Bana ayrılan bu köşede seri olarak birkaç bölüm sizlerle, İmam Ali (a.s)'a göre yöneticilerde bulunması şart olan özelliklere temas etmeye çalışacağım. Mezkûr konuya İmam Ali (a.s)'ın Malik Eşter'e yazmış olduğu emirnameyi esas almaya çalışacağım.
İmam Ali emirnamenin giriş bölümünde şöyle buyurmuştur;
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla... Bu, Allah'ın kulu Mü'minlerin Emiri Ali'nin, vergisini toplamak, düşmanıyla savaşmak, halkını ıslah etmek, ülkelerini imar etmek üzere Mısır'a vali tayin ettiği Malik bin Haris el-Eşter'e emirnamesidir."
İmam Ali (a.s) bu hutbeye başlarken "emirname" kelimesinden sonra "Allah'ın kulu" kavramına vurgu yapmıştır. Bu vurgu şunu göstermektedir ki, devlet başkanları ve yöneticiler emirlerinin altında bulunanlara emir verdikleri zaman kendilerinin de kul olduklarını asla unutmamalıdırlar. Zira emir vermek insanı kibire götürebilir ama kul olmayı hatırlamak insanı bu kibirden engelleyebilir.
Diğer bir nokta ise şudur; İmam Ali (a.s) mektuba başlarken kendisi için önce "Allah'ın kulu" ve daha sonra " Mü'minlerin emiri" unvanını kullanmıştır. İmam Ali (a.s)'ın önce Allah'a kul olmağı ve daha sonra devlet başkanlığını vurgulaması şunu gösteriyor ki, Allah'a kulluk makamı dünya makamlarından çok çok üstün bir makamdır ve insan yöneticiliği Allah'a kulluk bilinci ile yaparsa yöneticilik onun için ibadet ve ziynet sayılır aksi olursa vebal ve günah sayılır.
Emirnamenin birinci bölümünde İmam Ali (a.s) yöneticiler için devletin bekası ve hayatı hakkında dört tane önemli göreve vurgu yapmıştır. Bunlar; "vergi toplamak, düşman ile savaşmak, halkı ıslah etmek, ülkeleri imar etmek".
Emirnamenin baş bölümünde zikrolunan bu dört kavram emirnamenin tamamının özeti ve yöneticilerin yönetimlerinde uygulamaları gereken genel kavramlardır. Yani yönetici işini yaparken bu dört kavramı kendisine ilke edinmeli diğer icraatları bu dört hedefin etrafında dönmelidir. Devlet başkanları ve yöneticiler ülkeleri ve toplumlarının matlup yönetilmesini istiyorlarsa, bu dört konuya sahip olmaları ve çok dikkat etmeleri gereklidir.
Dolayısıyla devlet başkanları, yöneticiler devletin bekası ve ilerlemesi ve halkın refahı için halkından vergiler almalı, bu vergileri adil bir şekilde gerekli yerlerde tasarruf etmelidirler.
Yöneticiler, kesinlikle memurlarının, halkın malına haksız yere el uzatmalarına razı olmamalıdırlar. Tarihte konu hakkında şöyle bir olay vuku bulmuştur; Nuşirevan, beldelerinden birine yeni bir vali tayin etti. Bu vali, hazineye ödenmesi gereken vergiden fazla olarak üç bin dirhem daha fazla gönderdi. Bunun üzerine Nuşirevan, alınan fazla vergilerin sahiplerine geri ödenmesini, ardından da valinin görevden azledilmesini emretti.
Halkının malına zulüm ve gasp suretiyle el koyan, onları hazinesine veya şahsi mülküne aktaran liderin durumu; yaptığı temelinin kurumasını beklemeden üzerine bina dikip sonra binanın temelle birlikte yıkılmasına sebep olan adam gibidir.
Yöneticiler devletin bekasını, milletin huzur ve emniyetini tehdit eden iç ve dış düşmanlara karşı mücadele içinde olmalı, ülkeyi imar etme, güzelleştirme noktasında projeler üretip bu projeleri hayata geçirmelidirler. İdareciler, devlet erkânları kendi halklarına rahmet, merhamet unsuru komşu halklar ile ise sulh içerisinde olmalıdırlar. Yöneticiler dış mihrakların tahriklerine veya yönlendirmelerine kapılarak kendi halklarına komşu devletleri ve halklarını düşman olarak tanıtmamalıdırlar. Zira böyle yanlış bir tutum ve tanıtımın sonucunda felaketler ortaya çıkar. Allah ülkemizi ve İslam coğrafyasını felaketlerden uzak tutsun inşaallah…
Selam ve dua ile..
İmam Ali emirnamenin giriş bölümünde şöyle buyurmuştur;
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla... Bu, Allah'ın kulu Mü'minlerin Emiri Ali'nin, vergisini toplamak, düşmanıyla savaşmak, halkını ıslah etmek, ülkelerini imar etmek üzere Mısır'a vali tayin ettiği Malik bin Haris el-Eşter'e emirnamesidir."
İmam Ali (a.s) bu hutbeye başlarken "emirname" kelimesinden sonra "Allah'ın kulu" kavramına vurgu yapmıştır. Bu vurgu şunu göstermektedir ki, devlet başkanları ve yöneticiler emirlerinin altında bulunanlara emir verdikleri zaman kendilerinin de kul olduklarını asla unutmamalıdırlar. Zira emir vermek insanı kibire götürebilir ama kul olmayı hatırlamak insanı bu kibirden engelleyebilir.
Diğer bir nokta ise şudur; İmam Ali (a.s) mektuba başlarken kendisi için önce "Allah'ın kulu" ve daha sonra " Mü'minlerin emiri" unvanını kullanmıştır. İmam Ali (a.s)'ın önce Allah'a kul olmağı ve daha sonra devlet başkanlığını vurgulaması şunu gösteriyor ki, Allah'a kulluk makamı dünya makamlarından çok çok üstün bir makamdır ve insan yöneticiliği Allah'a kulluk bilinci ile yaparsa yöneticilik onun için ibadet ve ziynet sayılır aksi olursa vebal ve günah sayılır.
Emirnamenin birinci bölümünde İmam Ali (a.s) yöneticiler için devletin bekası ve hayatı hakkında dört tane önemli göreve vurgu yapmıştır. Bunlar; "vergi toplamak, düşman ile savaşmak, halkı ıslah etmek, ülkeleri imar etmek".
Emirnamenin baş bölümünde zikrolunan bu dört kavram emirnamenin tamamının özeti ve yöneticilerin yönetimlerinde uygulamaları gereken genel kavramlardır. Yani yönetici işini yaparken bu dört kavramı kendisine ilke edinmeli diğer icraatları bu dört hedefin etrafında dönmelidir. Devlet başkanları ve yöneticiler ülkeleri ve toplumlarının matlup yönetilmesini istiyorlarsa, bu dört konuya sahip olmaları ve çok dikkat etmeleri gereklidir.
Dolayısıyla devlet başkanları, yöneticiler devletin bekası ve ilerlemesi ve halkın refahı için halkından vergiler almalı, bu vergileri adil bir şekilde gerekli yerlerde tasarruf etmelidirler.
Yöneticiler, kesinlikle memurlarının, halkın malına haksız yere el uzatmalarına razı olmamalıdırlar. Tarihte konu hakkında şöyle bir olay vuku bulmuştur; Nuşirevan, beldelerinden birine yeni bir vali tayin etti. Bu vali, hazineye ödenmesi gereken vergiden fazla olarak üç bin dirhem daha fazla gönderdi. Bunun üzerine Nuşirevan, alınan fazla vergilerin sahiplerine geri ödenmesini, ardından da valinin görevden azledilmesini emretti.
Halkının malına zulüm ve gasp suretiyle el koyan, onları hazinesine veya şahsi mülküne aktaran liderin durumu; yaptığı temelinin kurumasını beklemeden üzerine bina dikip sonra binanın temelle birlikte yıkılmasına sebep olan adam gibidir.
Yöneticiler devletin bekasını, milletin huzur ve emniyetini tehdit eden iç ve dış düşmanlara karşı mücadele içinde olmalı, ülkeyi imar etme, güzelleştirme noktasında projeler üretip bu projeleri hayata geçirmelidirler. İdareciler, devlet erkânları kendi halklarına rahmet, merhamet unsuru komşu halklar ile ise sulh içerisinde olmalıdırlar. Yöneticiler dış mihrakların tahriklerine veya yönlendirmelerine kapılarak kendi halklarına komşu devletleri ve halklarını düşman olarak tanıtmamalıdırlar. Zira böyle yanlış bir tutum ve tanıtımın sonucunda felaketler ortaya çıkar. Allah ülkemizi ve İslam coğrafyasını felaketlerden uzak tutsun inşaallah…
Selam ve dua ile..
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012