Şu hadis-i şerifi çok önceden duymuştum.
Hz. Peygamber (as) şöyle buyurdu: "Allah geçmişte her ümmeti bir şeyle imtihan etti, benim ümmetimin fitnesi/imtihanı metadır/dünya malıdır".
Yani bu ümmet mal ile menfaatle denenecek.
Mesela, bir insanı denemenin en kestirme ve net ölçüsü, mal/meta karşısında takındığı tavırdır.
Dar anlamda bir ölçüdür bu ve bana göre de doğrudur.
Geniş anlamda şöylesi bir manzara çıkıyor ortaya.
Türkiye'nin çok ciddi bir süreçten geçtiğini -bazıları biraz geç de olsa- her kes kabul etti.
Fazla gerilere gitmeden, özellikle birkaç yıldır, ülkemizin dinî ve millî bütünlüğü çok ciddi bir tehdit altındadır.
Bunu afaki olarak değil delillere dayanarak her fırsatta söyledik, yazdık.
Bazılarının "paranoya" yakıştırmasına aldırmadan.
Özellikle "Dinlerarası diyalog" süreciyle belirginleşen yoğun misyonerlik faaliyetleri yaşandı/yaşanıyor ülkemizde.
Tamamı ülke bütünlüğümüzü hedef alan bu faaliyetler hız kesmeden devam ediyor.
Her gün birkaç gencimiz İslam'dan başka bir dine giriyor ve bunun da öncülüğünü "her biri ajan" misyonerler yapıyor.
Bir elde İncil, diğerinde Hz. İsa'nın hayatını anlatan CD'lerle vatandaşlarımızın kapısı günün 24 saatinde hem de pervasızca çalınıyor.
Mukaddes kitap içine serpiştirilen (orada ne işi varsa) çok tuhaf Türkiye haritaları ve bu haritaların mukaddeslikle ilgisi ne diye kimse sorgulamıyor.
Sonra sonra asıl niyetlerini sesli telaffuz etmeye başlayan değişik din mensupları ile kurulan tuhaf dostlukların vardığı nokta bir başka konu.
Her etkinlikte malum zatın ya sağında, ya solunda arz-ı endam kişi, "patrik" bu sayede "içimizden biri" gibi algılanınca, yani meşru bir kişilik kazanınca asil niyetini izhar etti:
"Ben ekümenik/Bizans'ın tek cihan patriğiyim".
Ve bu tek başına aslında her şeyi, maksadı, gayeyi ayan beyan anlatmaya yeten ifadeye başka şeyleri de ekledi.
Bu kadarla da hızını alamayıp, devlet iradesini sorguladı.
Böylesi bir kişi ile kurulan bu dostluğun sebep ve gayesini sorgulamak, her şeyi anlamak için yeter sebep değil mi?
Ama bunu yapmak yerine, sorgulayanlar sorgulandı.
Hakaret edildi, reklam ambargosu kondu,
Kurumlardan kovuldu.
Hep,
Müslüman'ın;
Öldürüldüğü,
Sürgüne uğradığı,
Malının heder edildiği,
Irzına geçildiği,
Toprağının işgal edildiği,
bir dünyada, bu vahşetin, ya birinci derece faillerinin din önderleriyle, ya da, bu vahşetleri en azında engelleme gücüne sahipken sadece intikam hırsı yüzünden engelleme zahmetinde bulunmayıp uzaktan seyredenlerin kurduğu örgütlerle yapılan, "dünya barışı" ve "hoşgörü" maskeli dostlukların altında başka ciddi gayelerin olduğunu/olabileceğini defalarca söyledik, yazdık.
Bunu, şahsımızı ilgilendiren işlerde iyi niyet tamam da, millet ve memleketi ilgilendiren meselelerde iyi niye/hüsn-ü zan, değil ihtiyat gerekir ölçüsünü esas alarak yaptık.
Tarih de bizi haklı çıkardı.
Eskilerin en basit bir karineyi/emareyi ciddiye aldığı bir zamandan, bunca açık tehlikeyi "hikmet" bağlamında yorumlayan bir çok arkadaşın, zaman sonra, bu "hikmet" ölçüsünün meğer meta/dünya malından kaynaklandığını üzülerek müşahede ettik.
Kredi, yardım, "himmet" adı altında elde edilen "şeyler" bazı gerçekleri görmeye ve anlamaya engel oldu.
Allah göstermesin, ama yarın, mesela harem-i ismete uzanacak bir elde de mi "hikmet" arayacağız?
Misal mi dediniz?
Mesela Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu...
İlk akla gelenler
Beyler ve bayanlar, aç bîilaç yaşanır ama bazı "şeyler" olmadan yaşanmaz.
Hz. Peygamber (as) şöyle buyurdu: "Allah geçmişte her ümmeti bir şeyle imtihan etti, benim ümmetimin fitnesi/imtihanı metadır/dünya malıdır".
Yani bu ümmet mal ile menfaatle denenecek.
Mesela, bir insanı denemenin en kestirme ve net ölçüsü, mal/meta karşısında takındığı tavırdır.
Dar anlamda bir ölçüdür bu ve bana göre de doğrudur.
Geniş anlamda şöylesi bir manzara çıkıyor ortaya.
Türkiye'nin çok ciddi bir süreçten geçtiğini -bazıları biraz geç de olsa- her kes kabul etti.
Fazla gerilere gitmeden, özellikle birkaç yıldır, ülkemizin dinî ve millî bütünlüğü çok ciddi bir tehdit altındadır.
Bunu afaki olarak değil delillere dayanarak her fırsatta söyledik, yazdık.
Bazılarının "paranoya" yakıştırmasına aldırmadan.
Özellikle "Dinlerarası diyalog" süreciyle belirginleşen yoğun misyonerlik faaliyetleri yaşandı/yaşanıyor ülkemizde.
Tamamı ülke bütünlüğümüzü hedef alan bu faaliyetler hız kesmeden devam ediyor.
Her gün birkaç gencimiz İslam'dan başka bir dine giriyor ve bunun da öncülüğünü "her biri ajan" misyonerler yapıyor.
Bir elde İncil, diğerinde Hz. İsa'nın hayatını anlatan CD'lerle vatandaşlarımızın kapısı günün 24 saatinde hem de pervasızca çalınıyor.
Mukaddes kitap içine serpiştirilen (orada ne işi varsa) çok tuhaf Türkiye haritaları ve bu haritaların mukaddeslikle ilgisi ne diye kimse sorgulamıyor.
Sonra sonra asıl niyetlerini sesli telaffuz etmeye başlayan değişik din mensupları ile kurulan tuhaf dostlukların vardığı nokta bir başka konu.
Her etkinlikte malum zatın ya sağında, ya solunda arz-ı endam kişi, "patrik" bu sayede "içimizden biri" gibi algılanınca, yani meşru bir kişilik kazanınca asil niyetini izhar etti:
"Ben ekümenik/Bizans'ın tek cihan patriğiyim".
Ve bu tek başına aslında her şeyi, maksadı, gayeyi ayan beyan anlatmaya yeten ifadeye başka şeyleri de ekledi.
Bu kadarla da hızını alamayıp, devlet iradesini sorguladı.
Böylesi bir kişi ile kurulan bu dostluğun sebep ve gayesini sorgulamak, her şeyi anlamak için yeter sebep değil mi?
Ama bunu yapmak yerine, sorgulayanlar sorgulandı.
Hakaret edildi, reklam ambargosu kondu,
Kurumlardan kovuldu.
Hep,
Müslüman'ın;
Öldürüldüğü,
Sürgüne uğradığı,
Malının heder edildiği,
Irzına geçildiği,
Toprağının işgal edildiği,
bir dünyada, bu vahşetin, ya birinci derece faillerinin din önderleriyle, ya da, bu vahşetleri en azında engelleme gücüne sahipken sadece intikam hırsı yüzünden engelleme zahmetinde bulunmayıp uzaktan seyredenlerin kurduğu örgütlerle yapılan, "dünya barışı" ve "hoşgörü" maskeli dostlukların altında başka ciddi gayelerin olduğunu/olabileceğini defalarca söyledik, yazdık.
Bunu, şahsımızı ilgilendiren işlerde iyi niyet tamam da, millet ve memleketi ilgilendiren meselelerde iyi niye/hüsn-ü zan, değil ihtiyat gerekir ölçüsünü esas alarak yaptık.
Tarih de bizi haklı çıkardı.
Eskilerin en basit bir karineyi/emareyi ciddiye aldığı bir zamandan, bunca açık tehlikeyi "hikmet" bağlamında yorumlayan bir çok arkadaşın, zaman sonra, bu "hikmet" ölçüsünün meğer meta/dünya malından kaynaklandığını üzülerek müşahede ettik.
Kredi, yardım, "himmet" adı altında elde edilen "şeyler" bazı gerçekleri görmeye ve anlamaya engel oldu.
Allah göstermesin, ama yarın, mesela harem-i ismete uzanacak bir elde de mi "hikmet" arayacağız?
Misal mi dediniz?
Mesela Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu...
İlk akla gelenler
Beyler ve bayanlar, aç bîilaç yaşanır ama bazı "şeyler" olmadan yaşanmaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024