"İlim öğrenmek için üç şart vardır: Hocanın maharetli, talebenin zeki olması ve uzun zaman.
İlim iki kısımdır; birincisi ilm-i edyan (nakil ilimler), din bilgileri. İkincisi ilm-i ebdan (akli ilimleri), fen bilgileridir.
Kimin düşüncesi, arzusu, maksadı yemek içmek (dünya) ise; kıymeti, barsaklarından çıkardığı kadardır.
Dünyada en huzursuz kimse, kalbinde hased ve kin taşıyanlardır.
Başkalarını senin yanında çekiştiren, senin bulunmadığın yerde de seni çekiştirir.
Kanaatkar olmak, rahatlığa kavuşturur.
Sırrını saklamasını bilen, işinin hakimidir".
İmam-ı Şâfiî şöyle anlatmıştır: Bir gece rüyamda Peygamber Efendimizi görmekle şereflendim. Bana buyurdu ki; "Sen kimdensin?" Cevabımda, "Ben senin kabilendenim" dedim. Bana yaklaş buyurdular. Yanına gittim. Mübarek ağzının suyunu dilime, ağzıma ve dudaklarıma sürüp; "Hadi, Allah-u Teâlâ sana bereket versin" buyurdular.
Kendisi anlatır: Çocukluk zamanında, Mekke'de rüyamda Peygamber Efendimizi gördüm. Tam bir heybetle Mescid-i Haram'da insanlara imamlık yapıyorlardı. Namaz bitince yanlarına gidip, 'bana da ilim öğretiniz', dedim. Bunun üzerine kaftanının altından bir terazi çıkarıp: Bu senin içindir, buyurup bana hediye ettiler. Bu rüyamı tabir ettirdim. dediler ki: "Sen, ilimde imam olursun ve sünnet üzere olursun. Terazi ise, hakikat-i Muhammediyye'ye kavuşacağına alamettir."
"Bir gün rüyamda, Hazret-i Ali Efendimizi gördüm. Parmağından yüzüğünü çıkardı, parmağıma taktı. Bu hareketi, kendi ilminin ve Resulullah'ın ilminin bana geçmesi alameti idi."