Sünbül Efendi
Sultan II. Bayezid, Yavuz Sultan Selin ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşamış bir veliîdir.
Adı Yusuf Sünbül, lakabı Zeynu'd-Din (veya, Sinaned-Din)'dir. Sünbül Sinan diye tanınır.
İstanbul'un fethinden 2 yıl önce (1451), Merzifon'un Hamideli nahiyesinde doğmuştur. Babasının adı Ali, büyük babasının adı da Kaya Bey'dir.
İlk tahsilini Merzifon'da almış, 14 yaşına kadar orada kalmıştır. 1465'te İstanbul'a gelmiş ve Efdalzade Hamidü'd-Din Efendi'den zahiri ilimleri öğrenmeye başlamış, uzun yıllar O'nun terbiyesi altında yetişmiştir.
Sünbül Efendi'nin hocası Çelebi Halife (Mehmed Aksarayi Cemale'd-Din-i Halveti)'dir.
Sultan II. Bayezid'in tahta geçtiği sırada Amasya'daki tasavvuf yolunun büyüklerindendir. Kazasker oğlu olduğu için kendisine "Çelebi Halife" denilmiştir. Bu zat, Hazret-i Ebubekir'in soyundan geldiği belirtilen Aksarayi Mevlana Cemaleddin Efendi'den feyz almıştır.
Fatih Sultan Mehmed Han'ın saltanatı sırasında Amasya Valiliği'nde bulunan oğlu Şehzade Bayezid, sık sık Çelebi Halife'nin dergahını ziyarete gelir, sohbetinde bulunur, O'nunla olmaktan büyük mutluluk duyardı. Büyük velîye karşı özel bir hürmet ve muhabbet besleyen Sultan II. Bayezid, babasının vefatı üzerine tahta geçtikten sonra, Sadrazam Koca Mustafa Paşa'ya Kocamustafapaşa semtinde "Kızlar Kilisesi" diye bilinen kiliseyi, camiye çevirttirmiş; caminin etrafına da, büyük bir dergah, bir medrese ve bir de imarethane yaptırmayı emretmiştir. Külliye tamamlandıktan sonra da, dergahın sahibi olması için Amasya'da bulunan Çelebi Halife'ye ricada bulunmuş. O da, maiyyetinde yüz kadar derviş olduğu halde Amasya'dan ayrılmış. Çelebi Halife, Üsküdar önlerine geldiği sırada şiddetli bir kış varmış; her taraf karlarla kaplıymış. Yanındakiler büyük bir sıkıntı içine düştüler. Aradan üç gün geçtikten sonra Çelebi Halife üç akçe bulmuş. Onları alıp derhal denize fırlatmış. Bir keramet olarak çok geçmeden, hem deniz sakinleşmiş, hem de esen rüzgar yerdeki karları eritmiş...
Sultan II. Bayezid, Yavuz Sultan Selin ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşamış bir veliîdir.
Adı Yusuf Sünbül, lakabı Zeynu'd-Din (veya, Sinaned-Din)'dir. Sünbül Sinan diye tanınır.
İstanbul'un fethinden 2 yıl önce (1451), Merzifon'un Hamideli nahiyesinde doğmuştur. Babasının adı Ali, büyük babasının adı da Kaya Bey'dir.
İlk tahsilini Merzifon'da almış, 14 yaşına kadar orada kalmıştır. 1465'te İstanbul'a gelmiş ve Efdalzade Hamidü'd-Din Efendi'den zahiri ilimleri öğrenmeye başlamış, uzun yıllar O'nun terbiyesi altında yetişmiştir.
Sünbül Efendi'nin hocası Çelebi Halife (Mehmed Aksarayi Cemale'd-Din-i Halveti)'dir.
Sultan II. Bayezid'in tahta geçtiği sırada Amasya'daki tasavvuf yolunun büyüklerindendir. Kazasker oğlu olduğu için kendisine "Çelebi Halife" denilmiştir. Bu zat, Hazret-i Ebubekir'in soyundan geldiği belirtilen Aksarayi Mevlana Cemaleddin Efendi'den feyz almıştır.
Fatih Sultan Mehmed Han'ın saltanatı sırasında Amasya Valiliği'nde bulunan oğlu Şehzade Bayezid, sık sık Çelebi Halife'nin dergahını ziyarete gelir, sohbetinde bulunur, O'nunla olmaktan büyük mutluluk duyardı. Büyük velîye karşı özel bir hürmet ve muhabbet besleyen Sultan II. Bayezid, babasının vefatı üzerine tahta geçtikten sonra, Sadrazam Koca Mustafa Paşa'ya Kocamustafapaşa semtinde "Kızlar Kilisesi" diye bilinen kiliseyi, camiye çevirttirmiş; caminin etrafına da, büyük bir dergah, bir medrese ve bir de imarethane yaptırmayı emretmiştir. Külliye tamamlandıktan sonra da, dergahın sahibi olması için Amasya'da bulunan Çelebi Halife'ye ricada bulunmuş. O da, maiyyetinde yüz kadar derviş olduğu halde Amasya'dan ayrılmış. Çelebi Halife, Üsküdar önlerine geldiği sırada şiddetli bir kış varmış; her taraf karlarla kaplıymış. Yanındakiler büyük bir sıkıntı içine düştüler. Aradan üç gün geçtikten sonra Çelebi Halife üç akçe bulmuş. Onları alıp derhal denize fırlatmış. Bir keramet olarak çok geçmeden, hem deniz sakinleşmiş, hem de esen rüzgar yerdeki karları eritmiş...