Hukuk ve Atatürk
Günümüzün siyasîlerinin halkın nazarında en büyük problemi adalet konusu
15.04.2025 01:20:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





"Günümüzün siyasîlerinin halkın nazarında en büyük problemi adalet konusu.
Zaman zaman ortaya çıkan hukuksuz işler, adaletle hukuka uyarak hareket etmesi gerekenlerin saygınlığını azaltıyor.
Atatürk ise İslam'ın temel esaslarından olan adaleti her dönem ve devirde tesis etmiş gerçek bir devlet adamıdır.
O, tek adam diktasını sağlayabilecek kuvvete malik iken, bu yetkiyi millet adına meclise bırakmıştır. Yada halifeliği ele geçirebilecekken, bu yetkiyi de meclise vermiştir.
Celal Bayar, O'nun kanunlardan bir an dahi ayrılmayan iradesini anılarında anlatır, hem de en hayatî konular görüşülürken...
Atatürk ne vekillerin reylerine karışmış, ne görüşlerine müdahale etmiştir...
"Lozan Barışı'nın Büyük Millet Meclisi'nde müzakeresi yapılacaktı. Atatürk bir gün önce C.H.P. meclis gurubunu topladı ve meclis müzakerelerinde söz alacakların isimlerini tespit etmeye başladı.
Atatürk, bu önemli konu üzerinde yapılacak müzakerelerin seviyeli geçmesini istiyordu. Onun için oturduğu başkanlık yerinden, kimlerin müzakereler sırasında söz alacağını, önündeki bir kağıda dikkatle kayıt ediyordu. Nihayet gözleri benim üzerimde durdu.
'Celal Bey siz de konuşun!'
Ben, Lozan Konferansı'nda iktisat müşaviri olarak bulunmuştum. Fakat konferansın sonuçları beni tatmin etmemişti. Bu sebeple söz almak istemiyordum. Fakat Gazi, 'konuş' deyince 'peki' dedim.
Atatürk, konuşacakların isimlerini bir kağıda yazıyor ve yanı- başlarına da barış antlaşmasının lehinde mi, aleyhinde mi konuşacaklarını da işaret ediyordu.
Bana sordu:
'Lehinde mi konuşacaksın, aleyhinde mi?'
'Aleyhinde efendim.'
Durakladı. Demek ki, benden aleyhte bir konuşma beklemiyordu.
Sonra bana;
'Nasıl olur' dedi. 'Siz konferansa görevli katılmış bir insansınız. Aleyhinde konuşmanız uygun olmaz.'
'Öyleyse müsaade ediniz de söz almayayım.'
Atatürk müsamahalı bir adamdı; makul karşıladı ve 'peki' dedi.
Salonda bazı milletvekili arkadaşlar ellerini kaldırarak söz almaya çalışıyorlardı. Atatürk bazılarını görmezden geliyor, bazılarının adlarını yazıyordu.
Bu parmak kaldırıp yüksek sesle söz isteyenlerin en hararetli heveslilerinden biri de Balıkesir Milletvekili Süreyya Örgeevren'di. Durmadan, 'ben de konuşmak istiyorum' diye parmağını havada tutuyordu.
Nihayet Atatürk sordu:
'Konuşmak mı istiyorsunuz?'
'Evet, efendim, mademki Celal Bey konuşmak istemiyor, ben onun yerine konuşayım.'
'Celal Bey aleyhinde konuşacaktı. Siz lehinde mi, aleyhinde mi konuşacaktınız?'
'Lehinde de konuşurum efendim, aleyhinde de.'
Atatürk'ün yüzü karıştı. Hiçbir şey söylemedi ama ne düşündüğü yüzünden okunuyordu.
'Mademki Celal Bey yerine konuşmak istiyorsunuz, bari aleyhinde konuşun da hak yerini bulsun.'
'Teşekkür ederim efendim, aleyhte konuşacağım' dedi.
Dediği gibi yaptı; düşünemeyeceğim kadar ağır konuştu Lozan Antlaşması için..."
Siz bugün mecliste, bırakın Lozan gibi bir zaferi, herhangi bir kanun tasarısında dahi böyle bir muhalefete izin verildiğini gördünüz mü?
Peki, bu genel başkan tavrına ne dersiniz:
"Atatürk'le bir gün Çankaya'da konuşuyorduk. Söz döndü, dolaştı İsmet Paşa üstüne geldi. Ben genellikle İsmet Paşa konusuna değinmek istemezdim ve sözün bu konuya gelmesinden de memnun olmadım...
O günlerde parti seçime gidiyordu; adaylar tespit edilmiş fakat daha açıklanmamıştı. Atatürk de bu konu üzerinde çalışıyordu. Bana dedi ki:
Sırrı Benli'yi bilirsin. (Bir ara iktisat vekilliği yapmıştı). Güzel konuşur, konuşmasına daima fikir katmasını bilir; hırslıdır ama yeteneklidir de. Ben bu vasıflarından ötürü adını listeye yazdım; milletvekili çıksın diye.
Fakat ne oldu bilir misin?
İsmet Paşa ile Recep Peker dün geldiler bana ve Sırrı Benli'yi listeden çıkar, dediler.
Biri partimin genel sekreteri, biri başvekilim. Bir adamı istemiyorlar ve meclisten uzak tutmakta birleşiyorlar.
Sordum: 'Niçin milletvekili olmasını istemiyorsunuz?'
Birbirlerinin yüzüne baktılar, sonra İsmet Paşa, 'çok konuşuyor' dedi.
Şaştım kaldım. Sırrı Benli, çok konuşuyorsa, saçma sapan konuşmuyor elbette. Aklı başında sözler ediyor.
Ne istiyor benim başvekilim, genel sekreterim mecliste sessizlik mi?
İki en önemli noktada bulunan bu arkadaşlarım, Sırrı Belli'nin konuşmalarına cevap mı veremiyorlar ki, milletvekili listesinden çıkarmam için beni sıkıştırıyorlar?
Akıl erdiremedim ve hele ortak kanaate varmalarına da hiçbir mânâ veremedim ama tartışma çıkarılacak konu değildi; başvekilimi, genel sekreterimi bir milletvekili adayı için kıramazdım; çıkardım Sırrı Belli'nin adını adaylar arasından...
Ama sen söyle Celal Bey, bu bana yapılır mı?" (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 861)
Zaman zaman ortaya çıkan hukuksuz işler, adaletle hukuka uyarak hareket etmesi gerekenlerin saygınlığını azaltıyor.
Atatürk ise İslam'ın temel esaslarından olan adaleti her dönem ve devirde tesis etmiş gerçek bir devlet adamıdır.
O, tek adam diktasını sağlayabilecek kuvvete malik iken, bu yetkiyi millet adına meclise bırakmıştır. Yada halifeliği ele geçirebilecekken, bu yetkiyi de meclise vermiştir.
Celal Bayar, O'nun kanunlardan bir an dahi ayrılmayan iradesini anılarında anlatır, hem de en hayatî konular görüşülürken...
Atatürk ne vekillerin reylerine karışmış, ne görüşlerine müdahale etmiştir...
"Lozan Barışı'nın Büyük Millet Meclisi'nde müzakeresi yapılacaktı. Atatürk bir gün önce C.H.P. meclis gurubunu topladı ve meclis müzakerelerinde söz alacakların isimlerini tespit etmeye başladı.
Atatürk, bu önemli konu üzerinde yapılacak müzakerelerin seviyeli geçmesini istiyordu. Onun için oturduğu başkanlık yerinden, kimlerin müzakereler sırasında söz alacağını, önündeki bir kağıda dikkatle kayıt ediyordu. Nihayet gözleri benim üzerimde durdu.
'Celal Bey siz de konuşun!'
Ben, Lozan Konferansı'nda iktisat müşaviri olarak bulunmuştum. Fakat konferansın sonuçları beni tatmin etmemişti. Bu sebeple söz almak istemiyordum. Fakat Gazi, 'konuş' deyince 'peki' dedim.
Atatürk, konuşacakların isimlerini bir kağıda yazıyor ve yanı- başlarına da barış antlaşmasının lehinde mi, aleyhinde mi konuşacaklarını da işaret ediyordu.
Bana sordu:
'Lehinde mi konuşacaksın, aleyhinde mi?'
'Aleyhinde efendim.'
Durakladı. Demek ki, benden aleyhte bir konuşma beklemiyordu.
Sonra bana;
'Nasıl olur' dedi. 'Siz konferansa görevli katılmış bir insansınız. Aleyhinde konuşmanız uygun olmaz.'
'Öyleyse müsaade ediniz de söz almayayım.'
Atatürk müsamahalı bir adamdı; makul karşıladı ve 'peki' dedi.
Salonda bazı milletvekili arkadaşlar ellerini kaldırarak söz almaya çalışıyorlardı. Atatürk bazılarını görmezden geliyor, bazılarının adlarını yazıyordu.
Bu parmak kaldırıp yüksek sesle söz isteyenlerin en hararetli heveslilerinden biri de Balıkesir Milletvekili Süreyya Örgeevren'di. Durmadan, 'ben de konuşmak istiyorum' diye parmağını havada tutuyordu.
Nihayet Atatürk sordu:
'Konuşmak mı istiyorsunuz?'
'Evet, efendim, mademki Celal Bey konuşmak istemiyor, ben onun yerine konuşayım.'
'Celal Bey aleyhinde konuşacaktı. Siz lehinde mi, aleyhinde mi konuşacaktınız?'
'Lehinde de konuşurum efendim, aleyhinde de.'
Atatürk'ün yüzü karıştı. Hiçbir şey söylemedi ama ne düşündüğü yüzünden okunuyordu.
'Mademki Celal Bey yerine konuşmak istiyorsunuz, bari aleyhinde konuşun da hak yerini bulsun.'
'Teşekkür ederim efendim, aleyhte konuşacağım' dedi.
Dediği gibi yaptı; düşünemeyeceğim kadar ağır konuştu Lozan Antlaşması için..."
Siz bugün mecliste, bırakın Lozan gibi bir zaferi, herhangi bir kanun tasarısında dahi böyle bir muhalefete izin verildiğini gördünüz mü?
Peki, bu genel başkan tavrına ne dersiniz:
"Atatürk'le bir gün Çankaya'da konuşuyorduk. Söz döndü, dolaştı İsmet Paşa üstüne geldi. Ben genellikle İsmet Paşa konusuna değinmek istemezdim ve sözün bu konuya gelmesinden de memnun olmadım...
O günlerde parti seçime gidiyordu; adaylar tespit edilmiş fakat daha açıklanmamıştı. Atatürk de bu konu üzerinde çalışıyordu. Bana dedi ki:
Sırrı Benli'yi bilirsin. (Bir ara iktisat vekilliği yapmıştı). Güzel konuşur, konuşmasına daima fikir katmasını bilir; hırslıdır ama yeteneklidir de. Ben bu vasıflarından ötürü adını listeye yazdım; milletvekili çıksın diye.
Fakat ne oldu bilir misin?
İsmet Paşa ile Recep Peker dün geldiler bana ve Sırrı Benli'yi listeden çıkar, dediler.
Biri partimin genel sekreteri, biri başvekilim. Bir adamı istemiyorlar ve meclisten uzak tutmakta birleşiyorlar.
Sordum: 'Niçin milletvekili olmasını istemiyorsunuz?'
Birbirlerinin yüzüne baktılar, sonra İsmet Paşa, 'çok konuşuyor' dedi.
Şaştım kaldım. Sırrı Benli, çok konuşuyorsa, saçma sapan konuşmuyor elbette. Aklı başında sözler ediyor.
Ne istiyor benim başvekilim, genel sekreterim mecliste sessizlik mi?
İki en önemli noktada bulunan bu arkadaşlarım, Sırrı Belli'nin konuşmalarına cevap mı veremiyorlar ki, milletvekili listesinden çıkarmam için beni sıkıştırıyorlar?
Akıl erdiremedim ve hele ortak kanaate varmalarına da hiçbir mânâ veremedim ama tartışma çıkarılacak konu değildi; başvekilimi, genel sekreterimi bir milletvekili adayı için kıramazdım; çıkardım Sırrı Belli'nin adını adaylar arasından...
Ama sen söyle Celal Bey, bu bana yapılır mı?" (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 861)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.