İmam Ali'den, Peygamber ve Ehl-i Beyt'inin faziletleri
Hz. Ali bu hutbesinde Allah 'in sıfatlarını, Peygamber ve Ehl-i Beyt'inin faziletlerini beyan etmekte, sonunda da halka öğüt vermektedir
26.05.2025 15:38:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Ali bu hutbesinde Allah 'in sıfatlarını, Peygamber ve Ehl-i Beyt'inin faziletlerini beyan etmekte, sonunda da halka öğüt vermektedir.
"Yüce himmetlerin ve zeki tahminlerin bile idrak edemeyeceği, (künhüne) eremeyeceği Allah, bereket sahibidir. O ulaşacak sonu olmayan Evvel'dir ve zamanı bitecek bir sonu yoktur.
Allah, peygamberleri en üstün emanet yerlerine emanet etmiş, en hayırlı karar yerlerinde kararlaştırmıştır.
Yüce sülbten, temiz kılınmış rahimlere aktarmıştır. Onlardan biri gidince, diğeri Allah'ın dinini ayakta tutmak onun yerine geçmiştir.
Sonunda şanı yüce olan Allah'ın lütfü Muhammed'e (s.a.a) ulaştı. Onu en yüce kaynaktan, en değerli ekin topraklarından; enbiyasını açığa çıkardığı ve eminlerini seçtiği ağaçtan çıkarmıştır.
Soyu soyların, ailesi ailelerin, şeceresi şecerecilerin en hayırlısıdır. Haremde bitmiş, kerem ile yetişmiştir. O ağacın dalları yüksektir ve (kötülüklerle) meyvesine erişilmez.
O sakınanların önderi, hidayete erişenlerin basiretidir. Parlayan bir yıldız, her yana nurlar saçan bir ışık ve alevlenen bir meşaledir. Yolu itidal, sünneti rüşt (olgunluk), sözü Furkan (hakla batılı ayıran), hükmü adil olandır.
Onu, peygamberlerin arasının kesildiği bir zamanda; ümmetlerin cehalete düştüğü, amellerinde büyük yanılgılar içinde oldukları bir dönemde gönderdi.
Allah size acısın; apaçık deliller üzere amel edin. Yol doğrudur ve sizi selam yurduna çağırmaktadır. Fırsat ve mühletinizin olduğu bir diyardasınız, Allah'ın rızayetini elde edebilirsiniz Sahifeler açık, kalemler yazıyor; bedenler sağlıklı, diller özgürce konuşuyor; tövbeler işitilmekte, ameller kabul edilmektedir."
Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'in faziletlerini beyan etmektedir.
"Allah onu insanlar şaşkınlık içinde delalete düşmüşken gönderdi. Fitneye dalmışlar, heva ve hevesleri onları azdırmıştı. Büyükleri aşağılayarak, cahilleri de cehalete düşürerek düşkünlüğe uğramışlardı.
İşlerinde şaşırarak şaşkına dönmüşler, bilgisizlikleri yüzünden belaya uğramışlardı. O, (Hz. Muhammed) öğüt vermek için çok uğraştı; doğru yolda yürüdü, onları hikmete ve güzel öğüde davet etti."
Allah ve Resulü hakkında söyle buyurmuştur:
"Hamd, kendisinden önce bir şey olmayan Evvel, kendinden sonra bir şey olmayan Ahir, O'ndan daha açık bir şeyin olmadığı Zahir ve O'ndan daha gizli bir şeyin olmadığı Batın olan Allah'a mahsustur.
...Onu (Peygamber'i) kararlaştırdığı yer, karar yerlerinin en hayırlısıdır. Bittiği yer, biten yerlerin en şereflisidir. Keramet madenlerinde, selamet, beşiğinde yetişmiş, iyilerin kalpleri ona yönelmiş, inananların gözleri ona meyletmiştir.
Allah, onunla eski kinleri gömmüş, gönüllerdeki düşmanlıkları söndürmüştür. Onunla (inananların kalplerini) birleştirip kardeş yapmış, (inanmayan) yakınları ayırmış; zelilleri aziz, azizleri de zelil kılmıştır. Sözü beyandır, susması lisandır."
Kendi ashabı ve Resulullah'ın ashabı hakkında şöyle buyurmuştur:
"Allah, zalime mühlet verse bile sonunda mutlaka cezalandıracaktır. Onu geçeceği yerde gözetlemektedir ve tükürüğünü yutmasına fırsat vermeden boğazını sıkar.
Nefsim, (kudret) elinde olana andolsun, bu kavim (Muaviye taraftarları) sizi yenecektir. Onların sizden daha haklı olduklarından değil; önderlerinin batıl emirlerine koşarak uymalarından, sizin de benim hakka yönelik emrime itaat etmeyişinizdendir.
Ümmetler, buyruk sahiplerinin zulmünden korkar; bense raiyetimin zulmünden korkar oldum. Düşmanla cihada seferber ettim, gitmediniz. Duyurdum, ama duymadınız. Açık gizli çağırdım, icabet etmediniz. Nasihat ettim, dinlemediniz. Buradasınız ama yok mu kesildiniz?
Kullarsınız, ama efendi oldunuz! Size hikmeti okudum, kaçtınız, yeterli öğüt verdim, tutmadınız. İsyan edenlerle savaşa çağırdım, sözüm bitmeden Sebe kavmi gibi dağıldınız!
Meclislerinize dönüp birbirlerinizi öğütlerinizle kandırıyorsunuz. Sabahleyin dosdoğru yolluyorum, akşamleyin yay gibi eğrilmiş olarak dönüyorsunuz. Sizi doğrultmaya çalışan aciz kaldı, doğrultulmaya çalışılanın işi sarpa sardı.
Ey bedenleriyle karşımda duran, akıllarını kaybetmiş, hevalarıyla arzuları ihtilaflı, emirlerini belaya uğratan kavim! Emiliniz Allah'a itaat ediyor, siz ona isyan ediyorsunuz; Şamlıların emiri (Muaviye) Allah'a isyan ediyor, adamları emrine itaat ediyor.
Allah'a andolsun ne kadar da sevinirdim, Muaviye, sizin için benimle dinar dirhem alış verişine girişseydi, sizin onunuzu onun bir adamına değiştirirdim!
Ey Kufeliler! Sizde bulunan üç şeyle, bulunmayan iki şey yüzünden dertlere düştüm. Kulaklarınız olduğu halde sağırsınız, konuştuğunuz halde dilsizsiniz, gözleriniz olduğu halde körsünüz. Savaşta hakkıyla direnmiyor, bela anında güvenilir bir kardeşlik göstermiyorsunuz.
Elleriniz toprak olsun; bir taraftan toplanılsa, diğer taraftan dağılan çobanı kaybolmuş deve sürüsüne benziyorsunuz. Allah'a andolsun, öyle zannediyorum ki savaş kızışıp alevlenince, Ebu Talib oğlunun yanından, ana rahminden çıkıp ayrılan çocuk gibi, ayrılır gidersiniz.
Ben Rabbimden apaçık bir delil üzereyim ve nebimin yoluna uymaktayım. Ben, apaçık bir yol üzerinde bilinçlice ilerlemekteyim.
Nebinizin Ehl-i Beyt'ine bakın, yollarına uyun, izlerini takip edin. Sizi asla doğru yoldan çıkarmazlar, sapıklığa itmezler. Durduklarında durun, hareket ettiklerinde hareket edin. Onlardan öne geçmeyin ki dalalete düşersiniz ve onlardan geri kalmayın ki helak olursunuz.
Ben, Muhammed'in (s.a.a) ashabını gördüm, fakat sizin aranızda onlara benzer kişi görmedim. Onlar saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir halde geceleri sabahlara kadar secde ve kıyam ederlerdi. Bazen alınlarının, bazen de yanaklarını toprağa dayarlardı.
Kıyametin zikri geçtiğinde ateş üzerinde durur gibi olurlardı. Uzun secdelerden alınları, keçi dizleri gibi nasırlaşmıştı. Allah anıldığında, azap korkusundan ve sevap ümidiyle rüzgârlı havada sallanan ağaç gibi titrerler, gömleklerinin yakalan ıslanacak kadar gözyaşı dökerlerdi." Nehc'ul Belaga 94-97 Hutbe
"Yüce himmetlerin ve zeki tahminlerin bile idrak edemeyeceği, (künhüne) eremeyeceği Allah, bereket sahibidir. O ulaşacak sonu olmayan Evvel'dir ve zamanı bitecek bir sonu yoktur.
Allah, peygamberleri en üstün emanet yerlerine emanet etmiş, en hayırlı karar yerlerinde kararlaştırmıştır.
Yüce sülbten, temiz kılınmış rahimlere aktarmıştır. Onlardan biri gidince, diğeri Allah'ın dinini ayakta tutmak onun yerine geçmiştir.
Sonunda şanı yüce olan Allah'ın lütfü Muhammed'e (s.a.a) ulaştı. Onu en yüce kaynaktan, en değerli ekin topraklarından; enbiyasını açığa çıkardığı ve eminlerini seçtiği ağaçtan çıkarmıştır.
Soyu soyların, ailesi ailelerin, şeceresi şecerecilerin en hayırlısıdır. Haremde bitmiş, kerem ile yetişmiştir. O ağacın dalları yüksektir ve (kötülüklerle) meyvesine erişilmez.
O sakınanların önderi, hidayete erişenlerin basiretidir. Parlayan bir yıldız, her yana nurlar saçan bir ışık ve alevlenen bir meşaledir. Yolu itidal, sünneti rüşt (olgunluk), sözü Furkan (hakla batılı ayıran), hükmü adil olandır.
Onu, peygamberlerin arasının kesildiği bir zamanda; ümmetlerin cehalete düştüğü, amellerinde büyük yanılgılar içinde oldukları bir dönemde gönderdi.
Allah size acısın; apaçık deliller üzere amel edin. Yol doğrudur ve sizi selam yurduna çağırmaktadır. Fırsat ve mühletinizin olduğu bir diyardasınız, Allah'ın rızayetini elde edebilirsiniz Sahifeler açık, kalemler yazıyor; bedenler sağlıklı, diller özgürce konuşuyor; tövbeler işitilmekte, ameller kabul edilmektedir."
Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'in faziletlerini beyan etmektedir.
"Allah onu insanlar şaşkınlık içinde delalete düşmüşken gönderdi. Fitneye dalmışlar, heva ve hevesleri onları azdırmıştı. Büyükleri aşağılayarak, cahilleri de cehalete düşürerek düşkünlüğe uğramışlardı.
İşlerinde şaşırarak şaşkına dönmüşler, bilgisizlikleri yüzünden belaya uğramışlardı. O, (Hz. Muhammed) öğüt vermek için çok uğraştı; doğru yolda yürüdü, onları hikmete ve güzel öğüde davet etti."
Allah ve Resulü hakkında söyle buyurmuştur:
"Hamd, kendisinden önce bir şey olmayan Evvel, kendinden sonra bir şey olmayan Ahir, O'ndan daha açık bir şeyin olmadığı Zahir ve O'ndan daha gizli bir şeyin olmadığı Batın olan Allah'a mahsustur.
...Onu (Peygamber'i) kararlaştırdığı yer, karar yerlerinin en hayırlısıdır. Bittiği yer, biten yerlerin en şereflisidir. Keramet madenlerinde, selamet, beşiğinde yetişmiş, iyilerin kalpleri ona yönelmiş, inananların gözleri ona meyletmiştir.
Allah, onunla eski kinleri gömmüş, gönüllerdeki düşmanlıkları söndürmüştür. Onunla (inananların kalplerini) birleştirip kardeş yapmış, (inanmayan) yakınları ayırmış; zelilleri aziz, azizleri de zelil kılmıştır. Sözü beyandır, susması lisandır."
Kendi ashabı ve Resulullah'ın ashabı hakkında şöyle buyurmuştur:
"Allah, zalime mühlet verse bile sonunda mutlaka cezalandıracaktır. Onu geçeceği yerde gözetlemektedir ve tükürüğünü yutmasına fırsat vermeden boğazını sıkar.
Nefsim, (kudret) elinde olana andolsun, bu kavim (Muaviye taraftarları) sizi yenecektir. Onların sizden daha haklı olduklarından değil; önderlerinin batıl emirlerine koşarak uymalarından, sizin de benim hakka yönelik emrime itaat etmeyişinizdendir.
Ümmetler, buyruk sahiplerinin zulmünden korkar; bense raiyetimin zulmünden korkar oldum. Düşmanla cihada seferber ettim, gitmediniz. Duyurdum, ama duymadınız. Açık gizli çağırdım, icabet etmediniz. Nasihat ettim, dinlemediniz. Buradasınız ama yok mu kesildiniz?
Kullarsınız, ama efendi oldunuz! Size hikmeti okudum, kaçtınız, yeterli öğüt verdim, tutmadınız. İsyan edenlerle savaşa çağırdım, sözüm bitmeden Sebe kavmi gibi dağıldınız!
Meclislerinize dönüp birbirlerinizi öğütlerinizle kandırıyorsunuz. Sabahleyin dosdoğru yolluyorum, akşamleyin yay gibi eğrilmiş olarak dönüyorsunuz. Sizi doğrultmaya çalışan aciz kaldı, doğrultulmaya çalışılanın işi sarpa sardı.
Ey bedenleriyle karşımda duran, akıllarını kaybetmiş, hevalarıyla arzuları ihtilaflı, emirlerini belaya uğratan kavim! Emiliniz Allah'a itaat ediyor, siz ona isyan ediyorsunuz; Şamlıların emiri (Muaviye) Allah'a isyan ediyor, adamları emrine itaat ediyor.
Allah'a andolsun ne kadar da sevinirdim, Muaviye, sizin için benimle dinar dirhem alış verişine girişseydi, sizin onunuzu onun bir adamına değiştirirdim!
Ey Kufeliler! Sizde bulunan üç şeyle, bulunmayan iki şey yüzünden dertlere düştüm. Kulaklarınız olduğu halde sağırsınız, konuştuğunuz halde dilsizsiniz, gözleriniz olduğu halde körsünüz. Savaşta hakkıyla direnmiyor, bela anında güvenilir bir kardeşlik göstermiyorsunuz.
Elleriniz toprak olsun; bir taraftan toplanılsa, diğer taraftan dağılan çobanı kaybolmuş deve sürüsüne benziyorsunuz. Allah'a andolsun, öyle zannediyorum ki savaş kızışıp alevlenince, Ebu Talib oğlunun yanından, ana rahminden çıkıp ayrılan çocuk gibi, ayrılır gidersiniz.
Ben Rabbimden apaçık bir delil üzereyim ve nebimin yoluna uymaktayım. Ben, apaçık bir yol üzerinde bilinçlice ilerlemekteyim.
Nebinizin Ehl-i Beyt'ine bakın, yollarına uyun, izlerini takip edin. Sizi asla doğru yoldan çıkarmazlar, sapıklığa itmezler. Durduklarında durun, hareket ettiklerinde hareket edin. Onlardan öne geçmeyin ki dalalete düşersiniz ve onlardan geri kalmayın ki helak olursunuz.
Ben, Muhammed'in (s.a.a) ashabını gördüm, fakat sizin aranızda onlara benzer kişi görmedim. Onlar saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir halde geceleri sabahlara kadar secde ve kıyam ederlerdi. Bazen alınlarının, bazen de yanaklarını toprağa dayarlardı.
Kıyametin zikri geçtiğinde ateş üzerinde durur gibi olurlardı. Uzun secdelerden alınları, keçi dizleri gibi nasırlaşmıştı. Allah anıldığında, azap korkusundan ve sevap ümidiyle rüzgârlı havada sallanan ağaç gibi titrerler, gömleklerinin yakalan ıslanacak kadar gözyaşı dökerlerdi." Nehc'ul Belaga 94-97 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.