(dünden devam…)
"İmam Hasan (a.s) diyor ki:
Babama Peygamberimizin (s.a.v.) konuşma tarzını sorduğumda, bana şöyle cevap verdi: "Resûlullah konuşmaktan kaçınırdı. Sadece insanlara yardım edecek, onları birleştirecek ve ayrılığa düşürmeyecek (bir rivayete göre de, nefretlerine yol açmayacak) sözler söylemek için konuşurdu. Her kavmin ileri gelenine saygı gösterir ve onu kavmine önder yapardı. İnsanları kötülüklerden sakındırır, kendisini onlardan korurdu. Bunu yaparken de hiç kimseye yüzünü ekşitmez ve kötü ahlak sergilemezdi. Sahabilerini araştırır, durumlarına göz atıp incelerdi. İnsanların durumunu sorardı. İyiyi över, destekler; kötüyü de kötüler, aşağılardı. Tutumu tutarlıydı, değişken değildi. İnsanlar gaflete düşecekler veya yanlışa meyledecekler korkusu ile gaflete düşmezdi. Haktan yana kusur etmez, hakkın ötesine geçmezdi. Peşinden gidenler, insanların en iyileri idi. O'nun nazarında en faziletlileri en yaygın şekilde iyiliği tavsiye edenleri idi. Onun nazarında insanların en üstün derecelileri, dayanışma ve destekleme bakımından en iyi derecede olanları idi."
İmam Hasan (a.s) devamla diyor ki:
Babama Peygamberimizin (s.a.v) oturuşunu (ve sohbet meclisinde nasıl davrandığını)sorduğumda şöyle buyurdu: "Peygamberimiz her oturuşunda ve kalkışında mutlaka Allah'ı zikrederdi. Belirli oturma yeri edinmez, sürekli oturma yeri bellemekten başkalarını men ederdi. Bir topluluğun yanına girdiğinde, orda oturmakta olanların en sonunda otururdu. Böyle yapmayı herkese emrederdi. Birlikte oturduğu kişilerin her birine payını verirdi. O'nunla birlikte oturanların hiçbiri başkasının kendisinden üstün tutulduğu hissine kapılmazdı. Yanında oturana veya bir isteği için yanına gelene karşı sabırlı davranarak kalkıp gidenin o olmasını sağlardı. Kim O'ndan bir şey isterse ya istediğini vererek veya tatlı bir sözle kendi-sine karşılık verirdi. İnsanlara yönelik sadeliği, rahatlığı ve ahlakı yüzünden herkese baba olmuştu. Herkes O'nun nazarında hak bakımından eşitti. O'nun meclisi yumuşak huyluluk, hayâ, sabır ve güven meclisiydi. O'nun yanında sesler yükseltilmez, yakınlar ayıplanmaz ve onların ayak sürçmeleri övülmezdi. Yakın sohbet arkadaşların birbirine karşı eşit olduklarını, orada takva sayesinde birbirlerine üstün saydıklarını, alçak gönüllü olduklarını, büyüklerini sayıp küçüklerine merhametli davrandıklarını, ihtiyaç sahibini kendilerine tercih ettiklerini, garipleri koruduklarını… görürsün."
İmam Hasan (a.s.) diyor ki:
Babama Peygamberin (s.a.v.) sohbet arkadaşları arasında nasıl davrandığını sordum, şöyle buyurdu: "Resûlullah (s.a.v), devamlı sevinçli, yumuşak huylu, cana yakın idi. Katı, sert, bağırıp çağıran, kaba sözlü, ayıplayıcı veya övücü değildi. Hoşlanmadığı şeyin farkında değilmiş gibi davranırdı. Ondan ümit kestirmez, hakkındaki soruları cevaplandırmazdı. İnsanlarla ilgili olarak şu üç şeyden uzak dururdu: Tartışma, çok konuşma ve yararsız sözler söyleme. Ayrıca insanlara şu üç şeyi yapmazdı: Hiç kimseyi kötülemez, ayıplamaz (kabahatini yüzüne vurmaz), tökezlemesini istemezdi (veya ayıbını dışa vurmazdı). Mutlaka sevap kazandıracağını umduğu konuları konuşurdu. O konuşurken, sohbetini dinleyenler başları üzerinde kuş varmış gibi başlarını eğik tutarlardı (pürdikkat O'nu dinlerlerdi).Ancak O susunca konuşurlardı. Dinleyicileri yanında tartışmazlardı. Kim söz alırsa, sözünü bitirinceye kadar onu dinlerlerdi. O'nun yanındaki konuşmalarının konusu, ilk konuşanların konusu idi. Onların güldüklerine güler, şaşırdıklarına şaşırırdı. Yabancı birinin konuşmasındaki ve sorusundaki kabalığa sabrederdi. Öyle ki, sahabileri böylelerinden rahatsız olurlardı da o, 'İhtiyaçlı bir kimsenin ihtiyacının karşılanmasını istediğini gördüğünüzde ona yardımcı olun' derdi. Sadece teşekkür amaçlı yapılan övgüyü kabul ederdi. Hiç kimsenin sözünü haddi aşmadıkça kesmezdi. Haddi aşanın sözünü de ya men ederek veya ayağa kalkarak keserdi."
İmam Hasan (a.s.) devamla şöyle buyuruyor:
Babama, Peygamberimizin susması nasıldı diye sorduğumda buyurdu ki: "Resûlullah'ın (s.a.v) susması şu dört şey üzerine idi: Yumuşak huyluluk, sakınmak ve tedbir almak, değer vermek, düşünmek… O'nun değer vermesi, insanlar arasındaki olaylara bakışını eşit tutması kaygısı ile onlara söylediklerini dinlemede görülürdü. (Herkese eşit gözle bakar, herkesi eşit şekilde dinlerdi). Düşünmesi, kalıcı olan ile gelip geçici olan üzerine idi. O'nun şahsında yumuşak huyluluk, sabırda birleşmişti. Hiçbir şey O'nu kontrolden çıkaramaz ve metanetini yok edip kararsız düşürmezdi. Sakınma ve tedbirlilik O'nda şu dört şeyde birleşmişti: İyi işleri yapardı, ona uyulsun diye. Ümmet için en yararlı olan hakkında görüş edinmeye çalışırdı. İnsanlar için dünya ve ahretini birleştirecek işleri ya-pardı." (Muvaffakiyyat,354/359; Ensâbu'l-Eşrâf,1/390, el-Muhtasaru Fi'ş Şemaili'l-Muhammediyye, Tirmizî,39)."
Gökhan Demir / diğer yazıları
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020