İmam Hadi ve dönemin kelam tartışmaları
Vasık, Kur’an’ın mahlûkluğu meselesiyle ilgili olarak kadılara yazdı ve bütün bölgelerde bu sınavı yapmalarını ve Kur'an'ın mahlûkluğuna tanıklık etmeden hiç kimseyi bırakmamalarını emretti
20.05.2024 08:28:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Vasık, Kur'an'ın mahlûkluğu meselesiyle ilgili olarak kadılara yazdı ve bütün bölgelerde bu sınavı yapmalarını ve Kur'an'ın mahlûkluğuna tanıklık etmeden hiç kimseyi bırakmamalarını emretti. Bundan dolayı birçok âlim hapse atıldı.
231 yılında Basra valisine bir mektup geldi. Mektupta cami imam ve müezzinlerini Kur'an'ın mahlûkluğu hususunda imtihan etmesi emrediliyordu. Vasık bu konuda babasına tâbi olmuştu. Ama sonra bu işten vazgeçti.
Bu tarihte Ahmed b. Nasr el-Huzaî öldürüldü. Hadis ehliydi. Vasık, bazı Mutezile fakihlerinden onun öldürülmesine ilişkin fetva istemişti, onlar da bu fetvayı vermişlerdi. Şöyle demişti:
"Ben kalkıp onun yanına gittiğimde hiç kimse benimle beraber kalkmasın. Çünkü ben bizim tapmadığımız ve vasfettiği sıfatlarla vasfetmediğimiz bir tanrıya tapan bu kâfiri öldürmek için attığım adımlarımı sevap olarak sayıyorum.
Sonra üzerinde mahkûmların öldürüldüğü deriyi getirmelerini istedi ve Ahmed b. Nasr'ı elleri ve ayakları bağlı olduğu hâlde onun üzerine oturttu. Sonra ona doğru yürüyerek boynunu vurdurdu. Başının Bağdat'a götürülmesini istedi.
Kesik başı Bağdat'ta bir yere asılarak teşhir edildi. Bedeni ise Samarra'da asıldı.
Altı sene boyunca bu şekilde asılı kaldı. Nihayet Mütevekil halife olunca asılmış başının ve bedeninin indirilip defnedilmesini emretti. Adamın başı asılırken kulağına asılan kâğıtta şöyle yazıyordu:
"Bu, Ahmed b. Nasr b. Mâlik'in başıdır. Allah'ın kulu imam Hârun onu Kur'an'ın mahlûk olduğuna inanmaya ve teşbih fikrini reddetmeye çağırdı ama o bu çağrıya inatla karşı çıktı. Sonunda Allah onu ateşine attı."
Kesik başın yanında nöbet tutan biri vardı.
İbn Ebû Dâvud, "Esirlerden kim Kur'an'ın mahlûk olduğunu söylerse kurtulmasını sağlayın ve ona iki dinar verin. Kim de bunu söylemekten kaçınırsa bırakın esir olarak kalsın" diyor.
Roma İmparatorluğu'nun elindeki yüz bin esir bu şekilde kurtuldu.
Yine bu tarihte Bizanslıların elindeki bin altı yüz Müslüman esir özgürlüğüne kavuşturuldu. Hatib anlatıyor:
"Ahmed b. Ebû Dâvud, halife Vasık'ı etkisi altına almıştı. Onu halkı daha sıkı bir sınavdan geçirmeye, Kur'an'ın mahlûk olduğuna inanmalarını sağlamaya yönelik daha sert tedbirler almaya teşvik ediyordu."
Vasık'ın zulmüne uğrayanlardan biri Şafiî'nin arkadaşı Ebû Ya'kub b. Yûsuf b. Yahya el-Butî idi. Kur'an'ın mahlûkluğu meselesi yüzünden halkın büyük bir mihnete tâbi tutulduğu 231 tarihinde hapiste öldü. El-Butî Kur'an'ın mahlûk olduğunu kabul etmeyen iyi bir insandı.
Ebû Abdurrahman Aduddin Muhammed el-Azermi (Ebû Dâvud ve Nesaî'nin hocası) elleri ve ayakları bağlı olarak Vasık'ın huzuruna getirildi. İbn Ebû Dâvud da hazır bulunuyordu. El-Azermî ona dedi ki:
"İnsanları kabul etmeye çağırdığınız şu görüşü Resûlullah biliyormuydu da insanları buna davet etmedi, yoksa bilmiyordu da bu yüzden mi insanları davet etmedi?"
İbn Ebû Dâvud dedi ki: "Tabii ki biliyordu."
Bunun üzerine dedi ki: "Demek ki, Resûlullah insanları buna davet etmeyebiliyordu ama siz davet etmezlik edemiyorsunuz öyle mi?"
Oradakiler ne diyeceklerini bilmeden susup kaldılar. Vasık güldü, eliyle ağzını kapatarak yakındaki bir odaya girdi ayaklarını uzatarak şöyle dedi:
"Resûlullah bu konuda susabildiği hâlde biz susamıyoruz ha!"
Hemen el-Azermî'ye üç yüz dinar verilip memleketine gönderilmesini ve kimsenin bir daha bu hususta imtihan edilmemesini emretti. O günden sonra da Ebû Dâvud'a kin beslemeye başladı.
Yahya b. Eksem anlatıyor: "Ebû Tâlib soyuna Vasık'ın iyilik ettiği kadar hiç kimse iyilik etmedi. Vasık öldüğünde içlerinde yoksul biri bulunamazdı."
İmam Hadi'nin Kur'an'ın mahlûkluğu meselesi karşısındaki tavrı
Me'mun, Mu'tasım, Vasık zamanlarında Kur'an'ın mahlûkluğu hususu ciddi bir fitne sebebi olmuştu. Muhammed b. İsâ b. Ubeyd el-Yaktin'den şöyle rivâyet edilmiştir:
"Ali b. Muhammed b. Ali b. Mûsâ er-Rızâ Bağdat'ta bulunan Ehl-i Beytdostlarından birine şöyle yazdı:
'Bismillahirrahmanirrahim...
Allah bizi ve sizi fitneden korusun. Eğer Allah bizi fitneden korursa bu büyük bir nimettir. Ama korumazsa en büyük felaket budur.
Biz, Kur'an'la ilgili bu tartışmanın bid'at olduğunu düşünüyoruz. Soran da, cevap veren de bu fitnenin ortağıdır.
Soran kişi hakkı olmayan bir şeyi gündeme getirmekte, cevap veren ise vazifesi olmayan bir meseleyi ele almakla fitneye ortak olmuştur.
Yaratan sadece Yüce Allah'tır. O'ndan başkası mahlûktur. Kur'an Allah'ın kelâmıdır. Kendi yanından ona bir isim uydurmaya kalkma...
Aksi takdirde sapıklardan olursun. Allah bizi ve seni görmeden Rab'lerinden korkan ve Kıyamet'in kopmasından ürperti duyan kullarından eylesin.' (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
231 yılında Basra valisine bir mektup geldi. Mektupta cami imam ve müezzinlerini Kur'an'ın mahlûkluğu hususunda imtihan etmesi emrediliyordu. Vasık bu konuda babasına tâbi olmuştu. Ama sonra bu işten vazgeçti.
Bu tarihte Ahmed b. Nasr el-Huzaî öldürüldü. Hadis ehliydi. Vasık, bazı Mutezile fakihlerinden onun öldürülmesine ilişkin fetva istemişti, onlar da bu fetvayı vermişlerdi. Şöyle demişti:
"Ben kalkıp onun yanına gittiğimde hiç kimse benimle beraber kalkmasın. Çünkü ben bizim tapmadığımız ve vasfettiği sıfatlarla vasfetmediğimiz bir tanrıya tapan bu kâfiri öldürmek için attığım adımlarımı sevap olarak sayıyorum.
Sonra üzerinde mahkûmların öldürüldüğü deriyi getirmelerini istedi ve Ahmed b. Nasr'ı elleri ve ayakları bağlı olduğu hâlde onun üzerine oturttu. Sonra ona doğru yürüyerek boynunu vurdurdu. Başının Bağdat'a götürülmesini istedi.
Kesik başı Bağdat'ta bir yere asılarak teşhir edildi. Bedeni ise Samarra'da asıldı.
Altı sene boyunca bu şekilde asılı kaldı. Nihayet Mütevekil halife olunca asılmış başının ve bedeninin indirilip defnedilmesini emretti. Adamın başı asılırken kulağına asılan kâğıtta şöyle yazıyordu:
"Bu, Ahmed b. Nasr b. Mâlik'in başıdır. Allah'ın kulu imam Hârun onu Kur'an'ın mahlûk olduğuna inanmaya ve teşbih fikrini reddetmeye çağırdı ama o bu çağrıya inatla karşı çıktı. Sonunda Allah onu ateşine attı."
Kesik başın yanında nöbet tutan biri vardı.
İbn Ebû Dâvud, "Esirlerden kim Kur'an'ın mahlûk olduğunu söylerse kurtulmasını sağlayın ve ona iki dinar verin. Kim de bunu söylemekten kaçınırsa bırakın esir olarak kalsın" diyor.
Roma İmparatorluğu'nun elindeki yüz bin esir bu şekilde kurtuldu.
Yine bu tarihte Bizanslıların elindeki bin altı yüz Müslüman esir özgürlüğüne kavuşturuldu. Hatib anlatıyor:
"Ahmed b. Ebû Dâvud, halife Vasık'ı etkisi altına almıştı. Onu halkı daha sıkı bir sınavdan geçirmeye, Kur'an'ın mahlûk olduğuna inanmalarını sağlamaya yönelik daha sert tedbirler almaya teşvik ediyordu."
Vasık'ın zulmüne uğrayanlardan biri Şafiî'nin arkadaşı Ebû Ya'kub b. Yûsuf b. Yahya el-Butî idi. Kur'an'ın mahlûkluğu meselesi yüzünden halkın büyük bir mihnete tâbi tutulduğu 231 tarihinde hapiste öldü. El-Butî Kur'an'ın mahlûk olduğunu kabul etmeyen iyi bir insandı.
Ebû Abdurrahman Aduddin Muhammed el-Azermi (Ebû Dâvud ve Nesaî'nin hocası) elleri ve ayakları bağlı olarak Vasık'ın huzuruna getirildi. İbn Ebû Dâvud da hazır bulunuyordu. El-Azermî ona dedi ki:
"İnsanları kabul etmeye çağırdığınız şu görüşü Resûlullah biliyormuydu da insanları buna davet etmedi, yoksa bilmiyordu da bu yüzden mi insanları davet etmedi?"
İbn Ebû Dâvud dedi ki: "Tabii ki biliyordu."
Bunun üzerine dedi ki: "Demek ki, Resûlullah insanları buna davet etmeyebiliyordu ama siz davet etmezlik edemiyorsunuz öyle mi?"
Oradakiler ne diyeceklerini bilmeden susup kaldılar. Vasık güldü, eliyle ağzını kapatarak yakındaki bir odaya girdi ayaklarını uzatarak şöyle dedi:
"Resûlullah bu konuda susabildiği hâlde biz susamıyoruz ha!"
Hemen el-Azermî'ye üç yüz dinar verilip memleketine gönderilmesini ve kimsenin bir daha bu hususta imtihan edilmemesini emretti. O günden sonra da Ebû Dâvud'a kin beslemeye başladı.
Yahya b. Eksem anlatıyor: "Ebû Tâlib soyuna Vasık'ın iyilik ettiği kadar hiç kimse iyilik etmedi. Vasık öldüğünde içlerinde yoksul biri bulunamazdı."
İmam Hadi'nin Kur'an'ın mahlûkluğu meselesi karşısındaki tavrı
Me'mun, Mu'tasım, Vasık zamanlarında Kur'an'ın mahlûkluğu hususu ciddi bir fitne sebebi olmuştu. Muhammed b. İsâ b. Ubeyd el-Yaktin'den şöyle rivâyet edilmiştir:
"Ali b. Muhammed b. Ali b. Mûsâ er-Rızâ Bağdat'ta bulunan Ehl-i Beytdostlarından birine şöyle yazdı:
'Bismillahirrahmanirrahim...
Allah bizi ve sizi fitneden korusun. Eğer Allah bizi fitneden korursa bu büyük bir nimettir. Ama korumazsa en büyük felaket budur.
Biz, Kur'an'la ilgili bu tartışmanın bid'at olduğunu düşünüyoruz. Soran da, cevap veren de bu fitnenin ortağıdır.
Soran kişi hakkı olmayan bir şeyi gündeme getirmekte, cevap veren ise vazifesi olmayan bir meseleyi ele almakla fitneye ortak olmuştur.
Yaratan sadece Yüce Allah'tır. O'ndan başkası mahlûktur. Kur'an Allah'ın kelâmıdır. Kendi yanından ona bir isim uydurmaya kalkma...
Aksi takdirde sapıklardan olursun. Allah bizi ve seni görmeden Rab'lerinden korkan ve Kıyamet'in kopmasından ürperti duyan kullarından eylesin.' (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.