Çocukken yaşlıların -ki benim şu anki yaşımdakiler çok yaşlı gelirdi bana o zamanlar- 'Bizim zamanımızda...' diye başlayan cümleler kurmalarına sinir olurdum. 'Ne yapalım yani sizin zamanınızda neyse ne' derdim. Çocuk aklı mı dersiniz? Tecrübesizlik mi dersiniz bilmem. Şimdi kırklı yaşları sürerken bakıyorum da ben de 'Bizim zamanımızda...' diye başlayan cümleler kurar oldum.
Geçenlerde bir fırının önünden geçerken mis gibi pide koktu. Kızlarıma dedim ki: 'Bizim zamanımızda pide sadece ramazanda çıkardı. Öğle vakti elimizde bir yumurta ile gider fırına, sipariş verirdik. İftara doğru gidip kuyruğa girer pidemizi alırdık.' Baktım onlar da benim çocukluğum gibi. Böyle cümleler kurmamdan pek de hoşlanmıyorlar. Sanırım bu hayatın kanunu böyle. İleride onlar da kendi çocuklarına benzer cümleler kuracaklar ve aynı tepkileri alacaklar...
Gelelim nostaljimin depreştiği bir başka konuya… Malum ülke olarak yine bir seçim sürecinden geçiyoruz. Akşam televizyonda kanallar arasında gezerken baktım da hiç de gerçek manada insanların karar vermesine yönelik, adaylar arasında karşılaştırmalar yapabilecekleri programlar yok. Bizim zamanımızda öyle miydi? (Evet yine başladım. Gerçekten yaşlanıyor muyum ne?) O zamanki Atv'de ana haber bülteni sunucusu Ali Kırca -o zamanlar herkes haberleri ATV'den takip ederdi (Not: ahaber değil)- Cuma geceleri 'Siyaset Meydanı' diye bir program yapardı. Her hafta gündemle ilgili bir konu seçer, halktan insanlar, üniversite öğrencileri salonda konuk olurlardı. Konunun uzmanları tartışırlar, vatandaş soru sorardı. Ve hepimiz televizyonlarımızın karşısına çakılır, sabah dörde beşe kadar uykusuz kalır ama programı takip ederdik. Bazen sesler yükselir, karşıt fikirli kişiler kıyasıya tartışırlardı. Ama kimse kimseyi ötekileştirmez, sadece kendi fikrini savunurdu.
Seçim dönemleri program daha da güzel olurdu. Adı 'Seçim Meydanı' olarak değişir. Genel seçimler varsa partilerin genel başkanları, yerel seçim varsa bir hafta İstanbul'un, bir hafta Ankara'nın belediye başkan adayları programa konuk olur, hepsine aynı sorular yöneltilir, karşılıklı birbirlerini eleştirir, cevaplar verirlerdi. Seçmen de onları hep birlikte bir ekranda görür, karşılaştırır ve kafasına hangisi yatarsa ona oy verirdi. O ekranlarda ne programlar izledik biz... Turgut Özal'la Süleyman Demirel'in, Alparslan Türkeş'le Necmettin Erbakan'ın veya Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ya da Bülent Ecevit'in birlikte katıldıkları ne programlar... Bu liderler tartıştıkları kadar karşılıklı espri de yaparlar, şakalaşırlardı da. Şimdi şu anki parti liderlerini siz böyle aynı stüdyoda yan yana oturmuş konuşurken, şakalaşırken hayal edebiliyor musunuz? Hey gidi eski Türkiye hey!
Aynı şekilde yerel seçimlerde İlhan Kesici, Bedrettin Dalan, Zülfü Livaneli ve Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı programları da hatırlıyorum. Aslında tek bir kanal üzerinden gittim ama birçok özel kanal ve TRT'de bile benzer açık oturumlar olurdu. Yani vatandaş seçim öncesi adayları bir kere değil birkaç kez ekranlarda birlikte görür, değerlendirirdi. Değerlendirmenin de ötesinde bu gerçek bir demokrasi şöleni olurdu. Güzel bir kardeşlik ve barış duygusu oluştururdu insanlarda. 'Farklı siyasi pencerelerden bakabiliriz olaylara, tartışabiliriz de ama kavga etmeye ayrışmaya gerek yok. Hepimiz bu ülkenin insanıyız ve aynı gemideyiz' duygusu hakim olurdu herkeste.
Şunu fark ettim ki o günleri çok özlemişim. Şu an yeni yeni oy kullanmaya başlamış olan gençler ne yazık ki o günleri görmediler, bilmiyorlar. Yeni Türkiye'de liderler veya adaylar tek başlarına çıkıyor kanallara ve onlar ne isterse spikerler sadece o soruları soruyor, onlar da cevaplıyorlar. Bu demokrasi değil aslında. Demokrasi farklı görüşlerin özgürce karşılıklı tartışabilmesidir çünkü.
Bağımsız Türkiye Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Selim Kotil de sanırım benimle aynı nostaljik duyguları yaşıyor olmalı ki seçim çalışmalarının başından beri haftalardır her fırsatta bir çağrı yapıyor. Diğer adaylar Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu'na istedikleri kanalda birlikte bir açık oturuma konuk olmayı ve projelerini konuşmayı teklif ediyor ama ikisinden de bu konuda bir cevap yok.
Hatta bir vatandaş Binali Bey'e bunu sormuş, 'Vaktim yok' cevabını almış. Halbuki seçim çalışması yapan bir aday için bu çok güzel bir fırsat değil midir? Üstelik siyasetin içinde olan insanlar bu demokrasiye bu katkıyı yapmazsa bu ülke nasıl ilerleyecek? Eskiden liderler için birçok şey daha zordu ve vakit alırdı çünkü cep telefonu, tablet falan yoktu ama seçmene, demokratik seçim şartlarına değer verme sanırım daha fazlaydı. Hey gidi eski Türkiye!
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020