Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın, 'Rahmeten li'l-Alemin Hz. Muhammed (s.a.v)' eserinde, Hz. Peygamberin ve ilk Müslümanların maruz kaldığı işkenceler hakkında şu bilgilere yer veriliyor:
"Açıktan davetin başlaması ve Müslüman olanların sayısının günden güne artmasıyla beraber, Kureyşliler de Müslümanlara karşı düşmanlıklarını artırmışlardı. Hareketin lideri olması hasebiyle, en büyük taarruzlar Allah Resulü'ne yöneltiliyordu. Şunu hemen belirtelim ki; peygamberler ve onların yolunda giden Hak dostlarının riyasetinde filizlenmeye başlayan her hak dava, bâtıl zümrelerin şiddetli mukavemetiyle karşılaşmıştır. Bu mukavemet ve işkencenin en önemli yükünü, hatta diyebiliriz ki tamamını, davanın önderi konumunda olanlar sırtlanmışlardır. Allah Resulü'nü, 'âlemlere rahmet' olan bir külli vücut olarak düşünür ve etrafındaki Müslümanları da o vücudun azaları olarak tasavvur edersek; çektiği sıkıntıların şiddetini idrak etmiş oluruz. Böyle olunca; Resul-i Ekrem Efendimiz, kendisine yöneltilen maddî ve manevî taarruzları bünyesinde topladığı gibi; inanan insanlara vurulan her kırbacı, yapılan her hakareti de, gönül âleminde sindirerek sabır göstermek durumundaydı.
Hz. Peygambere düşmanlık edenlerin başında Ebu Leheb ve karısı gelmekte idi. Bazı kötülükleri biraz evvel anlatılan Ebu Leheb, Hz. Peygamber'in arkası sıra dolanıyor; o tebliğ ettikçe kendisi de; "Ben O'nun amcasıyım. Muhammed sizi atalarınızın dininden döndürmek ister; sakın O'na inanmayınız" diyordu. Hz. Peygamber'in başını taşla ezmeye yemin etmiş; taşı kaldırdığında kaskatı kesilmiş, muvaffak olamamıştı. Bir defasında da, önünde ateşten bir çukur açılmış, Allah Resulü'ne yanaşamamıştı. Peygamber'e olan düşmanlığı o dereceye varmıştı ki; Peygamberimizin kızları olan Rukiye ve Ümmü Gülsüm'le evli olan oğulları Utbe ve Uteybe'ye onları boşattırmıştı.
Peygamber Efendimizin amcası Ebu Leheb gibi Ebu Cehil de, dili ve eliyle Hz. Peygamber ve Müslümanlara çok eziyet etmiştir. Ammar b. Yâsir'in annesini öldüren bu zâlim; Peygamberimiz Harem'de namaz kılarken, boğazlanan bir devenin döl yatağını, içinin çirkinlikleriyle getirtmiş ve Resul-i Ekrem secdede iken sırtına koyuvermişti. Kureyş'in ulularından olan Velid b. Muğîre de; hac mevsiminde halk toplandığında Peygamberimize sıfatlar yakıştırıp, en uygun sıfatın da sahir (büyücü) olduğunu; zira O'nun, kişi ile kardeşi ve karısı arasını ayırdığını söylüyordu. O, Allah Resulü'nü tek başına öldürmeye de teşebbüs etmiş fakat Allah'ın bir lutfu olarak, Peygamberimizin sesini Kâbe'de namaz kılarken işittiği hâlde, zâtını görememiş; ne yana yönelse ses arkasından gelmiş; bu sûretle muvaffak olamamıştır.
As b. Vail, Hz. Peygamber'in oğlu Kâsım öldüğünde; en acılı anında kendisiyle 'ebter' (erkek çocuğu olmayıp soyu kesilen) diyerek alay etmiştir. Kevser Sûresi, As b. Vail hakkında nâzil olmuştur. As b. Vail, bir dağ geçidinde, eşeğinden düşüp bacağını kırmış, bu yaranın şişip mikrop almasıyla rezil bir şekilde ölmüştür. Şunu hemen belirtelim ki; Allah Resulü'ne zarar verenlerin hepsi, habis bir ölümle ölmüşlerdir. Ya, hakaret ettikleri Müslümanların eline düşüp idam edilerek (Nadr b. Haris, Ukbe b. Ebi Muayt gibi), ya, Hz. Peygamber'in; "Ya Rab! Ona bir itini musallat et!" diye beddua etmesiyle (Uteybe bir arslan tarafından parçalanarak öldü), ya da As b. Vail gibi rezil olup, ibret verici bir şekilde helak olmakla...
Mesela; Hz. Peygamber'le istihza eden Hars b. Kays tuzlu bir balık yemiş, ne kadar su içmişse kanmamış; su içe içe karnı patlayarak ölmüştür. Böylelikle, "Kim, bir Allah dostuna düşmanlık ederse Allah, ona savaş açar" hadisi aynıyla zuhur etmiştir.
Azılı düşmanlardan biri de, Ukbe b. Muayt idi. Bir gün Allah Resulü Kâbe'de namaz kılarken ridasını toplayıp Hz. Peygamber'in boynuna doladı; boğmak istedi. O sırada yetişen Hz. Ebubekir, "Rabbim Allah diyor diye, faziletli bir adamı öldürecek misiniz?" diyerek Ukbe'yi öteye fırlattı.
Ferden Allah Resulü'ne eziyet ettikleri gibi, toplu halde de eziyet çektiriyorlardı. Defalarca etrafını çevirip yakasına yapışmışlar; sokaktan geçerken kum yağmuruna tutmuşlar; bakışın, kem sözün ve alayın her türlüsünü yapmaktan geri durmamışlardı. Nüfuzu olmayanların ve köle olanların durumu daha acıklı idi. Ayrıca, Müslüman olanlara, bizzat kendi aileleri türlü türlü işkenceleri reva görebiliyordu.
İslam'ın en azılı düşmanlarından Ümeyye b. Halef'in kölesi olan Bilal-i Habeşi (r.a.), bazen 24 saat aç, susuz bırakılıyor; bazen boynuna ip takılarak, Mekke'de ücretle tutulan çocuklar tarafından sokak sokak dolaştırılıyordu. Buna rağmen tâviz vermeyip, yüzlerine karşı 'Ehad, Ehad' (Allah birdir) diye haykıran Bilal-i Habeşi'yi, efendisi Ümeyye b. Halef, kavurucu sıcaklar altında, sırtını, güneşin sıcaklığından ateş parçası hâline gelmiş kızgın taş ve kumlara sürttürüp yaktırır; ağzına güneşte kurumuş bir lokma et verdikten sonra; göğsüne kocaman bir kaya parçası koydurur ve Lat ve Uzza'ya tapmadıkça azaba devam edeceğini söylerdi. Hz. Bilal'in; 'Ehad! Ehad!' demeye devam etmesi üzerine çileden çıkan Ümeyye b. Halef, işkencesini Hz. Bilal bayılıp kendisinden geçinceye kadar sürdürürdü." (devam edecek…)
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020