Sâfi Amidi Bolevi
Mustafa Sâfî Hazretleri'nin talebelerinden, Bolu'da meşhur âlim Hacı Osman Efendi, bir gün odasına girip, "İçeri kimse girmesin" diyerek kapıyı kapatmıştı. Bir ara Mustafa Sâfî Efendi, "Hacı Osman Efendi vefât etmiştir. Kapısını açıp cenâzesini yıkayın, hazırlayın, ben cenâze namazı için geleceğim" dedi. Kapısını açıp baktıklarında secde eder bir halde vefât etmiş gördüler. Cenâzesini yıkayıp hazırladılar. Mustafa Sâfî Efendi de gidip cenâze namazını kıldırdı.
Sâfî Efendi buyururlardı ki: "Allah-û Teâlânın izni ile benim, bütün âlemin kalbinden haberim vardır. Şöyle ki, bir bardak içine saf bir su konulsa, onun içinde bir toz olsa, o toz bardağın dışından göründüğü gibi, cümle âlemin gönlü içinde ne düşünce varsa bilirim. Hâttâ o kalb sâhibi gönlündekini benim kadar bilmez".
Gerçi böyle âlemin hâlini keşfedip, kalp gözü ile görüp söylemelerine rağmen, câhillerinin esrârını, gizli hallerini, açığa vurmaz, yalnız bâzı dervişlerinin hâline münâsib ve îtîkâdlarını düzeltmeye dâir kerâmetler gösterirdi.
Muhammed Zuhdî ismindeki birisi küçüklüğünde bir mukâbele gecesi hatırından; "Ne olaydı şimdi Hazret-i Azîz beni de meclisine alsa, kabûl etse de, ben de bu dervişler gibi çalışsam" diye geçirip, onların hallerine gıpta eylediğinde, Sâfî Efendi, başını kaldırıp, Muhammed Zühdü Efendiyi içeri çağırıp O'nu talebeliğe kabul etti ve dervişleri arasına aldı. Bu sırada Sâfî Efendi'nin iltifâtlarının neticesi, Zühdî Efendi günden güne tasavvufta ilerledi.
Dergâhının hizmetini gören talebelerinden İbrâhim Hilmi Bey, hocası için yazdığı Menâkıbnâme'de şöyle anlatmıştır: "Mustafa Sâfî Efendi zâhir ilimlerinde derin âlim olduğu gibi, bâtın ilminde, tasavvuf ilminde de çok yüksek derecelere ulaşmıştı. Zamânın en meşhur ve seçilmiş evliyâsından idi. Vefât edeceği sırada şöyle buyurmuştur: "Bende ağzı kapalı bir sandık vardır. Senelerce irşâd postunda oturdum, bu sandığın içindeki şeyleri kimse benden sormadı. Kapağını açıp da göstereyim. Bunları anlatacak kâbiliyetli bir kimse de bulamadım ki ona açayım. Sandık benimle gidiyor" buyurarak kendisinde Allah-û Teâlânın ihsân ettiği yüksek mârifetler olduğuna işâret etmiştir.
Mustafa Sâfî Hazretleri'nin talebelerinden, Bolu'da meşhur âlim Hacı Osman Efendi, bir gün odasına girip, "İçeri kimse girmesin" diyerek kapıyı kapatmıştı. Bir ara Mustafa Sâfî Efendi, "Hacı Osman Efendi vefât etmiştir. Kapısını açıp cenâzesini yıkayın, hazırlayın, ben cenâze namazı için geleceğim" dedi. Kapısını açıp baktıklarında secde eder bir halde vefât etmiş gördüler. Cenâzesini yıkayıp hazırladılar. Mustafa Sâfî Efendi de gidip cenâze namazını kıldırdı.
Sâfî Efendi buyururlardı ki: "Allah-û Teâlânın izni ile benim, bütün âlemin kalbinden haberim vardır. Şöyle ki, bir bardak içine saf bir su konulsa, onun içinde bir toz olsa, o toz bardağın dışından göründüğü gibi, cümle âlemin gönlü içinde ne düşünce varsa bilirim. Hâttâ o kalb sâhibi gönlündekini benim kadar bilmez".
Gerçi böyle âlemin hâlini keşfedip, kalp gözü ile görüp söylemelerine rağmen, câhillerinin esrârını, gizli hallerini, açığa vurmaz, yalnız bâzı dervişlerinin hâline münâsib ve îtîkâdlarını düzeltmeye dâir kerâmetler gösterirdi.
Muhammed Zuhdî ismindeki birisi küçüklüğünde bir mukâbele gecesi hatırından; "Ne olaydı şimdi Hazret-i Azîz beni de meclisine alsa, kabûl etse de, ben de bu dervişler gibi çalışsam" diye geçirip, onların hallerine gıpta eylediğinde, Sâfî Efendi, başını kaldırıp, Muhammed Zühdü Efendiyi içeri çağırıp O'nu talebeliğe kabul etti ve dervişleri arasına aldı. Bu sırada Sâfî Efendi'nin iltifâtlarının neticesi, Zühdî Efendi günden güne tasavvufta ilerledi.
Dergâhının hizmetini gören talebelerinden İbrâhim Hilmi Bey, hocası için yazdığı Menâkıbnâme'de şöyle anlatmıştır: "Mustafa Sâfî Efendi zâhir ilimlerinde derin âlim olduğu gibi, bâtın ilminde, tasavvuf ilminde de çok yüksek derecelere ulaşmıştı. Zamânın en meşhur ve seçilmiş evliyâsından idi. Vefât edeceği sırada şöyle buyurmuştur: "Bende ağzı kapalı bir sandık vardır. Senelerce irşâd postunda oturdum, bu sandığın içindeki şeyleri kimse benden sormadı. Kapağını açıp da göstereyim. Bunları anlatacak kâbiliyetli bir kimse de bulamadım ki ona açayım. Sandık benimle gidiyor" buyurarak kendisinde Allah-û Teâlânın ihsân ettiği yüksek mârifetler olduğuna işâret etmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.