İmam Ali'nin, zenginlerin davetine giden valisine mektubu
H. 36 yılında Basra valisi olan Osman b. Huneyf-i Ensari'nin çağırıldığı bir ziyafet yemeğine gittiğini öğrendiği zaman yazdığı mektup
11.07.2025 13:39:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





H. 36 yılında Basra valisi olan Osman b. Huneyf-i Ensari'nin çağırıldığı bir ziyafet yemeğine gittiğini öğrendiği zaman yazdığı mektup.
...Ey İbn-i Huneyf! Basra eşrafından birinin seni ziyafete çağırdığını, oraya koşarak gittiğini, çeşit çeşit yemeklerin, kocaman kocaman kâselerin sana sunulduğunu öğrendim.
Oysa yoksullarının (çağrılmayıp) kovulduğu, zenginlerin davet edildiği bir davete icabet edeceğini sanmıyordum. Çiğnediğin lokmaya bir bak; (helal-haram açısından) şüpheli olursa onu ağzından at; tam anlamıyla pak olduğunu bilirsen birazcık ye.
Bil ki her kişinin uyduğu, yolundan gittiği, ilminin nuruyla ışıklandığı bir imamı vardır. Yine bil ki sizin imamınız, dünyasında eskimiş bir elbise ve iki lokma ekmeğiyle yetinmektedir.
Elbette buna güç yetiremeyeceğinizi bilin. Ama takva ve ibadet telaşı ile temiz ve iffetli olmaya çalışarak bana yardım edin. Allah'a andolsun ki ben, bu dünyanızda ne bir altın, ne de gümüş külçeleri yığdım; ne ganimetlerden mal biriktirdim, ne üzerime yırtılmış elbisemden başka bir elbise aldım, ne de dünyada bir karış toprağa sahip oldum.
Ancak geçinmeme yetecek kadar yiyecek aldım. Gerçekten dünya, benim gözümde acı bir pelitten daha değersiz, daha bayağıdır.
Gökyüzünün gölgelendirdiği şu dünya yüzünde elimizde bir Fedek vardı, ona da toplumun bir kısmı göz dikti, bir kısmı ise cömertlik ederek ondan el çektiler; Allah ne de güzel hükmedicidir!
Ben Fedek'i veya başka yeri ne yapayım. Yarın bu nefsin konağı mezarıdır. Onun karanlığında işleri kaybolur, haberi yok olur. Mezarcı onu geniş kazsa veya elleriyle genişletse bile taş, kerpiç düşer, arayı doldurur, toprak birikir, daracık hale gelir.
Büyük korku gününde güvene erişebilmem, sıratta ayağımı sabit kılabilmem için nefsimi şimdiden takva ile meşakkate alıştırmalıyım.
Eğer isteseydim balın safını, buğdayın halisini yemeye, ipek elbise giyinmeye yol bulabilirdim.
Fakat heyhat! Hicaz'da veya Yemame'de bir ekmek bile bulamayan, tokluk, doyumluk denen şeye ulaşmayan nice yoksullar varken, nefsimin beni yenmesi, lezzetli yemekler yemeye götürmesi nasıl mümkün olabilir!
Çevremde aç karınlar, susuzluktan yanmış ciğerler varken geceyi nasıl tok olarak geçirebilirim!
Ben şairin dediği duruma nasıl düşebilirim:
"Çevrende tabaklanmış deriye hasret olanlar,
Ciğeri yanmışlar varken;
Karnı tok olarak yatman,
Sana dert olarak yeter!"
Bana, "Mü'minlerin Emiri" denildikten sonra zamanın zorluklarında onlara ortak olmamaya, sıkıntılı yaşayışlarında onlara örnek olmamaya razı olur muyum?
Ben, temiz şeyleri yemekle meşgul olmak için yaratılmadım. Ben derdi/tasası yiyeceği olan bağlı veya işi gücü çöplükler arasında yiyecek aramak olan, sahibinin maksadından haberi bile bulunmayan bir hayvan değilim.
İşsiz güçsüz gezeyim, abesle meşgul olayım, sapıklık ipini çekeyim veya şaşkınlık yoluna gireyim diye de yaratılmadım. Şöyle dediğinizi duyar gibiyim.: "Ebu Talib'in oğlunun yediği buysa, zayıflıktan akranlarıyla savaşa, yiğitlerle dövüşmeye gücü yetmez."
Bilin ki sahralardaki ağaç daha katı ve sert; bağ bahçe içindeki ağaçlar ise daha zayıf ve naziktirler. Çorak topraklarda biten ağaçların ateşi daha kuvvetli ve koru da daha geç söner. Ben, Resulullah'ın nurundan bir nur ve pazısının dirseği konumundayım.
Vallahi, bütün Araplar, benimle savaşmak için bir birleriyle yardımlaşsalar bile yine ondan yüz çevirmem, imkânlar ölçüsünde ona koşar ve ekin aralarındaki taştan temizlensin diye yeryüzünü şu aksi ve ters adamdan temizlemek için mücadele ederim.
...Ey dünya, benden uzaklaş! Yularını boynuna attım (dilediğin yere git), pençenden kurtuldum, tuzaklarından sıyrıldım. Sürçme yerlerinden uzak kaldım. Süslerinle güzelliğinle mahvettiğin ümmetler, oyunlarınla güldürüp aldattığın nesiller nerede? İşte onlar, kabirlerde rehin olup yatmışlardır.
(Ey dünya) Vallahi, eğer sen görünür bir şahsiyete, tutulup dokunulabilir bir bedene sahip olsaydın, uzun emellerle aldatıp sonra kandırarak helak çukuruna attığın ümmetler ve telef ettiğin, belalara uğrattığın, dönüşü olmayan, varanından haber alınmayan yerlere attığın sultanlar için sana Allah'ın hadlerini uygulardım.
Heyhat! Senin sürçme yerlerine ayak basan kayarak düşer. Dalgalarına düşen boğulur; (ama) senin tuzaklarından uzaklaşan başarıya ermiştir. Senden kurtulup da selamete eren kimsenin geçimi dar olsa ne çıkar! Onun yanında dünyanın, zevale ermesi yakın bir gün gibidir.
Benden uzak ol! Vallahi ben sana zelil edesin diye boyun eğmem. Beni istediğin yere çekesin diye irademi sana teslim etmem. Allah'a, -iradesi müstesna- bir yeminle yemin olsun ki nefsimi, katığı tuz olan bir ekmek parçasıyla yetinip sevinecek duruma gelinceye kadar terbiye ederim ve gözlerimden; suyu çekilmiş, akıntısı kurumuş bir pınar haline getirinceye kadar da gözyaşı dökerim.
Otlayan, karnını doyurunca yan gelip yatan bir hayvan veya yayılıp doyunca ağılına dönen koyun sürüsü gibi, Ali de azığını yiyip uykuya mı dalar!? Bunca seneden sonra, ovada otlayan merada yayılan hayvanlara dönerse, gözleri aydın olsun!
Rabbinin farz kıldıklarını eda eden, uğradığı meşakkatlere sabreden, geceleri uykusunu terk eden; uykusu onu yendiğinde de yeri kendisine döşek, kolunu da yastık kılan, kıyamet gününün korkusundan gözlerine uyku girmeyen, yanları döşek yüzü görmeyen, dudakları gizlice Rabbinin zikrini fısıldayan, devamlı diledikleri bağışlanma sebebiyle günahlarından arındırılanlara ne mutlu! İşte onlar Hizbullah'tır. Haberiniz olsun Allah'ın hizbi kurtuluşa erenlerin ta kendisidir."(Mücadele: 22)
Allah'tan kork ey İbn-i Huneyf! Sahip olduğun ekmeğinle yetin. Bu, Cehennem ateşinden kurtulman için sana yeter." Nehc'ül Belaga Mektuplar 45
...Ey İbn-i Huneyf! Basra eşrafından birinin seni ziyafete çağırdığını, oraya koşarak gittiğini, çeşit çeşit yemeklerin, kocaman kocaman kâselerin sana sunulduğunu öğrendim.
Oysa yoksullarının (çağrılmayıp) kovulduğu, zenginlerin davet edildiği bir davete icabet edeceğini sanmıyordum. Çiğnediğin lokmaya bir bak; (helal-haram açısından) şüpheli olursa onu ağzından at; tam anlamıyla pak olduğunu bilirsen birazcık ye.
Bil ki her kişinin uyduğu, yolundan gittiği, ilminin nuruyla ışıklandığı bir imamı vardır. Yine bil ki sizin imamınız, dünyasında eskimiş bir elbise ve iki lokma ekmeğiyle yetinmektedir.
Elbette buna güç yetiremeyeceğinizi bilin. Ama takva ve ibadet telaşı ile temiz ve iffetli olmaya çalışarak bana yardım edin. Allah'a andolsun ki ben, bu dünyanızda ne bir altın, ne de gümüş külçeleri yığdım; ne ganimetlerden mal biriktirdim, ne üzerime yırtılmış elbisemden başka bir elbise aldım, ne de dünyada bir karış toprağa sahip oldum.
Ancak geçinmeme yetecek kadar yiyecek aldım. Gerçekten dünya, benim gözümde acı bir pelitten daha değersiz, daha bayağıdır.
Gökyüzünün gölgelendirdiği şu dünya yüzünde elimizde bir Fedek vardı, ona da toplumun bir kısmı göz dikti, bir kısmı ise cömertlik ederek ondan el çektiler; Allah ne de güzel hükmedicidir!
Ben Fedek'i veya başka yeri ne yapayım. Yarın bu nefsin konağı mezarıdır. Onun karanlığında işleri kaybolur, haberi yok olur. Mezarcı onu geniş kazsa veya elleriyle genişletse bile taş, kerpiç düşer, arayı doldurur, toprak birikir, daracık hale gelir.
Büyük korku gününde güvene erişebilmem, sıratta ayağımı sabit kılabilmem için nefsimi şimdiden takva ile meşakkate alıştırmalıyım.
Eğer isteseydim balın safını, buğdayın halisini yemeye, ipek elbise giyinmeye yol bulabilirdim.
Fakat heyhat! Hicaz'da veya Yemame'de bir ekmek bile bulamayan, tokluk, doyumluk denen şeye ulaşmayan nice yoksullar varken, nefsimin beni yenmesi, lezzetli yemekler yemeye götürmesi nasıl mümkün olabilir!
Çevremde aç karınlar, susuzluktan yanmış ciğerler varken geceyi nasıl tok olarak geçirebilirim!
Ben şairin dediği duruma nasıl düşebilirim:
"Çevrende tabaklanmış deriye hasret olanlar,
Ciğeri yanmışlar varken;
Karnı tok olarak yatman,
Sana dert olarak yeter!"
Bana, "Mü'minlerin Emiri" denildikten sonra zamanın zorluklarında onlara ortak olmamaya, sıkıntılı yaşayışlarında onlara örnek olmamaya razı olur muyum?
Ben, temiz şeyleri yemekle meşgul olmak için yaratılmadım. Ben derdi/tasası yiyeceği olan bağlı veya işi gücü çöplükler arasında yiyecek aramak olan, sahibinin maksadından haberi bile bulunmayan bir hayvan değilim.
İşsiz güçsüz gezeyim, abesle meşgul olayım, sapıklık ipini çekeyim veya şaşkınlık yoluna gireyim diye de yaratılmadım. Şöyle dediğinizi duyar gibiyim.: "Ebu Talib'in oğlunun yediği buysa, zayıflıktan akranlarıyla savaşa, yiğitlerle dövüşmeye gücü yetmez."
Bilin ki sahralardaki ağaç daha katı ve sert; bağ bahçe içindeki ağaçlar ise daha zayıf ve naziktirler. Çorak topraklarda biten ağaçların ateşi daha kuvvetli ve koru da daha geç söner. Ben, Resulullah'ın nurundan bir nur ve pazısının dirseği konumundayım.
Vallahi, bütün Araplar, benimle savaşmak için bir birleriyle yardımlaşsalar bile yine ondan yüz çevirmem, imkânlar ölçüsünde ona koşar ve ekin aralarındaki taştan temizlensin diye yeryüzünü şu aksi ve ters adamdan temizlemek için mücadele ederim.
...Ey dünya, benden uzaklaş! Yularını boynuna attım (dilediğin yere git), pençenden kurtuldum, tuzaklarından sıyrıldım. Sürçme yerlerinden uzak kaldım. Süslerinle güzelliğinle mahvettiğin ümmetler, oyunlarınla güldürüp aldattığın nesiller nerede? İşte onlar, kabirlerde rehin olup yatmışlardır.
(Ey dünya) Vallahi, eğer sen görünür bir şahsiyete, tutulup dokunulabilir bir bedene sahip olsaydın, uzun emellerle aldatıp sonra kandırarak helak çukuruna attığın ümmetler ve telef ettiğin, belalara uğrattığın, dönüşü olmayan, varanından haber alınmayan yerlere attığın sultanlar için sana Allah'ın hadlerini uygulardım.
Heyhat! Senin sürçme yerlerine ayak basan kayarak düşer. Dalgalarına düşen boğulur; (ama) senin tuzaklarından uzaklaşan başarıya ermiştir. Senden kurtulup da selamete eren kimsenin geçimi dar olsa ne çıkar! Onun yanında dünyanın, zevale ermesi yakın bir gün gibidir.
Benden uzak ol! Vallahi ben sana zelil edesin diye boyun eğmem. Beni istediğin yere çekesin diye irademi sana teslim etmem. Allah'a, -iradesi müstesna- bir yeminle yemin olsun ki nefsimi, katığı tuz olan bir ekmek parçasıyla yetinip sevinecek duruma gelinceye kadar terbiye ederim ve gözlerimden; suyu çekilmiş, akıntısı kurumuş bir pınar haline getirinceye kadar da gözyaşı dökerim.
Otlayan, karnını doyurunca yan gelip yatan bir hayvan veya yayılıp doyunca ağılına dönen koyun sürüsü gibi, Ali de azığını yiyip uykuya mı dalar!? Bunca seneden sonra, ovada otlayan merada yayılan hayvanlara dönerse, gözleri aydın olsun!
Rabbinin farz kıldıklarını eda eden, uğradığı meşakkatlere sabreden, geceleri uykusunu terk eden; uykusu onu yendiğinde de yeri kendisine döşek, kolunu da yastık kılan, kıyamet gününün korkusundan gözlerine uyku girmeyen, yanları döşek yüzü görmeyen, dudakları gizlice Rabbinin zikrini fısıldayan, devamlı diledikleri bağışlanma sebebiyle günahlarından arındırılanlara ne mutlu! İşte onlar Hizbullah'tır. Haberiniz olsun Allah'ın hizbi kurtuluşa erenlerin ta kendisidir."(Mücadele: 22)
Allah'tan kork ey İbn-i Huneyf! Sahip olduğun ekmeğinle yetin. Bu, Cehennem ateşinden kurtulman için sana yeter." Nehc'ül Belaga Mektuplar 45
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.