Ramazan ayı geldi, TV kanalları dinî sohbetler ve de dinî musıkî ile şenleniverdi. Mübarek Ramazan 11 ayın sultanı, lâkin reyting sultanı olma uğruna olmadık kepazeliklere imza atan adı beyaz içleri kara ekranlar bu kutsal ayı kaçırır mı? Pirincin taşını ayıklayalım; ilkeli yayın yapan, düzgün programlar sunan kuruluşlarımız da var. Bu yayın organlarımız, diğerleri gibi, sadece ramazanda değil, her zaman değerlerimize sahip çıkıp korumakta ve halkımızı doğru bilgilendirerek aydınlatmaktadır.Bunlardan bir örnek verecek olursak Meltem TV herhalde sıralamanın başında yer alır ki, aynı aileden Mesaj, Kanal 99, 34, Kadırga ve köytv de görsel medyanın onurlu duruşlarıdır.Yazının başlığına gelince; "Grup Nefes", saydığımız ilkeli yayın kuruluşlarında müzik programı yapan, bize ait sesleri duyuran, öz musıkîmizin gerçek temsilcilerinden bir topluluktur.Nefesli, telli, tuşlu ve vurmalı sazların ustaları: Emrah Kırtepe, İlker Cen, Emre, Ümit Öztürk ve Ramazan Kartuğluer ile ses sanatının ustaları Ayhan Aşan, Gürkan Demir, Hayri Baş, Osman Baş, Haydar Karamus ve Bilâl Karamus'dan oluşan "Grup Nefes", dinî ve lâdinî (din dışı) eserlere özgün yorumlarını katarak müzikte ulusal ekolün oluşmasına da hizmet vermektedirler.Genel olarak müzik, din dışı ve dinî olmak üzere iki şubeye ayrılır. Batı müziğinde de bu böyledir, dinsel müzikte kilise müziği öne çıkmaktadır.Bizim müziğimizde de dinî ve din dışı olanı vardır; örneğin ramazan boyunca kıldığımız teravi namazlarında okuduğumuz "Allahümme salli alâ seyyidinâ?"(Salât-ı Ümmiye) bir dinî musıkî eseridir. Bestekârı, Klasik Türk Musıkî'sinin âbide ismi ITRÎ (Buhurî-zâde Mustafa Efendi) dir. Bu büyük besteci (1640-1712) hem din dışı hem de dinî eserler bestelemiştir. Örneğini verdiğimiz "Salât-ı Ümmiye", Segâh makamında ve üç zamanlı Semâî usulündedir; yürük yani çabuk söylenmesi gerekirse de, müezzin usûl ve makam bilmiyorsa cemaati yanlış yönlendirerek eseri asmaktadır(ağırdan almaktadır)."Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biriDinliyor vecd ile tekrâr alınan Tekbîr'i;"Ustalıkla kullandığı aruz vezniyle ürettiği coşkulu şiirlerin üstâdı Yahya Kemal'in, "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" adlı şiirinden alıntıladığımız dizelerdeki "Tekbir" de, Bayram namazlarında getirdiğimiz "Allahü ekber, Allahü ekber, lâ İlâhe ill'Allah?" Bayram Tekbiri'dir. Bu eser de ITRÎ'nin Irak makamında, Durak Evferi usulünde bestelediği muhteşem bir dinî musıkî anıtıdır, bayram sabahlarında milyonlarca Müslüman'ın seslendirdiği.Dinî musıkînin özünü, genel olarak, ibadet oluşturur. Allah'a(cc) yalvarıp yakarmak, dua etmek, O'nun büyüklüğünü dile getirmek, Hz. Muhammed (s.a.v.) ve
Ehl-i Beyt'in niteliklerini belirtmek gibi, tümüyle dinî inançla yazılmış ve bestelenmiş eserler bu musıkî türünü oluşturur.Burada dikkat çekmek istediğimiz husus "altı kaval üstü şişhane" uydurma işler yapanların "ilâhi" diye piyasaya sürdükleridir. Piyasa müziğinin, arabesk nağmelerin üzerine döşedikleri dini sözleri halkımıza dinî müzik kisvesiyle sunan şarlatanları gerçek sanat ve sanatçılardan ayrı tutmalıyız. Şarlatanların müzikte yaptıklarının benzerini tesettür konusunda da görüyoruz. Örtünüyoruz diye başlarını örterken, boyacı küpüne düşmüş gibi yüzünü gözünü boyayanlar, etek boyuna ve yırtmacına dikkat etmeyenler, midiymiş chanel'miş, aldırmayanlar, streç ve skinny jeans (bacağı tamamen saran) pantolonlara heveslenenler ve de dekoltenin Everest'ini pabuçlarına taşıyanlar? yani "bizim gelin bizden kaçar, başını örter kıçını açar". Bu da tesettürün arabeski değil de nedir?Prof. Dr. Sayın
Haydar Baş, Sünnî-Alevî dostluğunu kuran köprüyü inşâ ederken, köprüden geçenlere, sevgiden kâselerde nağme içiren "Grup Nefes"ti? İşte inanç, işte sanat bu olmalıydı.