Her insan istese de, istemese de Allah’a döner
Her insan Allah’a döner. İstese de, istemese de döner. Bir iradesiyle dönmek var. Bir de iradesi elinden alınmıştır. Mecburi dönmek var
15.09.2024 08:15:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Her insan Allah'a döner. İstese de, istemese de döner. Bir iradesiyle dönmek var. Bir de iradesi elinden alınmıştır. Mecburi dönmek var.
İradesi elinden almadan Allah dönenlerden eylesin ki, işte o zaman hürriyette burasıdır.
Hürriyet, dediğimiz geldiğin yere iradenle yürüyerek, isteğinle beraber giderek onun tecellilerine mazhar olman, o feyzi, muhabbeti yaşaman, mest olman hürriyet budur.
Yani, işte istediğini asman, kesmen manasında değildir hürriyet. İnsanın müthiş bir âleme kalp dünyasına sahip olmasıdır. Yoksa asarsın, kesersin yine sen mahkûmsun.
Neyin mahkûmu? Nefsinin. Onun esirisin, onun ihtirasının, onun kininin, onun buğzunun, onun hasedinin, haksızlığının kurbanısın, esirisin.
E, bunu öyle yapacağına kendini Allah'ın esiri yap da, o mutlu saadeti, hürriyeti elde etsene!
İşte bu çatışma, iman, küfür çatışması ilk peygamber Hz. Âdem Sefiyullah Efendimiz'den son peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselam'a ve O'ndan sonra kıyamete kadar devam edecek olan nesilden nesle bu çatışma devam edecek.
"Ha, bugün bu var. Yarın bu olmayacak." Bunların hepsi laf-ı güzaf. Bu her dönemde olacak.
Esasen çatışan toplumlar arası kavgalar insanların idealleridir, ideolojileridir, inançlarıdır ve dünya korkunç bir inanç kavgası yaşıyor.
Diyebiliriz ki; şu anda Suriye'de bu yaşanıyor, Libya'da bu yaşanıyor, Mısır'da bu yaşanıyor. Tunus'ta bu yaşanıyor. Yani bir iman tevhid bir teslis mücadelesi yaşanıyor.
Sen de, Müslüman elbisesini giydin teslis çadırında ok atıyorsun. Kime? Ümmet-i Muhammed'e.
Aaa! Onlar demokratik hak istiyormuş. Niçin orası vermemiş?
Sen, dünyanın amiri misin? Sen bir gece gidiyorsun, Libya'yı baştan aşağı bombardımana tâbi tutuyorsun, Irak'ı tâbi tutuyorsun. Milyonlar gidiyor. O da üç yüz beş yüz kişi aradan isyan etmesinler, düzeni bozmasınlar, memleketin huzuru kaçmasın diye müdahil olacak.
Ooo! Niye hak vermedin? Senin yaptığın ne? Sen yapıyorsun. Milyonlar çıkıyor arada.
Bu meşru (!) O toplumun düzenini korumak için yapıyor bu gayri meşru. Çatışan o zaman imanlardır. Onun için bugünkü Müslümanın yerini çok iyi alması lazım.
Bunlar deccal fitnesi. Hazreti Fahri Âlem (s.a.a.) buyuruyor ki: "Ümmetim için en fazla endişe ettiğim ahir zamanda deccal fitnesidir."
Soruyor sahabe: "Ya Resulullah nedir bu fitne?"
"Ümmetim bölük bölük Hıristiyan olacak okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacak ve fakat kendini Müslüman zannedecek."
Yetmedi;
"Binlerce insan mescitleri dolduracak içinden bir tane mümin olmayacak."
Evet. Yani kalp yoluyla Zikrullah sarılacağız, İbadetlere sarılacağız, haramlardan kaçacağız. O yavaş yavaş ayaklarımızla birlikte Rabbımıza koştuğumuzun farkında olacağız. İnsan, Rabbine koşar. Mümin olan bunu yaşar. Yanlış anlama. "Hocam ben bunu yaşayamıyorum."
Oğlum sen yaya kaldın. O zaman kendini hesaba çek. Hesaba çekilmeden evvel hesaba çekil.
"Bu yanlışı, bu yalanı, bu haramı, bu hatayı bu günahı ben niye yapıyorum." Kendini bir hesaba çek.
Ne zaman? Şimdi. O zaman bu dediğim âleme dönüşe başlarsın. Haa! Yapmadın mı kendini haklı çıkartırsın. Dev aynasında görürsün. Senden daha büyüğü üstünü yoktur.
Allah, insanları kuvvetle dener, mevki ile dener, rütbe ile dener. Bak bugün birinin rütbesini söktüler sana verdiler. Merak etme seninkini de sökecekler.
Yani onlar "Biz hiçbir zaman başkaları gibi olamayız. Bizim gücümüz yerindedir" derken sen, dün kaçıyordun. Bugün onun rütbesini söktün. Onu, sana söktüren iradenin taat ve ibadetiyle meşgul olursan işte o kullukta kemâle erersin. Ama yok değilse yarın senin de rütbeni sökecek bir tanesini gönderir.
İmanın tadını alan insan da bu yolculukta nasibi olan insan olur. O tat neydi? Hürriyetti. Kendini terk ediyorsun sahibine. Tecelli ediyor kalbine. O sevdayı, o muhabbeti, o aşkı.
Şimdi sevelim birbirimizi sevelim. Tamam sevelim de, oğlum sende bir şey yok ki. Ya, sen üçkâğıtçının teki. Senin kalbinde ne var? Nefret var, kin var, hased var, buğz var, yalan var, dolan var, hırsızlık var, gasp var. Senin çeşmeden bunlar akıyor.
Haa! Orası, o dediğinle dolarsa ki bununda şartı budur. O zaman birbirini gerçekten seversin veya severiz. Yoksa kuru çeşmenin başında git elli sene dur. Öyle değil mi? (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetleri)
İradesi elinden almadan Allah dönenlerden eylesin ki, işte o zaman hürriyette burasıdır.
Hürriyet, dediğimiz geldiğin yere iradenle yürüyerek, isteğinle beraber giderek onun tecellilerine mazhar olman, o feyzi, muhabbeti yaşaman, mest olman hürriyet budur.
Yani, işte istediğini asman, kesmen manasında değildir hürriyet. İnsanın müthiş bir âleme kalp dünyasına sahip olmasıdır. Yoksa asarsın, kesersin yine sen mahkûmsun.
Neyin mahkûmu? Nefsinin. Onun esirisin, onun ihtirasının, onun kininin, onun buğzunun, onun hasedinin, haksızlığının kurbanısın, esirisin.
E, bunu öyle yapacağına kendini Allah'ın esiri yap da, o mutlu saadeti, hürriyeti elde etsene!
İşte bu çatışma, iman, küfür çatışması ilk peygamber Hz. Âdem Sefiyullah Efendimiz'den son peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselam'a ve O'ndan sonra kıyamete kadar devam edecek olan nesilden nesle bu çatışma devam edecek.
"Ha, bugün bu var. Yarın bu olmayacak." Bunların hepsi laf-ı güzaf. Bu her dönemde olacak.
Esasen çatışan toplumlar arası kavgalar insanların idealleridir, ideolojileridir, inançlarıdır ve dünya korkunç bir inanç kavgası yaşıyor.
Diyebiliriz ki; şu anda Suriye'de bu yaşanıyor, Libya'da bu yaşanıyor, Mısır'da bu yaşanıyor. Tunus'ta bu yaşanıyor. Yani bir iman tevhid bir teslis mücadelesi yaşanıyor.
Sen de, Müslüman elbisesini giydin teslis çadırında ok atıyorsun. Kime? Ümmet-i Muhammed'e.
Aaa! Onlar demokratik hak istiyormuş. Niçin orası vermemiş?
Sen, dünyanın amiri misin? Sen bir gece gidiyorsun, Libya'yı baştan aşağı bombardımana tâbi tutuyorsun, Irak'ı tâbi tutuyorsun. Milyonlar gidiyor. O da üç yüz beş yüz kişi aradan isyan etmesinler, düzeni bozmasınlar, memleketin huzuru kaçmasın diye müdahil olacak.
Ooo! Niye hak vermedin? Senin yaptığın ne? Sen yapıyorsun. Milyonlar çıkıyor arada.
Bu meşru (!) O toplumun düzenini korumak için yapıyor bu gayri meşru. Çatışan o zaman imanlardır. Onun için bugünkü Müslümanın yerini çok iyi alması lazım.
Bunlar deccal fitnesi. Hazreti Fahri Âlem (s.a.a.) buyuruyor ki: "Ümmetim için en fazla endişe ettiğim ahir zamanda deccal fitnesidir."
Soruyor sahabe: "Ya Resulullah nedir bu fitne?"
"Ümmetim bölük bölük Hıristiyan olacak okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacak ve fakat kendini Müslüman zannedecek."
Yetmedi;
"Binlerce insan mescitleri dolduracak içinden bir tane mümin olmayacak."
Evet. Yani kalp yoluyla Zikrullah sarılacağız, İbadetlere sarılacağız, haramlardan kaçacağız. O yavaş yavaş ayaklarımızla birlikte Rabbımıza koştuğumuzun farkında olacağız. İnsan, Rabbine koşar. Mümin olan bunu yaşar. Yanlış anlama. "Hocam ben bunu yaşayamıyorum."
Oğlum sen yaya kaldın. O zaman kendini hesaba çek. Hesaba çekilmeden evvel hesaba çekil.
"Bu yanlışı, bu yalanı, bu haramı, bu hatayı bu günahı ben niye yapıyorum." Kendini bir hesaba çek.
Ne zaman? Şimdi. O zaman bu dediğim âleme dönüşe başlarsın. Haa! Yapmadın mı kendini haklı çıkartırsın. Dev aynasında görürsün. Senden daha büyüğü üstünü yoktur.
Allah, insanları kuvvetle dener, mevki ile dener, rütbe ile dener. Bak bugün birinin rütbesini söktüler sana verdiler. Merak etme seninkini de sökecekler.
Yani onlar "Biz hiçbir zaman başkaları gibi olamayız. Bizim gücümüz yerindedir" derken sen, dün kaçıyordun. Bugün onun rütbesini söktün. Onu, sana söktüren iradenin taat ve ibadetiyle meşgul olursan işte o kullukta kemâle erersin. Ama yok değilse yarın senin de rütbeni sökecek bir tanesini gönderir.
İmanın tadını alan insan da bu yolculukta nasibi olan insan olur. O tat neydi? Hürriyetti. Kendini terk ediyorsun sahibine. Tecelli ediyor kalbine. O sevdayı, o muhabbeti, o aşkı.
Şimdi sevelim birbirimizi sevelim. Tamam sevelim de, oğlum sende bir şey yok ki. Ya, sen üçkâğıtçının teki. Senin kalbinde ne var? Nefret var, kin var, hased var, buğz var, yalan var, dolan var, hırsızlık var, gasp var. Senin çeşmeden bunlar akıyor.
Haa! Orası, o dediğinle dolarsa ki bununda şartı budur. O zaman birbirini gerçekten seversin veya severiz. Yoksa kuru çeşmenin başında git elli sene dur. Öyle değil mi? (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetleri)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.