Televizyonlarda Suriye ile ilgili görüntüleri seyrederken insanın içi sızlıyor.
Düne kadar sükûn içerisinde olan bu ülkede taş taş üstünde bırakılmıyor, daha dün aynı apartmanda birbirlerine bir tas sıcak çorba ikram eden, aynı çarşıda alışveriş yapan, ortak iş kuran insanlar birbirlerinin boğazını sıkıyor.
Esad, ülkesini teslim etmemek için güç kullanırken, “Özgür Suriye Ordusu” adı verilen amma asla “özgür olmayan” isyancı unsurlar ise insanın kanını donduracak cinayetler işliyor; yakaladıkları hükümet yanlısı vatandaşların boğazlarını bıçakla kesiyor, işgal ettikleri postane çalışanlarını “devletin memurları” oldukları için 6 katlı binanın damından canlı canlı kaldırıma fırlatıyorlar.
Umre ziyareti öncesi Atatürk Havalimanı’nda bu konularla ilgili gündemi değerlendiren Prof. Dr. Haydar Baş, Irak’ın başına gelenler ile Suriye’nin başına gelecekler arasından bir fark olmadığının altını çiziyor ve tarihi uyarılarından birini daha yapıyor:
“Bu bölgede bulunan 4 ülke; Türkiye, İran, Irak ve Suriye aynı kaderi yaşayacaktır. Önce Irak’ı elde ettiler. Sıra Suriye’ye geldi. Şimdi Suriye gidecek. Türkiye’ye, “Sana aferin, asırlardır İslâm dünyasının başındasın, biz senden neler çektik, gel buraya bakalım’ diyecekler ve mutlak surette bizden de hesap soracaklar.”
Biz de, “Haydar Baş haklı, çünkü” diyor, Türkiye’nin aynı konuda aynı delikten bir kez daha ısırılmak üzere olduğunu sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Sıra ile gidelim…
Rahmetli Atatürk 1937 yılında o tarihte bağımsız ülkeler olan İran, Irak ve Afganistan ile Sâdâbat Paktı’nı kurar. Pakistan ve Suriye bağımsız olmadıkları için bu paktta yer almaz, alamazlar.
Ve Atatürk rahmetli olur…
Türkiye yüzünü Haçlılara çevirir. Amerika ile ikili anlaşmalar yapar, Marshall Yardımları gelir, NATO’ya girilir…
1955 yılında…
ABD ve İngiltere’nin organizesi ile Bağdat Paktı kurulur.
Türkiye, tıpkı bugünkü gibi, ABD ve İngiltere adına, Suriye’ye bu pakta girmesi için baskı yapmaya, yani Suriye’nin içişlerine karışmaya başlar. Gazeteci Lütfü Akdoğan 1956 yılında, bu konuda kendisine şunları söylediğini Türk kamuoyu ile hem kitabında, hem yayına çıktığı televizyon kanallarında defalarca paylaştı:
“Biz Fransız mandası altında çok çektik. Onun için bir emperyalist devletle artık bir araya gelemeyiz.”
Daha da ilginci…
1956 yılında Adnan Menderes, Bağdat Paktı’na katılmayarak, emperyalizmle işbirliğini reddeden o günkü Suriye’ye ordu ile girmeye teşebbüs eder. Suriye Büyükelçisini çağırır ve “ Benim Suriye diye tanıdığım bir devlet yok. Bu kafada giderseniz fena olacak. Sus! Efendilerine söyle, iki tümenle Suriye’ye girer, altınızı üstünüze getiririm (Cihat Baban, Cumhuriyet gazetesi, 8 Ağustos 1969).
Bu günler o günlere ne kadar da benziyor öyle değil mi?
Dahası…
1958 yılında Irak’ta gerçekleşen bir darbe sonucunda Irak, Bağdat Paktı’ndan çekilince rahmetli Menderes Irak’ı da işgal etmeye kalkar.
Tıpkı o gün de bu tür gelişmeler Siyonist İsrail’le, Haçlı ABD ve İngiltere’nin çıkarları içindi. Haydar Tunçkanat’ın yazdıklarına göre, 15 Temmuz 1958 tarihinde İsrail Ateşesi Albay Michael, İsrail Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı adına, Türk Genelkurmayına şu teklifi yapar:
“Ürdün krallığı İngilizler, Lübnan Cumhuriyeti Amerikalılar tarafından korunacaktır. İsrail de Suriye’yi Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden ayıracaktır. Türkiye de İran’la birlikte Nuri Essayit rejimini restore edecektir”
Siz buna o günün “Arap Baharı” diyebilirsiniz.
Bu teklif Genelkurmay Başkanı tarafından Hükümete getirilmiş, kabul edilmiş, fakat uygulamaya geçirilememiştir..
İsmail Şefik Aydın Bey’in “Uyan Türkiye” sinin 6. Baskısının 450. sayfasında yazdığına göre Lübnan’da Müslüman Araplarla, Hıristiyan Araplar (Falanjistler) arasında çıkan iç savaşta bölgeye tam 85 uçak dolusu silah yardımında bulunmuştur. Pilotlar bu silahların Müslümanlara gittiğini sanırken, silahların Hıristiyan Falanjistlere gönderildiği sonradan tespit edilmiştir.
Yani o gün de Türkiye’yi yönetenler Haçlıların yanında yer almışlardı…
Peki, Haçlı ve Siyonist Dünyanın Türkiye’nin bu desteğine cevapları, teşekkürleri ne oldu?
Ne olacak, sömürülmek, Ermeni yalanlarına destek çıkmak, PKK’yı üretmek ve Menderes’i ipe göndermek…
Düne kadar sükûn içerisinde olan bu ülkede taş taş üstünde bırakılmıyor, daha dün aynı apartmanda birbirlerine bir tas sıcak çorba ikram eden, aynı çarşıda alışveriş yapan, ortak iş kuran insanlar birbirlerinin boğazını sıkıyor.
Esad, ülkesini teslim etmemek için güç kullanırken, “Özgür Suriye Ordusu” adı verilen amma asla “özgür olmayan” isyancı unsurlar ise insanın kanını donduracak cinayetler işliyor; yakaladıkları hükümet yanlısı vatandaşların boğazlarını bıçakla kesiyor, işgal ettikleri postane çalışanlarını “devletin memurları” oldukları için 6 katlı binanın damından canlı canlı kaldırıma fırlatıyorlar.
Umre ziyareti öncesi Atatürk Havalimanı’nda bu konularla ilgili gündemi değerlendiren Prof. Dr. Haydar Baş, Irak’ın başına gelenler ile Suriye’nin başına gelecekler arasından bir fark olmadığının altını çiziyor ve tarihi uyarılarından birini daha yapıyor:
“Bu bölgede bulunan 4 ülke; Türkiye, İran, Irak ve Suriye aynı kaderi yaşayacaktır. Önce Irak’ı elde ettiler. Sıra Suriye’ye geldi. Şimdi Suriye gidecek. Türkiye’ye, “Sana aferin, asırlardır İslâm dünyasının başındasın, biz senden neler çektik, gel buraya bakalım’ diyecekler ve mutlak surette bizden de hesap soracaklar.”
Biz de, “Haydar Baş haklı, çünkü” diyor, Türkiye’nin aynı konuda aynı delikten bir kez daha ısırılmak üzere olduğunu sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Sıra ile gidelim…
Rahmetli Atatürk 1937 yılında o tarihte bağımsız ülkeler olan İran, Irak ve Afganistan ile Sâdâbat Paktı’nı kurar. Pakistan ve Suriye bağımsız olmadıkları için bu paktta yer almaz, alamazlar.
Ve Atatürk rahmetli olur…
Türkiye yüzünü Haçlılara çevirir. Amerika ile ikili anlaşmalar yapar, Marshall Yardımları gelir, NATO’ya girilir…
1955 yılında…
ABD ve İngiltere’nin organizesi ile Bağdat Paktı kurulur.
Türkiye, tıpkı bugünkü gibi, ABD ve İngiltere adına, Suriye’ye bu pakta girmesi için baskı yapmaya, yani Suriye’nin içişlerine karışmaya başlar. Gazeteci Lütfü Akdoğan 1956 yılında, bu konuda kendisine şunları söylediğini Türk kamuoyu ile hem kitabında, hem yayına çıktığı televizyon kanallarında defalarca paylaştı:
“Biz Fransız mandası altında çok çektik. Onun için bir emperyalist devletle artık bir araya gelemeyiz.”
Daha da ilginci…
1956 yılında Adnan Menderes, Bağdat Paktı’na katılmayarak, emperyalizmle işbirliğini reddeden o günkü Suriye’ye ordu ile girmeye teşebbüs eder. Suriye Büyükelçisini çağırır ve “ Benim Suriye diye tanıdığım bir devlet yok. Bu kafada giderseniz fena olacak. Sus! Efendilerine söyle, iki tümenle Suriye’ye girer, altınızı üstünüze getiririm (Cihat Baban, Cumhuriyet gazetesi, 8 Ağustos 1969).
Bu günler o günlere ne kadar da benziyor öyle değil mi?
Dahası…
1958 yılında Irak’ta gerçekleşen bir darbe sonucunda Irak, Bağdat Paktı’ndan çekilince rahmetli Menderes Irak’ı da işgal etmeye kalkar.
Tıpkı o gün de bu tür gelişmeler Siyonist İsrail’le, Haçlı ABD ve İngiltere’nin çıkarları içindi. Haydar Tunçkanat’ın yazdıklarına göre, 15 Temmuz 1958 tarihinde İsrail Ateşesi Albay Michael, İsrail Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı adına, Türk Genelkurmayına şu teklifi yapar:
“Ürdün krallığı İngilizler, Lübnan Cumhuriyeti Amerikalılar tarafından korunacaktır. İsrail de Suriye’yi Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden ayıracaktır. Türkiye de İran’la birlikte Nuri Essayit rejimini restore edecektir”
Siz buna o günün “Arap Baharı” diyebilirsiniz.
Bu teklif Genelkurmay Başkanı tarafından Hükümete getirilmiş, kabul edilmiş, fakat uygulamaya geçirilememiştir..
İsmail Şefik Aydın Bey’in “Uyan Türkiye” sinin 6. Baskısının 450. sayfasında yazdığına göre Lübnan’da Müslüman Araplarla, Hıristiyan Araplar (Falanjistler) arasında çıkan iç savaşta bölgeye tam 85 uçak dolusu silah yardımında bulunmuştur. Pilotlar bu silahların Müslümanlara gittiğini sanırken, silahların Hıristiyan Falanjistlere gönderildiği sonradan tespit edilmiştir.
Yani o gün de Türkiye’yi yönetenler Haçlıların yanında yer almışlardı…
Peki, Haçlı ve Siyonist Dünyanın Türkiye’nin bu desteğine cevapları, teşekkürleri ne oldu?
Ne olacak, sömürülmek, Ermeni yalanlarına destek çıkmak, PKK’yı üretmek ve Menderes’i ipe göndermek…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hasan Demir / diğer yazıları
- Artık yeter! / 02.11.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015