Ebu İshak Kâzerûnî Hz.
Gerek seferde gerek sulh zamanında insanlara vâz ve nasîhat ederek onların dünyada ve ahirette saadete, kurtuluşa ermesi için çalışan Kâzerûnî hazretleri talebelerine nasihat ederek buyurdu ki:
"Ey kardeşlerim! Size dört nasihatım vardır. Mutlaka tutunuz. Yerime kimi vekil kıldı isem ona hürmetkâr olup, itaat ediniz. Kur'ân-ı Kerim öğrenip, okumaya devam ederek emir ve yasaklarını gözetiniz. Bir misafir geldiğinde evinizde ağırlayıp, hemen ne var ise hazırlayıp ikram ve hizmet ediniz. Birbirinizle dost olunuz. Birbirinizle muhabbetli olunuz. Sakın düşmalık edip nifaka sürüklenmeyiniz. Birbirinizden uzak düşer parçalanırsınız."
"Bu iki parmağımın yanyana durması gibi îman ve muhabbet birliktedir. Allah-ü Teala'nın rızası için her ikisi de mutlaka lazımdır. Muhabbetin şartlarına son derece dikkat ediniz. Din kardeşlerinizi seviniz. Yakındayken de, gıyabında da seviniz."
"Allah-ü Teala'nın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınmayı ganimet biliniz."
"Şu üç grup insan asla iflah olmaz, salah ve saâdete kavuşamaz: Allah-ü Tealanın kendisine bahşettiği nimetleri onun layık kullarından esirgeyip cimrilik yapanlar. Hak Teala'ya ibadet edip de sonra bundan şikayet edenler. Bunlar, "Eğer benim ibadetimin Hak Teala indinde değeri olsaydı ve kabul görseydi, ben bu dünyada berhüdar olur, muradıma ererdim" diye düşünüp üzülenler ve bu yüzden mahrum kalanlardır. Üçüncüsü ise, tembellik ve gevşeklik yüzünden ibadet, hizmet ve taatten zevk alamazlar, bunları tam yapamaz, yerine getiremezler."
"Her kim nefis kuşunun etini severse, yani nefsine düşkün olursa, onun gönlü gayb alemi fezalarına asla yükselemez ve yüce alemlerde uçmaktan mahrum kalır."
"Faydalı ve ya zararlı olan altın ve ya gümüş değil, bunların kullanış ve sarf ediliş şekilleridir. Helâl kazanıp helal yere sarfediniz."
"İki lirayı gözlerinize koyun, gözleriniz dışarıyı göremez olur. Peki ya binlerce lira ve parayı kalbine koyan, bunlara muhabbet edenin hali nice olur."
Ebû İshak Kâzerûni hazretleri gençliğinde hep oruç tutar, sadece ekmekle iftar ederdi. Nefsinin isteklerine karşı çıkardı. Önceleri arasıra et yerdi. Sonra et yemeyi terk etti. Buna sebep şu hadise oldu:
Kâzerûni hazretleri hac yolculuğu sırasında Basra'ya geldi. Orada tasavvuf ehlinden bir toplulukla karşılaştı. Onların toplantısına katıldı. Ziyafet verildi. Bu arada sofraya et getirildi. Sofrada bulunanlar eti yediği halde Kâzerûni hazretleri yemedi. Hac ibadetini eda edip geri memleketine döndükten sonra bir gün canı et yemek istedi. Bir parca pişmiş eti alıp tam yiyeceği sırada kendi kendine "Ey nefsim! Ey İbrahim! O zamanlar insanlar arasında ziyafette et yemedin ve onlara gösteriş yapmış oldun. Şimdi onların arasında değil de yalnız başınasın ve eti yemeye hazırlanıyorsun. Açıktan yapmadığın her şeyi gizlice yapıyorsun. Sana yazıklar olsun" dedi. Elini hemen etten çekti. Allah-ü Teala'ya artık et yemeyeceğim diye söz verdi. O günden sonra ağzına et koymadı.
Kâzerûni hazretleri insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlattıktan sonraki zamanlarını insanlardan uzak olarak ibadet ve taatla geçirirdi. Bu hususta da şöyle buyurdu: "Çok zaruri bir işiniz olmadıkça, evinizden dışarı çıkmayınız. Yoldan, çarşıdan, kalabalıktan ve dünya erbabı olan kimselerin yakınından geçmeyiniz. Onları görünce, kalbiniz belki meyledip, Allah-ü Teala'yı anmaktan mahrum kalır."
Ebû İshak Kâzerûni hazretleri bir gün talebelerine ve sevenlerine buyurdu ki: "Siz kendi evinizde ve arkadaşlarınızın evinde bulunduğunuz zaman önünüze yemek veya içecek bir şey getirilse yalnız yemeyiniz." Orada bulunanlardan birisi şöyle anlattı: "Ben her Cuma günü namazdan sonra hocamın hizmetini görür, sonra izin alır, annemin yanına giderdim. Bir Cuma günü yine aynı şekilde yaptım. Cuma namazından sonra hocamdan izin alıp annemi ziyarete gittim. Eve varıp hürmetle annemin ellerini öptüm, duasını alıp oturdum. Annem gidip biraz hurma getirdi ve önüme koydu. Yememi söyledi. Ben yemedim. Annem çok ısrar etti. "Şunu senin için saklamıştım" dedi. Annemin bu ısrarı üzerine hocamın bize olan nasihatlerini anlattım. Annem; "Oğlum. Benim hatırım için şu birkaç hurmayı yiyiver. Senin hocan bunu nereden bilecek" dedi. Annemin ısrarına dayanamayıp bir tane hurma yedim. Fakat kalbime bir sıkıntı çöktü. Bir müddet sonra annemden izin alıp hocamın huzuruna döndüm. Selam verdim. Hocam Kâzerûni selamımı aldıktan sonra; "Annenin yanında bulunduğun sırada neler yaptın ve ne yedin?" diye sordu. Ben sessiz kaldım. Hocam devam ederek yüzüme baktı ve; "Orada bir hurma yedin" buyurdu. Hocamın bu sözü üzerine içimi öyle bir heybet ve korku kapladı ki, tarif edemem. O günden sonra hiçbir halimin, işimin ve sözümün hocama gizli olmadığını ve her şeyimizi anında görmekte olduklarına olan yakînim arttı. O hatamdan dolayı tövbe ve istiğfar ettim. O andan itibaren arkadaşlarımdan ayrı hiçbir şey yemedim.
Gerek seferde gerek sulh zamanında insanlara vâz ve nasîhat ederek onların dünyada ve ahirette saadete, kurtuluşa ermesi için çalışan Kâzerûnî hazretleri talebelerine nasihat ederek buyurdu ki:
"Ey kardeşlerim! Size dört nasihatım vardır. Mutlaka tutunuz. Yerime kimi vekil kıldı isem ona hürmetkâr olup, itaat ediniz. Kur'ân-ı Kerim öğrenip, okumaya devam ederek emir ve yasaklarını gözetiniz. Bir misafir geldiğinde evinizde ağırlayıp, hemen ne var ise hazırlayıp ikram ve hizmet ediniz. Birbirinizle dost olunuz. Birbirinizle muhabbetli olunuz. Sakın düşmalık edip nifaka sürüklenmeyiniz. Birbirinizden uzak düşer parçalanırsınız."
"Bu iki parmağımın yanyana durması gibi îman ve muhabbet birliktedir. Allah-ü Teala'nın rızası için her ikisi de mutlaka lazımdır. Muhabbetin şartlarına son derece dikkat ediniz. Din kardeşlerinizi seviniz. Yakındayken de, gıyabında da seviniz."
"Allah-ü Teala'nın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınmayı ganimet biliniz."
"Şu üç grup insan asla iflah olmaz, salah ve saâdete kavuşamaz: Allah-ü Tealanın kendisine bahşettiği nimetleri onun layık kullarından esirgeyip cimrilik yapanlar. Hak Teala'ya ibadet edip de sonra bundan şikayet edenler. Bunlar, "Eğer benim ibadetimin Hak Teala indinde değeri olsaydı ve kabul görseydi, ben bu dünyada berhüdar olur, muradıma ererdim" diye düşünüp üzülenler ve bu yüzden mahrum kalanlardır. Üçüncüsü ise, tembellik ve gevşeklik yüzünden ibadet, hizmet ve taatten zevk alamazlar, bunları tam yapamaz, yerine getiremezler."
"Her kim nefis kuşunun etini severse, yani nefsine düşkün olursa, onun gönlü gayb alemi fezalarına asla yükselemez ve yüce alemlerde uçmaktan mahrum kalır."
"Faydalı ve ya zararlı olan altın ve ya gümüş değil, bunların kullanış ve sarf ediliş şekilleridir. Helâl kazanıp helal yere sarfediniz."
"İki lirayı gözlerinize koyun, gözleriniz dışarıyı göremez olur. Peki ya binlerce lira ve parayı kalbine koyan, bunlara muhabbet edenin hali nice olur."
Ebû İshak Kâzerûni hazretleri gençliğinde hep oruç tutar, sadece ekmekle iftar ederdi. Nefsinin isteklerine karşı çıkardı. Önceleri arasıra et yerdi. Sonra et yemeyi terk etti. Buna sebep şu hadise oldu:
Kâzerûni hazretleri hac yolculuğu sırasında Basra'ya geldi. Orada tasavvuf ehlinden bir toplulukla karşılaştı. Onların toplantısına katıldı. Ziyafet verildi. Bu arada sofraya et getirildi. Sofrada bulunanlar eti yediği halde Kâzerûni hazretleri yemedi. Hac ibadetini eda edip geri memleketine döndükten sonra bir gün canı et yemek istedi. Bir parca pişmiş eti alıp tam yiyeceği sırada kendi kendine "Ey nefsim! Ey İbrahim! O zamanlar insanlar arasında ziyafette et yemedin ve onlara gösteriş yapmış oldun. Şimdi onların arasında değil de yalnız başınasın ve eti yemeye hazırlanıyorsun. Açıktan yapmadığın her şeyi gizlice yapıyorsun. Sana yazıklar olsun" dedi. Elini hemen etten çekti. Allah-ü Teala'ya artık et yemeyeceğim diye söz verdi. O günden sonra ağzına et koymadı.
Kâzerûni hazretleri insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlattıktan sonraki zamanlarını insanlardan uzak olarak ibadet ve taatla geçirirdi. Bu hususta da şöyle buyurdu: "Çok zaruri bir işiniz olmadıkça, evinizden dışarı çıkmayınız. Yoldan, çarşıdan, kalabalıktan ve dünya erbabı olan kimselerin yakınından geçmeyiniz. Onları görünce, kalbiniz belki meyledip, Allah-ü Teala'yı anmaktan mahrum kalır."
Ebû İshak Kâzerûni hazretleri bir gün talebelerine ve sevenlerine buyurdu ki: "Siz kendi evinizde ve arkadaşlarınızın evinde bulunduğunuz zaman önünüze yemek veya içecek bir şey getirilse yalnız yemeyiniz." Orada bulunanlardan birisi şöyle anlattı: "Ben her Cuma günü namazdan sonra hocamın hizmetini görür, sonra izin alır, annemin yanına giderdim. Bir Cuma günü yine aynı şekilde yaptım. Cuma namazından sonra hocamdan izin alıp annemi ziyarete gittim. Eve varıp hürmetle annemin ellerini öptüm, duasını alıp oturdum. Annem gidip biraz hurma getirdi ve önüme koydu. Yememi söyledi. Ben yemedim. Annem çok ısrar etti. "Şunu senin için saklamıştım" dedi. Annemin bu ısrarı üzerine hocamın bize olan nasihatlerini anlattım. Annem; "Oğlum. Benim hatırım için şu birkaç hurmayı yiyiver. Senin hocan bunu nereden bilecek" dedi. Annemin ısrarına dayanamayıp bir tane hurma yedim. Fakat kalbime bir sıkıntı çöktü. Bir müddet sonra annemden izin alıp hocamın huzuruna döndüm. Selam verdim. Hocam Kâzerûni selamımı aldıktan sonra; "Annenin yanında bulunduğun sırada neler yaptın ve ne yedin?" diye sordu. Ben sessiz kaldım. Hocam devam ederek yüzüme baktı ve; "Orada bir hurma yedin" buyurdu. Hocamın bu sözü üzerine içimi öyle bir heybet ve korku kapladı ki, tarif edemem. O günden sonra hiçbir halimin, işimin ve sözümün hocama gizli olmadığını ve her şeyimizi anında görmekte olduklarına olan yakînim arttı. O hatamdan dolayı tövbe ve istiğfar ettim. O andan itibaren arkadaşlarımdan ayrı hiçbir şey yemedim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.