Geçen gün, biyoloji bölümden mezun olup, bu yıl yüksek lisansını tamamlayan, bir arkadaşla konuştum. KPSS'ye hazırlanıyormuş. Fakat hiç ümitli olmadığını, atamaların çok yüksek olduğunu söyledi. İş kaygısı gözlerinden okunuyordu. Masraflarını giderebilmek için, bir çay bahçesinde garsonluk yapıyormuş. Ayrıca Formasyon için uğraştığını, fakat sonuç alamadığını söyledi.Peki dedim, neden böyle bir bölüm seçtin, bunun ataması çok zor. Bana dedi ki: "Hangi bölümün ataması kolay? Tarih, coğrafya, sınıf öğretmenliği, iktisat, işletme? hangisi? Bu bölümde okuyan her öğrenci, okulu bitirince, belki bir faydası olur diye yüksek lisan yapıyor. Bunun masraflarını karşılamak içinde, geceleri herhangi bir işte çalışmak zorunda kalıyor. Tıp fakültesi, mimarlık ve mühendislik gibi fakülteler, iş imkânı olarak garantili. Ama bu bölümleri de kazanmak çok zor. Yani şimdi biz tıp fakültesi gibi yüksek bir bölümü kazanamayınca, eğitim hakkını, iş hakkını kaybetmiş mi oluyoruz?Okuduğumuz bölümlerde personel ihtiyacı yoksa atama yapılmayacaksa, istihdam sağlanmayacaksa, neden bu bölümlerde eğitim veriliyor?"Doğru söylediği için, ben onun bu sorularına karşı cevap veremedim. Ama ona bir soru yönelttim: "Tüm bu sıkıntıları yaşayan gençlik, her türlü zorlama ve kısıtlamalara maruz kalırken, neden çözüm önerilerini görmüyor, desteklemiyor ve fırsat vermiyor?" - Eğitim masrafları öğrenciye yük.- Bu masraflar karşısında ailenin fedakârlığı öğrenciye yük.- İstihdam endişesi öğrenciye yük. - Bölümünü sevmeden okuyup, zorunlu olarak bu bölümde çalışacaksa, bu meslekte öğrenciye yük.Bak! Bir model var, bir çözüm var, bir müjde var? Eğitimde fırsat eşitliği sağlıyor. İstihdamı yüksek olan bölümlere yığılma sebebinin, bu bölümdeki iş olanaklarından kaynaklandığını savunarak, bu olanakları bütün bölümlere dağıtacağını söylüyor. Yani tıp fakültesindeki iş imkânıyla, biyoloji bölümündeki iş imkânı aynı olacak diyor. Devlet baba, bu istihdamı sağlamak zorunda diyor. Herkes, isteği ve becerisi doğrultusunda okursa, mesleki alanlarda kalite ve verim yükselir diyor. Bu ülke benim ülkem, bu millet benim milletim, ben baba devletim, gençlerde benim evlatlarım mantığıyla, öğrenciden hiçbir eğitim harcaması alınmaması gerektiğini savunuyor.Bizler mustarip olduğumuz bu düzen karşısında, çözüm üretenlere sahip çıkmazsak, destek olmazsak sence bu problemlerden şikâyet etme hakkımız olabilir mi, dedim.Soruma cevaben, "Ben, şimdiye kadar siyaseti bir hobi olarak algılıyordum ve umursamıyordum. Bu sebeple bilinçsiz bir şekilde, futbol takımı tutar gibi parti tutuyordum. Ama gördüm ki, siyaset, hayatımızı, geleceğimizi ve istikbalimizi yönlendiriyor. Ve siyasi partiler bize çözüm değil, sorun üretiyor. Dediğin doğru. Bu sefer ben de çözümün yanında olacağım. Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanması için çaba göstereceğim. Ve bu modelin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e destek olacağım" dedi.Dilerim bu bilinç, tüm gençlerde uyanır?
Behiye İnekçioğlu / diğer yazıları
- Bir olma vakti / 17.01.2018
- Görmeyene göstermek / 03.10.2014
- Yaparak ve yaşayarak öğrenme süreci / 21.09.2014
- İçimizde kalsın! / 15.09.2014
- Bir parmağı eksik olanlar! / 08.09.2014
- Davaya ram olabilmek / 29.08.2014
- Bu inancın adı nedir? / 24.08.2014
- Haydi, kızlar okula! / 11.08.2014
- İhanet, esaret, asalet ve vicdan / 31.07.2014
- Hoş geldin ya şehr-i Ramazan! / 30.06.2014
- Görmeyene göstermek / 03.10.2014
- Yaparak ve yaşayarak öğrenme süreci / 21.09.2014
- İçimizde kalsın! / 15.09.2014
- Bir parmağı eksik olanlar! / 08.09.2014
- Davaya ram olabilmek / 29.08.2014
- Bu inancın adı nedir? / 24.08.2014
- Haydi, kızlar okula! / 11.08.2014
- İhanet, esaret, asalet ve vicdan / 31.07.2014
- Hoş geldin ya şehr-i Ramazan! / 30.06.2014