Nasreddin Hoca'nın göle maya çalması gibi Meclis Başkanı da Marmara Denizi'ne maya çaldı. Ya Nasreddin Hoca'dan esinlendi ya da, Cumhurbaşkanı yetkisinin üstünde bir yetki tanımadığını ifade etmek istedi.
Meclis Başkanı Mustafa Şentop, bir TV programında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Montrö Boğazlar Sözleşmesini bile "feshedebileceğini" söylerken bir de örnek verdi: Eğer yeterli yoğurt bulunabilirse Marmara Denizi ayran olabilir…
Başkan ayran misalini verdi. Benim de aklıma "cacık" geldi… Nerden mi aklıma esti? Barış Manço'dan.
Barış Manço: "Sözüm meclisten dışarı dostlar; bugünlerde kendimi 'hıyar' gibi hissediyorum… Hani, dilim dilim doğrasalar beni, Marmara, Ege, Karadeniz ve hatta Akdeniz 'cacık' olur diyorum…"
Meclis Başkanı, Marmara'yı ayran yapmak için, yeterli yoğurt bulabilir mi bilemem ama, "cacık" tan yana yeterinden fazla "hıyar" bulunabileceğinden eminim.
Nasreddin Hoca ve Barış Manço'yu rahmetle andıktan sonra işin gerçeğine dönelim ve anahtar soruyu soralım: İstanbul Sözleşmesinden çıktığı gibi, Cumhurbaşkanı, Montrö ve diğer tüm uluslararası sözleşmelerden çıkabilir mi?
İstanbul Sözleşmesiyle ilgili olarak daha önce bu köşede değerlendirme yapmış, Cumhurbaşkanı Kararı ile sözleşmeden çıkılamayacağını, ancak yasayla bunun mümkün olabileceğini, CB Kararının ve dayandığı 9 sayılı CBK'nın (Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi) Anayasanın, 6., 13., 90. ve 104. maddelerine aykırı olduğunu öne sürmüştük. Alınan karar için yok hükmündedir demiştik.
Diğer sözleşmeler için de aynı gerekçeler geçerlidir. Üstelik, Cumhurbaşkanı'nı yetkili kılan düzenleme 2018 yılına aittir. Bir an için bu CBK'nın hukuka uygunluğunu varsaysak bile geriye yürümez, 2018'den önceki uluslararası sözleşmeleri kapsamaz.
İşin hazin tarafı CBK ile TBMM işlevsiz hale getirilmekte, yasama yetkisinin gaspı sorunu karşımıza çıkmaktadır.
Parlamentonun boyutlarını yokladığımızda;
Siyasal tarih ve kültür, parlamentoların işlevlerinin gelişimini ve hangilerinin daha fazla ağırlık kazanacağını belirler. Parlamento tipolojisinde "müzakere parlamentoları" ile "çalışma parlamentoları" olmak üzere iki farklı kategori arasında ayrım yapılmaktadır.
Bu ayrımın kökeninde, esas olarak parlamenter ve başkanlık rejiminde parlamento işlevlerinin ve işleyişlerinin farklılıkları yatmaktadır.
Müzakere parlamentolarında, parlamentonun kamusal bir tartışma platformu oluşu; açıklık ve saydamlık; iktidar ve muhalefet temelli tartışma ortamı nedeniyle verimlilik ve hızlı karar alma değil, milletvekilinin parti ideolojisine bağlılığı; milletvekili profilinin hazırcevaplık ve söz becerisi üzerine kurulu olması öne çıkmaktadır. Müzakereci parlamentoların tartışmacı niteliği, siyaseti "laf ebeliğine" dönüştürme riski de taşımakta, dolayısıyla seçmen nezdinde parlamentonun gereksizliği algısını doğurabilmektedir.
Çalışma parlamentoları ise daha çok kapalı komisyonlarda politika üreten, genel kuruldaki tartışma ve görüşmelerin ikincil nitelik taşıdığı, uzman ya da teknik niteliği ağır basan, tartışma değil, kanun yapıcılığına odaklanmış yapılardır.
Türkiye'de parlamento, Başkanlık rejimi nedeniyle bir yüzüyle müzakereci ama verimli olmayan, kavga dövüşe varan, laf ebelerinin at koşturduğu meydana dönmüş; diğer yüzüyle çalışma parlamentosu görünümünde ve fakat Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla işleyen bir görünüme bürünmüştür.
Büyük fotoğrafı hecelediğimizde tıpkı hukuk ve hukuk devleti konusunda olduğu gibi parlamentoya da güvenin sarsıldığını söyleyebiliriz.
Acil gündemin anayasal kamuoyu olduğu cakası da inandırıcı gözükmüyor.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023