Şemseddin Ahmed Sivâsî hz.
Şemseddin Sivasi hazretlerinin bu cevabına sevinen padişah, kendi üzerindeki samur kürkü ona giydirdi. Ayrıca kapıcılar kethüdası Mehmed Ağa vasıtasıyla, iki yüz altın sikke, dervişlerine de yüz altın sikke ihsan edip; "Bunlar helal malımızdır. Kabul buyursunlar" dedi. Şeyh Şemseddin hazretleri; "Allah-ü Teala'nın emri üzere kimseye su-i zan etmemeli, hüsni zanda bulunmalıdır. Kimseyi araştırmak ve teftiş etmekle vazifeli değiliz. Tasavvufta da geleni Allah-ü Teala'dan gelmiş bilip hediyeleri ve ihsanları kabul etmek gerekir" buyurdu.
Birkaç gün İstanbul'da kaldıktan sonra padişah ve orduyla birlikte yola çıkıp, Eğri Kalesi önlerine ulaştılar. Kale kolay bir şekilde fethedilip, harab olan yerler tamir edildi. Ancak asıl düşman askerlerinin, kale yakınlarında bir başka yerde olduğu öğrenilince, ordugah, düşmanın karşısına nakledildi. Küffar askerinin sayısı çoktu. Rivayet edilir ki yedi yüz bin kişilik bir orduydu. İslam ordusuyla küffar ordusu karşılaştı.
İslam ordusunda bozgun ve firar başgösterdi. Padişah Üçüncü Mehmed Han, yerinden hareket etmeyip; "Ey Rabbimiz! Üzerimize bol bol sabır dök. Ayaklarımıza kuvvet ve sebat ver, bizi kafirler kavmi üzerine muzaffer kıl" mealindeki Bakara suresi iki yüz ellinci ayet-i kerimesini okudu. Padişahın yanında şeyhülislam, kazaskerler, şeyhler ve bazı vazifeliler haricinde kimse kalmadı. Hazine ve cephanelik düşman tarafından zaptedildi. Bu firar ve bozgun üzerine her şeyin bittiğini zanneden padişah, Şemseddin Sivasi hazretlerini çağğırıp; "Söylediklerinizin tersi vaki oldu" deyince, Şemseddin Sivasi; "Padişahım söylediklerimiz doğrudur. Kafirin hezimete uğramasına yarım saat kalmıştır. Şu anda bir kuvvet sahibi tasarruf için ortaya çıkmak üzeredir. Bu an fethin başlangıç anıdır. Hatırınızı hoş tutunuz" diye cevap verdi.
Gerçekten de çok geçmeden, Şemseddin Sivâsi hazretlerinin tarif ettiği şekilde bir zat ortaya çıktı. Bunu gören, şeyh, hemen padişahın huzuruna çıkarak; "Fetih vaktidir" diye müjdeledi. Ortaya çıkan zat, dağılan ordunun önüne düşüp; "Ey müminler! Nerede İslam gayreti? Nerede cömertlerin cömerdi sultan gayreti?" diye nida edip; "Şehid olmak, dinini yüceltmek isteyen kimse yanıma gelsin!" buyurdu. Bu sırada yanına birkaç bin kişi toplanıp, birlikte düşmana hücûm ettiler. Bu durumu gören düşman neye uğradığnı şaşırdı. Durumu haber alan firari askerler dönüp, düşmana saldırdılar. Nihayet düşman bozguna uğratılıp, kesin zafer elde edildi. Daha sonra o zatın kim olduğu Şemseddin Sîvasi'ye sorulunca, Hızır aleyhisselam olduğunu haber verdi.
Şeyh Şemseddin-i Sivâsi hazretleri, zaferi müjdelemek üzere padişahın huzuruna çıktı ve aralarında şu konuşma geçti:
Padişah; "Buyurun ey gönlümün sultanı" dedi. Şemseddin Ahmed Sivâsî; "Vaadini yerine getiren, kuluna yardım eden ve kafirleri hazimete uğratan Allah'a hamd olsun. Ey benim padişahım! Eğer dinlerseniz birkaç kelime nasihat etmek isterim" deyince, padişah; "Ey insanlara hakkı tavsiye eden üstadım! Buyurun. Hak olan sözü dinlerim" dedi. Şemseddin Ahmed Sivâsî; "Ey benim padişahım! Yeryüzünde Allah-ü Teala'nın halifesi olanların niyetleri; Allah-ü Teala'nın rızasını kazanmak olup, dayandıkları ve güvendikleri, Allah-ü Teala olması gerekir.
Şemseddin Sivasi hazretlerinin bu cevabına sevinen padişah, kendi üzerindeki samur kürkü ona giydirdi. Ayrıca kapıcılar kethüdası Mehmed Ağa vasıtasıyla, iki yüz altın sikke, dervişlerine de yüz altın sikke ihsan edip; "Bunlar helal malımızdır. Kabul buyursunlar" dedi. Şeyh Şemseddin hazretleri; "Allah-ü Teala'nın emri üzere kimseye su-i zan etmemeli, hüsni zanda bulunmalıdır. Kimseyi araştırmak ve teftiş etmekle vazifeli değiliz. Tasavvufta da geleni Allah-ü Teala'dan gelmiş bilip hediyeleri ve ihsanları kabul etmek gerekir" buyurdu.
Birkaç gün İstanbul'da kaldıktan sonra padişah ve orduyla birlikte yola çıkıp, Eğri Kalesi önlerine ulaştılar. Kale kolay bir şekilde fethedilip, harab olan yerler tamir edildi. Ancak asıl düşman askerlerinin, kale yakınlarında bir başka yerde olduğu öğrenilince, ordugah, düşmanın karşısına nakledildi. Küffar askerinin sayısı çoktu. Rivayet edilir ki yedi yüz bin kişilik bir orduydu. İslam ordusuyla küffar ordusu karşılaştı.
İslam ordusunda bozgun ve firar başgösterdi. Padişah Üçüncü Mehmed Han, yerinden hareket etmeyip; "Ey Rabbimiz! Üzerimize bol bol sabır dök. Ayaklarımıza kuvvet ve sebat ver, bizi kafirler kavmi üzerine muzaffer kıl" mealindeki Bakara suresi iki yüz ellinci ayet-i kerimesini okudu. Padişahın yanında şeyhülislam, kazaskerler, şeyhler ve bazı vazifeliler haricinde kimse kalmadı. Hazine ve cephanelik düşman tarafından zaptedildi. Bu firar ve bozgun üzerine her şeyin bittiğini zanneden padişah, Şemseddin Sivasi hazretlerini çağğırıp; "Söylediklerinizin tersi vaki oldu" deyince, Şemseddin Sivasi; "Padişahım söylediklerimiz doğrudur. Kafirin hezimete uğramasına yarım saat kalmıştır. Şu anda bir kuvvet sahibi tasarruf için ortaya çıkmak üzeredir. Bu an fethin başlangıç anıdır. Hatırınızı hoş tutunuz" diye cevap verdi.
Gerçekten de çok geçmeden, Şemseddin Sivâsi hazretlerinin tarif ettiği şekilde bir zat ortaya çıktı. Bunu gören, şeyh, hemen padişahın huzuruna çıkarak; "Fetih vaktidir" diye müjdeledi. Ortaya çıkan zat, dağılan ordunun önüne düşüp; "Ey müminler! Nerede İslam gayreti? Nerede cömertlerin cömerdi sultan gayreti?" diye nida edip; "Şehid olmak, dinini yüceltmek isteyen kimse yanıma gelsin!" buyurdu. Bu sırada yanına birkaç bin kişi toplanıp, birlikte düşmana hücûm ettiler. Bu durumu gören düşman neye uğradığnı şaşırdı. Durumu haber alan firari askerler dönüp, düşmana saldırdılar. Nihayet düşman bozguna uğratılıp, kesin zafer elde edildi. Daha sonra o zatın kim olduğu Şemseddin Sîvasi'ye sorulunca, Hızır aleyhisselam olduğunu haber verdi.
Şeyh Şemseddin-i Sivâsi hazretleri, zaferi müjdelemek üzere padişahın huzuruna çıktı ve aralarında şu konuşma geçti:
Padişah; "Buyurun ey gönlümün sultanı" dedi. Şemseddin Ahmed Sivâsî; "Vaadini yerine getiren, kuluna yardım eden ve kafirleri hazimete uğratan Allah'a hamd olsun. Ey benim padişahım! Eğer dinlerseniz birkaç kelime nasihat etmek isterim" deyince, padişah; "Ey insanlara hakkı tavsiye eden üstadım! Buyurun. Hak olan sözü dinlerim" dedi. Şemseddin Ahmed Sivâsî; "Ey benim padişahım! Yeryüzünde Allah-ü Teala'nın halifesi olanların niyetleri; Allah-ü Teala'nın rızasını kazanmak olup, dayandıkları ve güvendikleri, Allah-ü Teala olması gerekir.