İmam Hüseyin Kerbela’da -4-
İmam Hüseyin (a.s.), kendisini katletmeye gelenleri son bir kez Hakk’a çağıran konuşmasından sonra hiç kimseden ses çıkmıyordu. Sonra onlara (Küfe’lilere) şöyle seslendi
22.09.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Hüseyin (a.s.), kendisini katletmeye gelenleri son bir kez Hakk'a çağıran konuşmasından sonra hiç kimseden ses çıkmıyordu. Sonra onlara (Küfe'lilere) şöyle seslendi;
"Ey Şebes b. Rib'i! Ey Haccar b. Ebcer! Ey Kays b.Eş'as! Ey Yezid b. Hâris! "Meyveler olgunlaştı, etraf yemyeşil kesildi. Gelip, seni bekleyen hazır bir ordunun başına geçeceksin" diye, bana yazanlar siz değil miydiniz?"
Kays b. Eş'as; "Ne dediğini anlayamıyoruz. Ama amcanın oğlunun egemenliğini kabul et" dedi.
Hüseyin (a.s.); "Hayır, Allah'a and olsun, size, elimi alçaklar gibi vermeyeceğim ve köleler gibi de kaçmayacağım. Ey Allah'ın kulları! Beni taşlamanıza karşı sizin de, benim de Rabbim olan Allah'a sığındım. Hesap gününe inanmayan, bütün büyüklük taslayan zorbalardan benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığınıyorum!
… Şeytan, sizi sarıp kuşatmıştır. Böylelikle de size, Yüce Allah'ın zikrini unutturmuştur. Allah, sizi ve dileğinizi helak etsin. Biz, Allah'tanız ve şüphesiz O'na dönücüleriz" dedikten sonra "Bunlar, inandıktan sonra kâfir olan kimselerdir. Bu zalim kavim, Allah'ın rahmetinden uzak olsun" buyurdu.
Bunun gibi İmam Hüseyin (a.s.) karşısında kanını dökmek için birbiri ile yarışan kalabalığa, yapacakları işin neticelerini defalarca anlattı. Ancak böyle bir imtihanda gerçekleri görebilmek ve anlatılandan ders çıkarabilmek de bir nasip işidir.
Rasulüllah'ın mübarek torunu İmam Hüseyin (a.s.) haklı davasından vazgeçmiyor ama savaşı başlatan taraf da olmak istemiyordu. Her zaman savunma pozisyonunda hareket etti. Hatta işin savaşa dönüşmeden neticelenmesi için de büyük mücadeleler verdi.
Özellikle yapılan son konuşmalara sinirlenen Ömer b. Sa'd daha fazla beklemeyerek yanındakilere, , "Şahit olun! İlk oku ben atıyorum" diyerek ilk oku çadırlara doğru fırlattı.
Ondan cesaret alan askerler de çadırlara ok atmaya başladılar. İmam Hüseyin (a.s.) ve ashabı artık cennetin kapılarının kendilerine aralandığını hissediyorlardı.
İmam Hüseyin (a.s.) Tasua gecesinde bahsettiği ölümü şimdi yine tarif ediyordu; "Ey yüce insanlar! …Allah'a and olsun ki, siz ile cennet ve cehennem arasında ancak ölüm köprüsü vardır. Bu köprü sizleri cennete, onları ise cehenneme götürür."
İmam Hüseyin'in (a.s.) az olan ashabının verdiği mücadele öyle görülmeye değerdi ki, "o ashaptan biri, on kişi, yirmi kişi öldürmeden öldürülmüyordu."
Savaşın iyice kızıştığı bir anda ok taarruzunun altında cesaretinden, ümidinden ve Cenab-ı Hakka olan güveninden zerre yitirmeyen İmam Hüseyin (a.s.) ashabına şöyle seslendi:
"Yahudiler, Allah'a evlat isnat ettiklerinde Allah'ın gazabı, onların hakkında şiddetli oldu. Hıristiyanlar da, Allah'ı üçün üçüncüsü kıldıklarında, Allah'ın gazabı, onların hakkında da şiddetli oldu.
Mecusiler (ateşe tapanlar) de Allah'ı bırakıp güneşe, aya taptıklarında yine Allah'ın gazabı, onların hakkında şiddetli oldu. Başka bir kavim de kendi peygamberlerinin torununu öldürmeye karar alıp, ittifak ettiklerinde Allah'ın gazabı, onların hakkında da şiddetli oldu.
Allah'a and olsun, bilin ki ben, kendi kanımla boyanıp Allah'la mülakat edinceye kadar, onların isteklerinin hiçbirine müspet cevap vermeyeceğim."
Ve son olarak şunları buyurdu: "Acaba feryadımıza yetişip bize yardımda bulunacak bir kimse yok mudur? Acaba Resulüllah (s.a.v.)'in haremini (Ehl-i Beyt'ini) savunacak bir kişi yok mudur?"
Bu konuşma ashap üzerinde büyük bir tesir yaptı. Kanlarını feda etmekten kaçınmayan bu erler, İmam'ın mübarek bedenine karşı kendilerini daha da iştiyakla siper etmeye başladılar.
Düşman saflarından ciddi kayıplar da verdiriyorlardı. Öyle ki, Ömer b. Sa'd'ın adamları, "tek tek savaşırsak onlar, bizi alt edecekler, onlara hep beraber saldırmalıyız," şeklinde karar aldılar.
Saldırılar o kadar yoğunlaşmıştı ki, savaş alanına çıkan her ashap, kısa bir süre sonra diğer kardeşlerinin gözleri önünde gülümseyerek şahadet şerbetini içiyordu. Başta kendisi olmak üzere kimsede üzüntü veya korku eseri kalmamıştı. Herkes en mutlu sona kanını, canını feda ederek kavuştuğunun farkındaydı.
"Selam olsun sana ey Resulüllah'ın (s.a.v.) torunu" diyerek, son kez selam veriyor, savaş meydanına girmek için izin istiyorlardı. İmam Hüseyin (a.s.), "Sana da selam olsun, biz de senin arkandan geliyoruz" şeklinde izin veriyordu.
Ve her izin verdiğinin ardından şu ayeti okuyordu: "Onlardan bazıları Allah ile yaptıkları ahide (Allah'ın yolunda şehit olmaya) sadakat gösterdiler, onlardan bazıları da beklemektedirler ve onlar ahitlerini hiçbir şeyle değiştirmediler."
"Ey Şebes b. Rib'i! Ey Haccar b. Ebcer! Ey Kays b.Eş'as! Ey Yezid b. Hâris! "Meyveler olgunlaştı, etraf yemyeşil kesildi. Gelip, seni bekleyen hazır bir ordunun başına geçeceksin" diye, bana yazanlar siz değil miydiniz?"
Kays b. Eş'as; "Ne dediğini anlayamıyoruz. Ama amcanın oğlunun egemenliğini kabul et" dedi.
Hüseyin (a.s.); "Hayır, Allah'a and olsun, size, elimi alçaklar gibi vermeyeceğim ve köleler gibi de kaçmayacağım. Ey Allah'ın kulları! Beni taşlamanıza karşı sizin de, benim de Rabbim olan Allah'a sığındım. Hesap gününe inanmayan, bütün büyüklük taslayan zorbalardan benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığınıyorum!
… Şeytan, sizi sarıp kuşatmıştır. Böylelikle de size, Yüce Allah'ın zikrini unutturmuştur. Allah, sizi ve dileğinizi helak etsin. Biz, Allah'tanız ve şüphesiz O'na dönücüleriz" dedikten sonra "Bunlar, inandıktan sonra kâfir olan kimselerdir. Bu zalim kavim, Allah'ın rahmetinden uzak olsun" buyurdu.
Bunun gibi İmam Hüseyin (a.s.) karşısında kanını dökmek için birbiri ile yarışan kalabalığa, yapacakları işin neticelerini defalarca anlattı. Ancak böyle bir imtihanda gerçekleri görebilmek ve anlatılandan ders çıkarabilmek de bir nasip işidir.
Rasulüllah'ın mübarek torunu İmam Hüseyin (a.s.) haklı davasından vazgeçmiyor ama savaşı başlatan taraf da olmak istemiyordu. Her zaman savunma pozisyonunda hareket etti. Hatta işin savaşa dönüşmeden neticelenmesi için de büyük mücadeleler verdi.
Özellikle yapılan son konuşmalara sinirlenen Ömer b. Sa'd daha fazla beklemeyerek yanındakilere, , "Şahit olun! İlk oku ben atıyorum" diyerek ilk oku çadırlara doğru fırlattı.
Ondan cesaret alan askerler de çadırlara ok atmaya başladılar. İmam Hüseyin (a.s.) ve ashabı artık cennetin kapılarının kendilerine aralandığını hissediyorlardı.
İmam Hüseyin (a.s.) Tasua gecesinde bahsettiği ölümü şimdi yine tarif ediyordu; "Ey yüce insanlar! …Allah'a and olsun ki, siz ile cennet ve cehennem arasında ancak ölüm köprüsü vardır. Bu köprü sizleri cennete, onları ise cehenneme götürür."
İmam Hüseyin'in (a.s.) az olan ashabının verdiği mücadele öyle görülmeye değerdi ki, "o ashaptan biri, on kişi, yirmi kişi öldürmeden öldürülmüyordu."
Savaşın iyice kızıştığı bir anda ok taarruzunun altında cesaretinden, ümidinden ve Cenab-ı Hakka olan güveninden zerre yitirmeyen İmam Hüseyin (a.s.) ashabına şöyle seslendi:
"Yahudiler, Allah'a evlat isnat ettiklerinde Allah'ın gazabı, onların hakkında şiddetli oldu. Hıristiyanlar da, Allah'ı üçün üçüncüsü kıldıklarında, Allah'ın gazabı, onların hakkında da şiddetli oldu.
Mecusiler (ateşe tapanlar) de Allah'ı bırakıp güneşe, aya taptıklarında yine Allah'ın gazabı, onların hakkında şiddetli oldu. Başka bir kavim de kendi peygamberlerinin torununu öldürmeye karar alıp, ittifak ettiklerinde Allah'ın gazabı, onların hakkında da şiddetli oldu.
Allah'a and olsun, bilin ki ben, kendi kanımla boyanıp Allah'la mülakat edinceye kadar, onların isteklerinin hiçbirine müspet cevap vermeyeceğim."
Ve son olarak şunları buyurdu: "Acaba feryadımıza yetişip bize yardımda bulunacak bir kimse yok mudur? Acaba Resulüllah (s.a.v.)'in haremini (Ehl-i Beyt'ini) savunacak bir kişi yok mudur?"
Bu konuşma ashap üzerinde büyük bir tesir yaptı. Kanlarını feda etmekten kaçınmayan bu erler, İmam'ın mübarek bedenine karşı kendilerini daha da iştiyakla siper etmeye başladılar.
Düşman saflarından ciddi kayıplar da verdiriyorlardı. Öyle ki, Ömer b. Sa'd'ın adamları, "tek tek savaşırsak onlar, bizi alt edecekler, onlara hep beraber saldırmalıyız," şeklinde karar aldılar.
Saldırılar o kadar yoğunlaşmıştı ki, savaş alanına çıkan her ashap, kısa bir süre sonra diğer kardeşlerinin gözleri önünde gülümseyerek şahadet şerbetini içiyordu. Başta kendisi olmak üzere kimsede üzüntü veya korku eseri kalmamıştı. Herkes en mutlu sona kanını, canını feda ederek kavuştuğunun farkındaydı.
"Selam olsun sana ey Resulüllah'ın (s.a.v.) torunu" diyerek, son kez selam veriyor, savaş meydanına girmek için izin istiyorlardı. İmam Hüseyin (a.s.), "Sana da selam olsun, biz de senin arkandan geliyoruz" şeklinde izin veriyordu.
Ve her izin verdiğinin ardından şu ayeti okuyordu: "Onlardan bazıları Allah ile yaptıkları ahide (Allah'ın yolunda şehit olmaya) sadakat gösterdiler, onlardan bazıları da beklemektedirler ve onlar ahitlerini hiçbir şeyle değiştirmediler."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.


















































































