1559 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin aldığı "Suriye'nin Lübnan'daki askeri varlığını çekmesi" kararını Suriye'nin yerine getirmesi durumunda Ortadoğu'daki karışıklıklar hafiflemiş mi olacak?
15 bin civarındaki Suriye askerinin varlığı tüm dünya ülkelerini rahatsız ederken 150 bin kadar yani on misli fazlasıyla bölgede bulunan Amerikan askeri Suriye askerlerinden daha mı az tehlikeli görülüyor.
Amerika'nın Fransa ve Almanya'yı da yanına alarak ve devamında Arap kamuoyunu yönlendirerek Suriye yönetimine yapacağı baskı Amerika'nın Suriye'yi vurma planlarını engelleyebilecek mi?
Suriye kıskaca alınırken, İran nükleer silaha sahip potansiyel tehdik olarak görülürken Amerika'nın Türkiye'de sakladığı iddia edilen atom bombalarının tehdit boyutu bulunmuyor mu?
Dünya savaşlarının bitimi ve soğuk savaş paranoyasından sıyrıldıktan sonra kara mayınları bir bir sökülürken konvansiyonel silahlardan halklar arındırılırken Rusya ve Amerika'nın güç savaşına tutuşarak atom bombası geliştirme çabalarına soyunmaları karşısında nasıl sessiz kalınabiliyor.
Tehdit ettiği öne sürülen küçük ülkeler büyük bir tehdit olarak algılanırken, büyük tehdit konumundaki büyük ülkelerin küçük eleştirilerlegeçiştirilmesi ayrı bir ikilem olmuyor mu..?
Suriye Lübnan'dan çekilince çözüme kapı aralanıyor fakat Ameriki bölgede kaldıkça barış havası pohpohlanıyor.
İran nükleer yönden sindirilmeye çalışılırken İsrail'e silah satılmasıyla bölge eskisinden daha karmaşık bir duruma sürüklenmiş olmayacak mı?
Geçtiğimiz günlerde İngiltere'de 25 devletin Ortadoğu için masabaşında sürdürdükleri sözde barış turlarıyla bölgeye çözüm getirilmesi planlanıyor.
Ortadoğu'nun hassas karnındaki Türkiye'nin bu sürece davet edilmemiş olması Türkiye'nin başta Suriye ve İran olmak üzere Filistin'deki durumu yenibaştan kendi konumunu da kaale alarak yorumlaması ve Amerika'nın bu bölgedeki askeri üsleri ile birlikte İncirlikte olduğu söylenen silah donanımını tekrardan ele alması gerek.
Çünkü Amerika'nın aynı silah potansiyeli Türkiye'ye karşı da zaman zaman koz olarak kullanılıyor.
Türkiye'nin PKK ile mücadelesinde Amerika'nın nasıl Türkiye'ye karşı cephe aldığını halkımız not etti.
Bölücübaşı çocuk katili APO'nun Amerika tarafından teslim edilmesi Türkiye'nin samimi olduğu sonucunu vermez.
Türkiye'ye karşı alınan kararlar ve takılan tavırlar bunu ispat ediyor.
Başkalarını tehdit olarak gösterenlerin asıl tehdit olmaya devam ettikleri konjonktürde Türkiye'nin çok dikkatli olması gerekiyor.
Ortadoğu'da Türkiye'nin atacağı dolaylı adımlar ve rastlantısal politikalar bölge için çözüm olmayacaktır.
Edilgen değil etken bir dış politikanın uygulama tahtası Ortadoğu.
Suriye ve İran'a Türkiye'nin tavrı en önemli hamleler.
15 bin civarındaki Suriye askerinin varlığı tüm dünya ülkelerini rahatsız ederken 150 bin kadar yani on misli fazlasıyla bölgede bulunan Amerikan askeri Suriye askerlerinden daha mı az tehlikeli görülüyor.
Amerika'nın Fransa ve Almanya'yı da yanına alarak ve devamında Arap kamuoyunu yönlendirerek Suriye yönetimine yapacağı baskı Amerika'nın Suriye'yi vurma planlarını engelleyebilecek mi?
Suriye kıskaca alınırken, İran nükleer silaha sahip potansiyel tehdik olarak görülürken Amerika'nın Türkiye'de sakladığı iddia edilen atom bombalarının tehdit boyutu bulunmuyor mu?
Dünya savaşlarının bitimi ve soğuk savaş paranoyasından sıyrıldıktan sonra kara mayınları bir bir sökülürken konvansiyonel silahlardan halklar arındırılırken Rusya ve Amerika'nın güç savaşına tutuşarak atom bombası geliştirme çabalarına soyunmaları karşısında nasıl sessiz kalınabiliyor.
Tehdit ettiği öne sürülen küçük ülkeler büyük bir tehdit olarak algılanırken, büyük tehdit konumundaki büyük ülkelerin küçük eleştirilerlegeçiştirilmesi ayrı bir ikilem olmuyor mu..?
Suriye Lübnan'dan çekilince çözüme kapı aralanıyor fakat Ameriki bölgede kaldıkça barış havası pohpohlanıyor.
İran nükleer yönden sindirilmeye çalışılırken İsrail'e silah satılmasıyla bölge eskisinden daha karmaşık bir duruma sürüklenmiş olmayacak mı?
Geçtiğimiz günlerde İngiltere'de 25 devletin Ortadoğu için masabaşında sürdürdükleri sözde barış turlarıyla bölgeye çözüm getirilmesi planlanıyor.
Ortadoğu'nun hassas karnındaki Türkiye'nin bu sürece davet edilmemiş olması Türkiye'nin başta Suriye ve İran olmak üzere Filistin'deki durumu yenibaştan kendi konumunu da kaale alarak yorumlaması ve Amerika'nın bu bölgedeki askeri üsleri ile birlikte İncirlikte olduğu söylenen silah donanımını tekrardan ele alması gerek.
Çünkü Amerika'nın aynı silah potansiyeli Türkiye'ye karşı da zaman zaman koz olarak kullanılıyor.
Türkiye'nin PKK ile mücadelesinde Amerika'nın nasıl Türkiye'ye karşı cephe aldığını halkımız not etti.
Bölücübaşı çocuk katili APO'nun Amerika tarafından teslim edilmesi Türkiye'nin samimi olduğu sonucunu vermez.
Türkiye'ye karşı alınan kararlar ve takılan tavırlar bunu ispat ediyor.
Başkalarını tehdit olarak gösterenlerin asıl tehdit olmaya devam ettikleri konjonktürde Türkiye'nin çok dikkatli olması gerekiyor.
Ortadoğu'da Türkiye'nin atacağı dolaylı adımlar ve rastlantısal politikalar bölge için çözüm olmayacaktır.
Edilgen değil etken bir dış politikanın uygulama tahtası Ortadoğu.
Suriye ve İran'a Türkiye'nin tavrı en önemli hamleler.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005