Seyyid Nizâm Hazretlerinin talebelerinden birisi şöyle anlattı: "Hocamdan gizli olarak bir iş yapmağa teşebbüs ettim. Bu yaptığımdan hocamın haberi olmaz diye düşündüm. Bir gecenin yarısında hocam yattığım odaya geldi. Beni uykudan uyandırarak; "Yürü gidelim. Dergahta tevhîd edelim" buyurdu. Kalkıp abdest aldım, dergâha girdim. Baktım ki hocam uyuyor, nâlınları rafta duruyor, sofiler etrafında toplanmışlar, kandiller yanıyor, melekler etrafında dönüyorlar. Hayret içinde kaldım. Bana bir korku geldi. Kendi odama döndüm. Sabaha kadar Kelime-i tevhîd okudum. Benim hayretim şundandı. Beni uykumdan uyandırıp tevhide çağıran hocam, kendi odasında uyuyordu. Sabah namazından sonra hocam, beni çağırdı ve sitemli bir tavırla; "Derviş! Bildin mi ve ahvâle (durumlara) vâkıf oldun mu? Evliyanın bilinen vücûdundan başka bir cism-i latif-i nûrânîlerinin (beş duyu ile idrak edilemeyen nurdan bedenlerinin) dahi var olduğuna inandın mı? Bir daha gizli iş yaptığını sanma!" buyurdu. Ben utandım. Yaptığıma pişman oldum.Yaptığım her işe istigfâr ettim ve böylece tasavvuf yolunda ilerleyip irşâd makâmına ulaştım.
Seyyid Nizâm Hazretleri'nin zamanında yaşamış ve hacca gitmiş olan bir kimse şöyle anlattı: "Medine-i Münevvere'de Resûlullah Efendimiziin mübârek Ravza-i Mütahherasına karşı durup ağlayarak uyudum. Rüyâmda Resûlullah'ı gördüm. Bana buyurdular ki: "İstanbulda benim evlâdımdan Seyyid Nizâm vardır. Onu bul. Dâima ziyâret et. Böylece beni görmüş ve cemâlime ermiş olsun". Ben hac dönüşü İstanbul'a gelip Seyyid Nizâm Hazretlerini buldum, sık sık ziyâret ettim ve mübârek sohbetlerinden istifade ettim.
Seyyid Nizâm Hazretleri altmış üç yaşına geldiğinde 1550 (H.957) senesi Muharrem ayının bir Cumâ gecesinde rahatsızlandı. Ölüm hastalığı sırasında sağ tarafına bakıp; "Ceddim Resûlullah aleyhisselâm geldi. Bu dünyâdan gidelim, Cennete uçalım" buyuruyor" dedi. Rûhunu teslim etmeden önce burnundan kan geldi. Ellerini kana bulaştırarak güzel yüzlerine sürdü ve; "Allah-û Teâlâya hamd ve şükürler olsun ki bugün ceddim (dedem) Hazret-i Hüseyin'in âlûde hûn (kana bulaşmış) oldukları gibi bende öylece gidiyorum" buyurdu. "Yâ Allah" İsm-i Celîlini söyleyerek rûhunu teslim etti.
Seyyid Nizâm Hazretleri'nin zamanında yaşamış ve hacca gitmiş olan bir kimse şöyle anlattı: "Medine-i Münevvere'de Resûlullah Efendimiziin mübârek Ravza-i Mütahherasına karşı durup ağlayarak uyudum. Rüyâmda Resûlullah'ı gördüm. Bana buyurdular ki: "İstanbulda benim evlâdımdan Seyyid Nizâm vardır. Onu bul. Dâima ziyâret et. Böylece beni görmüş ve cemâlime ermiş olsun". Ben hac dönüşü İstanbul'a gelip Seyyid Nizâm Hazretlerini buldum, sık sık ziyâret ettim ve mübârek sohbetlerinden istifade ettim.
Seyyid Nizâm Hazretleri altmış üç yaşına geldiğinde 1550 (H.957) senesi Muharrem ayının bir Cumâ gecesinde rahatsızlandı. Ölüm hastalığı sırasında sağ tarafına bakıp; "Ceddim Resûlullah aleyhisselâm geldi. Bu dünyâdan gidelim, Cennete uçalım" buyuruyor" dedi. Rûhunu teslim etmeden önce burnundan kan geldi. Ellerini kana bulaştırarak güzel yüzlerine sürdü ve; "Allah-û Teâlâya hamd ve şükürler olsun ki bugün ceddim (dedem) Hazret-i Hüseyin'in âlûde hûn (kana bulaşmış) oldukları gibi bende öylece gidiyorum" buyurdu. "Yâ Allah" İsm-i Celîlini söyleyerek rûhunu teslim etti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.