"Helal haram ver Allah'ım Aciz kulun yer Allah'ım" lakaytlığının, umursamazlığının, gevşekliğinin ve İlahi sınırları ihlal etme kötü alışkanlığının yediden yetmişe yaygınlaşmış olması olabilir mi?
Gerçekleri fark etmek için on yıl gibi, on beş yıl gibi uzun bir zamanın israf edilmesi nedendir?
Eşyanın künhüne vakıf olabilmek için, olayların arka planını hissedebilmek için, bize ulaşan ve bizim ulaştığımız haberleri doğru okuyabilmek için elzem olan "ışık kaynağından, vahiy parıltılarından" uzak düşmüş olmamız olabilir mi?
Gerçekleri geç fark etmek nedendir?
Yüzlerce Kur'an ayeti; "Akıllarını kullanmıyorlar mı, siz hiç akletmiyor musunuz?" vurgusu ve uyarısı ile bittiği halde gerçekten akletmeyen, aklını gereğince kullanmayıp "uydum akıllı" bir toplum haline gelmiş olmamız olabilir mi?
"Şimdi Rabbinizden size, bu ilâhî kitap vasıtasıyla anlama ve kavrama kabiliyetleri verilmiştir. O halde kim görmek isterse, kendi lehine, kim de körlüğü tercih ederse, kendi aleyhine davranmış olur. Kalbi katılaşmış olanlara de ki: "Ben sizin üzerinize bekçi değilim" (En'am:104) ayetinde vurgulandığı gibi genellikle "körlüğü tercih eden, basiretten uzak" bir toplum oluşumuzdan olabilir mi?
Gerçekleri görmek için nice yıllar harcayan bir toplum sürekli gelişmekte olan milletlerle ve devletlerle yarışabilir mi?
Avrupa Birliğine üyelik meselesinin bir hikaye, bir masal, bir kandırmaca, bir oyalama olduğunu anlamak için yarım asır gibi uzun bir zamanı bir hayal uğruna tüketen bir millet "muasır medeniyetler seviyesine" nasıl çıkacak?
Karşılıksız, bir kara sevda uğruna koca bir devleti, koca bir seksen milyonu AB'nin peşinde tam on beş yıl sürükleyen, bu uğurda, bozmadık bir yapı, harap etmedik bir sosyal doku bırakmayan "imam-hatip nesli" iktidarının basiretinden ve ferasetinden söz edilebilir mi?
Basiret sahibi bilge insanların tüm uyarılarına rağmen nerdeyse devletin bütün kurumlarını "başı dışarıda olan, emperyalist güçlerin taşeronu" fitne-fesat ekibine ve sadece oy uğruna teslim eden bir iktidarın "ortak aklından" ve bu aklı kullandığından bahsedilebilir mi?
On beş yıldan beri yanılgı üstüne yanılgı yaşayan, yanlış üstüne yanlış yapan ve dahili ve harici tüm düşmanlar tarafından sürekli aldatılan bir kadroya ısrarla destek veren, alkış tutan bir seçmen kitlesinin basiret sahibi olduğu söylenebilir mi?
Bir düşünelim, bir taşınalım, lütfen bir kafa yoralım neden biz gerçekleri hep yıllar sonra, iş işten geçtikten sonra fark ediyoruz.
Gerçekleri fark etmek için on yıl gibi, on beş yıl gibi uzun bir zamanın israf edilmesi nedendir?
Eşyanın künhüne vakıf olabilmek için, olayların arka planını hissedebilmek için, bize ulaşan ve bizim ulaştığımız haberleri doğru okuyabilmek için elzem olan "ışık kaynağından, vahiy parıltılarından" uzak düşmüş olmamız olabilir mi?
Gerçekleri geç fark etmek nedendir?
Yüzlerce Kur'an ayeti; "Akıllarını kullanmıyorlar mı, siz hiç akletmiyor musunuz?" vurgusu ve uyarısı ile bittiği halde gerçekten akletmeyen, aklını gereğince kullanmayıp "uydum akıllı" bir toplum haline gelmiş olmamız olabilir mi?
"Şimdi Rabbinizden size, bu ilâhî kitap vasıtasıyla anlama ve kavrama kabiliyetleri verilmiştir. O halde kim görmek isterse, kendi lehine, kim de körlüğü tercih ederse, kendi aleyhine davranmış olur. Kalbi katılaşmış olanlara de ki: "Ben sizin üzerinize bekçi değilim" (En'am:104) ayetinde vurgulandığı gibi genellikle "körlüğü tercih eden, basiretten uzak" bir toplum oluşumuzdan olabilir mi?
Gerçekleri görmek için nice yıllar harcayan bir toplum sürekli gelişmekte olan milletlerle ve devletlerle yarışabilir mi?
Avrupa Birliğine üyelik meselesinin bir hikaye, bir masal, bir kandırmaca, bir oyalama olduğunu anlamak için yarım asır gibi uzun bir zamanı bir hayal uğruna tüketen bir millet "muasır medeniyetler seviyesine" nasıl çıkacak?
Karşılıksız, bir kara sevda uğruna koca bir devleti, koca bir seksen milyonu AB'nin peşinde tam on beş yıl sürükleyen, bu uğurda, bozmadık bir yapı, harap etmedik bir sosyal doku bırakmayan "imam-hatip nesli" iktidarının basiretinden ve ferasetinden söz edilebilir mi?
Basiret sahibi bilge insanların tüm uyarılarına rağmen nerdeyse devletin bütün kurumlarını "başı dışarıda olan, emperyalist güçlerin taşeronu" fitne-fesat ekibine ve sadece oy uğruna teslim eden bir iktidarın "ortak aklından" ve bu aklı kullandığından bahsedilebilir mi?
On beş yıldan beri yanılgı üstüne yanılgı yaşayan, yanlış üstüne yanlış yapan ve dahili ve harici tüm düşmanlar tarafından sürekli aldatılan bir kadroya ısrarla destek veren, alkış tutan bir seçmen kitlesinin basiret sahibi olduğu söylenebilir mi?
Bir düşünelim, bir taşınalım, lütfen bir kafa yoralım neden biz gerçekleri hep yıllar sonra, iş işten geçtikten sonra fark ediyoruz.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024