Demokrasi, halkın kendi kendini idare etmesi ise -ki öyledir- o zaman, devleti idare edenler, "halk bu işi anlamaz diyemezler." Her şeyi halka anlatmak ve onayını almak zorundadırlar. Halk da, "biz bu işi anlamayız, büyükler daha iyi bilir" anlayışına sığınarak sorumluluktan kaçamaz. O da, ülke içerisinde olup bitenleri, söylenen ve yapılanları incelemek, araştırmak ve anlamaya çalışmakla mükelleftir. Kendisine anlamadığı dille hitap edenler varsa, onları ikaz da etmelidir.
Bu mekanizma, Türkiye'de böyle mi işliyor? Hayır, böyle işlemiyor. Üzerinde en çok durulan ve konuşulan ve konuşulan konularda bile, kavram ve anlam karışıklığı sürüp gidiyor. Örnek olarak enflasyonu gösterebiliriz. Bundan 40 yıl önce enflasyondan söz etseydiniz, toplumda çok az insan ne demek istediğimizi anladı. Şimdi ise enflasyon dediğinizde herkes bir şey anlıyor. Ama acaba herkes aynı şey mi anlıyor? Dahası, toplumumuzda enflasyonu doğru olarak anlayan ve anlatan insan sayısı ne kadardır?
Bu soruları sormama ve düşünmeme, Prof. Dr. Haydar Baş'ın, Kuvayı Milliye ekibinin düzenlediği yemekli toplantılarda yaptığı konuşmalar sebep oldu. Prof. Dr. Haydar Baş, bu toplantılara katılan sanayisi ve işadamlarına, enflasyonu kendi iş hayatlarından örnekler vererek anlattı. Toplantıya katılanlardan bir kısmı ile konuşma imkanı buldum ve sordum "Nasıl tatmin oldunuz mu?". Sorduğum kişilerin hepsi" memnun kaldığını, ancak şimdi enflasyonun ne demek olduğunu anladığını" ifade etti.
Ben de, bu kişilere ünlü iktisatçı Galbraith'in şu sözünü hatırlattım: "İktisat üzerine yazılıp söylenenlerin hepsini anlamıyorsanız sakın moralinizi bozmayın. Çünkü yorumların açık ve basit değil, muğlak ve karmaşık olarak ifadesi, iktisatçıların şanındandır." Demek ki, bütün dünyada iktisatçıların hali bu. Türkiye'de ise, bu hal daha da berbat. Tam bir sağırlar diyaloğu yaşıyoruz.
Bugüne kadar enflasyon üzerine söylenmedik söz bırakmadık. Onu canavara benzettik, karikatürünü çizdik, ama bir türlü halkın anlayacağı şekilde anlatamadık. Prof. Dr. Haydar Baş, "Türkiye'deki enflasyonla mücadele adı altında boşa kürek çekmişiz.
Prof. Dr. Haydar Baş, "Türkiye'deki enflasyonun talep enflasyonu değil, maliyet enflasyonu olduğunu, teşhis yanlış yapılınca, tedavinin de fayda yerine zarar verdiğini" dinleyicilere veciz bir şekilde anlattı. Maliyet enflasyonuna, talep enflasyonu tedbirleri uygulanırsa ne olur? Elbette, enflasyondan öte stagflasyon olur. Nitekim Türkiye'de böyle oldu.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın bu konuşmalarından bir şey daha anladım. Bizim bildiğimiz gibi, talep enflasyonu, o kadar korkulacak, kötü bir şey de değil. Belli oranda bir talep enflasyonu ekonomiye canlılık getirmektedir. Bugün Japonya'da, enflasyon yüzde sıfır olduğu için Japon yetkilileri telaşa kapıldılar. Nasıl olur da, talep enflasyonunu artırırız diye çare arıyorlar.
Türkiye'de ise henüz enflasyonumuzun türünü tespit edemedik. Maliyet enflasyonumuzun türünü tespit edemedik. Maliyet enflasyonuna talep enflasyonu tedbirleri uyguluyoruz. Talep enflasyonu diyerek uyguladığımız tedbirler de, yanlıştır. Çünkü talep enflasyonunu düşürmenin iki yolu var: Ya talebi kısıcı tedbirler alırsınız, ya da arzı artırıcı. Eğer ülkede durgunluk ve işsizlik varsa arzı arttırıcı tedbirler almak, aklın ve ekonominin gereğidir. Türkiye'yi idare edenler, bu konuda da yanlış yapıyorlar. Yani durgunluk ve işsizlik varken, hala talebi kısmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla yanlışın da yanlışını yapıyor ve ülkeyi hasta ediyorlar. Çözüm, hastalardan hastayı kurtarmaktır.
Bu mekanizma, Türkiye'de böyle mi işliyor? Hayır, böyle işlemiyor. Üzerinde en çok durulan ve konuşulan ve konuşulan konularda bile, kavram ve anlam karışıklığı sürüp gidiyor. Örnek olarak enflasyonu gösterebiliriz. Bundan 40 yıl önce enflasyondan söz etseydiniz, toplumda çok az insan ne demek istediğimizi anladı. Şimdi ise enflasyon dediğinizde herkes bir şey anlıyor. Ama acaba herkes aynı şey mi anlıyor? Dahası, toplumumuzda enflasyonu doğru olarak anlayan ve anlatan insan sayısı ne kadardır?
Bu soruları sormama ve düşünmeme, Prof. Dr. Haydar Baş'ın, Kuvayı Milliye ekibinin düzenlediği yemekli toplantılarda yaptığı konuşmalar sebep oldu. Prof. Dr. Haydar Baş, bu toplantılara katılan sanayisi ve işadamlarına, enflasyonu kendi iş hayatlarından örnekler vererek anlattı. Toplantıya katılanlardan bir kısmı ile konuşma imkanı buldum ve sordum "Nasıl tatmin oldunuz mu?". Sorduğum kişilerin hepsi" memnun kaldığını, ancak şimdi enflasyonun ne demek olduğunu anladığını" ifade etti.
Ben de, bu kişilere ünlü iktisatçı Galbraith'in şu sözünü hatırlattım: "İktisat üzerine yazılıp söylenenlerin hepsini anlamıyorsanız sakın moralinizi bozmayın. Çünkü yorumların açık ve basit değil, muğlak ve karmaşık olarak ifadesi, iktisatçıların şanındandır." Demek ki, bütün dünyada iktisatçıların hali bu. Türkiye'de ise, bu hal daha da berbat. Tam bir sağırlar diyaloğu yaşıyoruz.
Bugüne kadar enflasyon üzerine söylenmedik söz bırakmadık. Onu canavara benzettik, karikatürünü çizdik, ama bir türlü halkın anlayacağı şekilde anlatamadık. Prof. Dr. Haydar Baş, "Türkiye'deki enflasyonla mücadele adı altında boşa kürek çekmişiz.
Prof. Dr. Haydar Baş, "Türkiye'deki enflasyonun talep enflasyonu değil, maliyet enflasyonu olduğunu, teşhis yanlış yapılınca, tedavinin de fayda yerine zarar verdiğini" dinleyicilere veciz bir şekilde anlattı. Maliyet enflasyonuna, talep enflasyonu tedbirleri uygulanırsa ne olur? Elbette, enflasyondan öte stagflasyon olur. Nitekim Türkiye'de böyle oldu.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın bu konuşmalarından bir şey daha anladım. Bizim bildiğimiz gibi, talep enflasyonu, o kadar korkulacak, kötü bir şey de değil. Belli oranda bir talep enflasyonu ekonomiye canlılık getirmektedir. Bugün Japonya'da, enflasyon yüzde sıfır olduğu için Japon yetkilileri telaşa kapıldılar. Nasıl olur da, talep enflasyonunu artırırız diye çare arıyorlar.
Türkiye'de ise henüz enflasyonumuzun türünü tespit edemedik. Maliyet enflasyonumuzun türünü tespit edemedik. Maliyet enflasyonuna talep enflasyonu tedbirleri uyguluyoruz. Talep enflasyonu diyerek uyguladığımız tedbirler de, yanlıştır. Çünkü talep enflasyonunu düşürmenin iki yolu var: Ya talebi kısıcı tedbirler alırsınız, ya da arzı artırıcı. Eğer ülkede durgunluk ve işsizlik varsa arzı arttırıcı tedbirler almak, aklın ve ekonominin gereğidir. Türkiye'yi idare edenler, bu konuda da yanlış yapıyorlar. Yani durgunluk ve işsizlik varken, hala talebi kısmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla yanlışın da yanlışını yapıyor ve ülkeyi hasta ediyorlar. Çözüm, hastalardan hastayı kurtarmaktır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018