücuduna hücum ettiler. İç çamaşırına kadar her şeyini aldılar. O melunların hepsi birçok hastalığa yakalanıp adice can verdiler.
Sıra Ehl-i Beyt'inin bulunduğu çadırlara geldi. Şimr'in emri ile çadırlara saldırıldı ve orada bulunan mallar yağmalandı. Elbiselerinin sırtlarından soyulmasına izin vermeyen kadınların elbiselerini zorla çıkartıp aldılar.
İmam Zeynelâbidin o anları şöyle anlatır; "Allah'a yemin ederim ki, ne zaman halalarımı ve kız kardeşlerimi görsem, gözyaşlarım boğazımda düğümleniyor. Aşura günü azgın güruhun münadisi, "Yakın zalimlerin evlerini!" diye bağırırken, bir çadırdan diğerine, bir sığınaktan öbürüne kaçışları gözlerimin önüne geliyor."
Zalimlerin azgın nefisleri, kana doymamıştı
Kûfe ordusu, vicdanlara sığmayan cinayetini daha da ileri götürüyor ve İmam Hüseyin'in (a.s) mübarek bedenini atlara çiğnetiyorlardı.
Kufe valisi Ubeydullah, Şemir ile gönderdiği mektupta Ömer'e, Hz. Hüseyin'i (a.s.) öldürmesini ve arkasından da cesedinin atlarla çiğnenmesini emretmiş ve bu konuda yemini olduğunu da ifade etmiştir.
Ömer b. Sa'd ordusu ile beraber Kerbela'da iki gün daha kaldı. Bu sürede kendi ordusundan ölenler için cenaze namazı kıldırdı ve onları gömdürdü.
Ancak İmam Hüseyin'in (a.s.) ashabına dokunmadılar. Onların defin işlemleri ancak Ömer b. Sa'd'ın ordusu Kerbela'dan çekilince gerçekleşti.
Fırat ırmağı kıyısında olan Amiriyye köyünde, Esedoğulları'ndan bir cemaat vardı. Bu köy halkı, "Ey Müslümanlar! Bu cesetleri kurtların, çakalların yemesine nasıl razı olunur. Geliniz bunları gömelim" dediler.
Geldiler ve Hz. Hüseyin'in (a.s.) başsız gövdesini buldular. Bir çukur kazarak gömdüler. Ehl-i Beyt'ini de çevresine gömdüler.
Melunlar, İmam Hüseyin'in (a.s.) kabrini belirsiz etmek için kırk gün sonra Fırat'tan, Kerbela'ya su saldılar.
Daha sonra Esad oğullarından bir Bedevi gelip, Hz. Hüseyin'in (a.s.) kabrini araştırdı. Toprakları avuç avuç alıp koklamaya ve kabrin bulunduğu yere doğru yavaş yavaş gitmeye başladı.
Kabri bulunca da, "Babam, anam sana feda olsun! Senden ve senin toprağından daha hoş, daha tatlı bir şey olmamıştır!" diyerek ağladı.
Sonra da, "Onun düşmanları kabrini belirsiz etmek istediler. Halbuki hoş kokulu toprağı kabrine delalet edip durmaktadır" beytini söyledi.
Bu kabir, zaman içinde kötü muamelelere de maruz kalmıştır. Ancak bu davranışlarda bulunanlar çeşitli belalardan kurtulamamıştır.
İmam Hüseyin'in (a.s.) rüyasında ceddi Resulüllah (s.a.v.)'in Ona söylediği şu söz Kerbela'nın önemini ortaya koymaktadır: "Sen, ümmetin şehidisin."
Bu hitap, Hz. Hüseyin'in (a.s.) neden şehit olduğunu, öleceğini bile bile gözünü kırpmadan bu ana eriştiğini ispatlamaktadır. İmam (a.s.) kendini, ümmeti için feda etmiştir. Ümmetin yanlışlardan arınması, ümmetin gerçekleri görmesi için kendini feda etmiştir. Ve onun şehadeti, bu ümmetin kurtuluşu olacaktır…
Kerbela inancın, teslimiyetin doruk noktasıdır…
Kerbela cesaretin, azmin, kararlılığın, soğukkanlılığın zirvesidir… (Geniş bilgi için Prof. Dr. Haydar Baş'ın Ehl-i Beyt Külliyatı ve İmam Hüseyin eserine bakınız.)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025