İmam Hüseyin (a.s.)'ın kıyamını gerektiren etkenlerden üçüncüsü de "iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak/emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker" etkenidir. Diğer bir ifadeyle, şayet İmam Hüseyin (a.s.)'dan hiç biat istenmeseydi, Kûfe halkı da hiç İmam Hüseyin (a.s.)'a mektup yazıp Kûfe'ye davet etmeseydi bile, İmam Hüseyin (a.s.) İslam'daki en önemli toplumsal ilkelerden biri olan "iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırma" ilkesi gereği o dönemin yönetici kadrosuna karşı kıyam etmesi gerekirdi.
İsterseniz konuyu biraz daha açalım şöyle ki:
Muaviye İmam Hasan (a.s.) ile sulh yapıp hilafeti ele geçirdikten sonra, yirmi yıl boyunca yaptığı her iş İslam'a ters düşmekteydi. Çünkü Muaviye zalim ve despot birisiydi. (En azından Kûfeliler ve Ali taraftarları için böyleydi). Muaviye'nin zulüm ve haksızlıklarını herkes görmüş ve hala da görmektelerdi. Hilafeti süresince İslami hükümleri değiştirmiş, Müslümanların Beyt-ül malını (ortak bütçesini) zayi etmiş, saygın insanların kanını dökmüş, bunlar da yetmemiş gibi bir de kalkmış hilafeti saltanata dönüştürmüştü. Kendisinden sonra ise sanki başka bir Müslüman yokmuş gibi şarap içen, kumar oynayan, köpek ve maymunlarla oynayan oğlu Yezid'i veliaht olarak tayin etmişti. Öylesine birini zor ve hile ile yerine oturtmakla da en büyük günahı işlemişti.
İşte o dönemde birinin ortaya çıkıp bunun yaptıklarına itiraz etmesi gerekiyordu. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu: "Kim Allah'ın haramını helal eden, ahdini bozan, Resûlullah'ın sünnetine muhalefet eden, Allah'ın kulları arasında günah ve haksızlıkla davranan zalim bir yöneticiyi görür de amel ve sözüyle ona karşı çıkmazsa, bu durumda onu, o zalim yöneticiyi atacağı cehenneme atmak Allah'ın üzerine haktır. Haberiniz olsun, böyleleri şeytana itaati gerekli bilmişlerdir?" (Tarih-i Taberi, c.7, s.300).
Yani Resûlullah (s.a.v.)'in apaçık emri buydu: "Kim bu niteliklere sahip zalim bir yöneticiyi görür de hareket veya sözüyle o yöneticinin davranışlarına itiraz etmezse, öyle bir günah işlemiş olur ki, o sessiz kalan kimseyi de o zalim yöneticiyi çarptırdığı azaba çarptırmak Allah'ın üzerine bir hak olur."
Hadiste geçen bu vasıflara sahip emir sahibi kişi (yönetici) İmam Hasan (a.s.) döneminde yoktu. Yani Muaviye'de bu sıfatlar her ne kadar mevcutsa da bunları henüz fiiliyata dökmemişti. Muaviye siyaseti çok iyi bildiğinden ve Müslümanların hassasiyetlerini çok iyi kavradığından, zahirde İslam'ın hükümlerine riayet ediyordu. Fakat Yezid böyle değildi, hem genç ve bilgisiz ve hem de İslam'a saygısı yoktu. Müslümanların hassasiyetlerini de gözetmiyordu. Bundan dolayı Resûlullah (s.a.v.)'in buyurmuş olduğu o vasıflara haiz bir yöneticinin İmam Hasan (a.s.) döneminde değil de İmam Hüseyin (a.s.) döneminde bulunması İmam Hüseyin (a.s.)'a daha farklı bir mesuliyet yüklüyordu. Bu taraftan bakılınca, "İmam Hasan (a.s.)'ın barışı, İmam Hüseyin (a.s.)'ın kıyamına zemin hazırladı" sözünün ne kadar yerinde bir söz olduğu ortaya çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, İmam Hasan (a.s.)'ın Muaviye ile sulh/barış yapıp bir müddet kenara çekilmesi sonucu Emevilerin halka gizli olan mahiyetlerinin ortaya çıkması, İmam Hüseyin (as)'ın yaptığı kıyamın tarihi açıdan geçerli olmasının bir tür ön hazırlığı olmuştur.
Dolayısıyla, İmam Hüseyin (a.s.)'ın kıyamını meşru kılan üç etken İmam Hasan (a.s.) döneminde mevcut değildi. İmam Hüseyin (a.s.)'dan biat istiyorlardı, İmam Hasan (a.s.)'dan istemiyorlardı. Bu da kıyamı gerektiriyordu. Çünkü biatı isteyen yönetici Resûlullah'ın buyurduğu vasıflara sahip bir yöneticiydi ve ona biat değil kıyam/isyan gerekirdi.
İmam Hüseyin (a.s.) için Kûfe halkından binlerce davet vardı ve bu davetler de İmam için hücceti tamamlamıştı. Zira Kûfe halkı nihayet yirmi yıl sonra uyanmış, yirmi yılda Muaviye'yi tanıyabilmişti. Artık bunlar İmam Ali'yi, İmam Hasan'ı da tanımışlar ve kadir-kıymetini bilir olmuşlardı. İmam Hüseyin (a.s.)'ın adı geçince gözlerinden yaşlar akıyor ve tümü de ağlayarak İmam Hüseyin'in yolunu bekliyordu. Bu şartlar da, İmam için hücceti tamamlıyordu. Fakat İmam Hasan (a.s.) hakkında durum farklıydı. İmam Hasan (a.s.) döneminde onların İmam'a destek olmayacakları her taraftan belliydi.
Üçüncü mesele ise; hâkim gücün kötü davranışıydı. Yani Muaviye İmam Hasan (a.s.) döneminde İmam'ın ona karşı kıyam etmesini gerektirecek ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma hükmünü icra edecek bir zemin oluşturmuyordu. Önceden de işaret ettiğimiz gibi Muaviye siyaseti bilen birisiydi. Halkın nazarında, onların İslami hassasiyetlerini tahrik edecek davranışlardan mümkün olduğu derecede uzak duruyordu. Ama İmam Hüseyin (a.s.) dönemi böyle değildi ve Yezid daha farklı birisiydi.
İsterseniz konuyu biraz daha açalım şöyle ki:
Muaviye İmam Hasan (a.s.) ile sulh yapıp hilafeti ele geçirdikten sonra, yirmi yıl boyunca yaptığı her iş İslam'a ters düşmekteydi. Çünkü Muaviye zalim ve despot birisiydi. (En azından Kûfeliler ve Ali taraftarları için böyleydi). Muaviye'nin zulüm ve haksızlıklarını herkes görmüş ve hala da görmektelerdi. Hilafeti süresince İslami hükümleri değiştirmiş, Müslümanların Beyt-ül malını (ortak bütçesini) zayi etmiş, saygın insanların kanını dökmüş, bunlar da yetmemiş gibi bir de kalkmış hilafeti saltanata dönüştürmüştü. Kendisinden sonra ise sanki başka bir Müslüman yokmuş gibi şarap içen, kumar oynayan, köpek ve maymunlarla oynayan oğlu Yezid'i veliaht olarak tayin etmişti. Öylesine birini zor ve hile ile yerine oturtmakla da en büyük günahı işlemişti.
İşte o dönemde birinin ortaya çıkıp bunun yaptıklarına itiraz etmesi gerekiyordu. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu: "Kim Allah'ın haramını helal eden, ahdini bozan, Resûlullah'ın sünnetine muhalefet eden, Allah'ın kulları arasında günah ve haksızlıkla davranan zalim bir yöneticiyi görür de amel ve sözüyle ona karşı çıkmazsa, bu durumda onu, o zalim yöneticiyi atacağı cehenneme atmak Allah'ın üzerine haktır. Haberiniz olsun, böyleleri şeytana itaati gerekli bilmişlerdir?" (Tarih-i Taberi, c.7, s.300).
Yani Resûlullah (s.a.v.)'in apaçık emri buydu: "Kim bu niteliklere sahip zalim bir yöneticiyi görür de hareket veya sözüyle o yöneticinin davranışlarına itiraz etmezse, öyle bir günah işlemiş olur ki, o sessiz kalan kimseyi de o zalim yöneticiyi çarptırdığı azaba çarptırmak Allah'ın üzerine bir hak olur."
Hadiste geçen bu vasıflara sahip emir sahibi kişi (yönetici) İmam Hasan (a.s.) döneminde yoktu. Yani Muaviye'de bu sıfatlar her ne kadar mevcutsa da bunları henüz fiiliyata dökmemişti. Muaviye siyaseti çok iyi bildiğinden ve Müslümanların hassasiyetlerini çok iyi kavradığından, zahirde İslam'ın hükümlerine riayet ediyordu. Fakat Yezid böyle değildi, hem genç ve bilgisiz ve hem de İslam'a saygısı yoktu. Müslümanların hassasiyetlerini de gözetmiyordu. Bundan dolayı Resûlullah (s.a.v.)'in buyurmuş olduğu o vasıflara haiz bir yöneticinin İmam Hasan (a.s.) döneminde değil de İmam Hüseyin (a.s.) döneminde bulunması İmam Hüseyin (a.s.)'a daha farklı bir mesuliyet yüklüyordu. Bu taraftan bakılınca, "İmam Hasan (a.s.)'ın barışı, İmam Hüseyin (a.s.)'ın kıyamına zemin hazırladı" sözünün ne kadar yerinde bir söz olduğu ortaya çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, İmam Hasan (a.s.)'ın Muaviye ile sulh/barış yapıp bir müddet kenara çekilmesi sonucu Emevilerin halka gizli olan mahiyetlerinin ortaya çıkması, İmam Hüseyin (as)'ın yaptığı kıyamın tarihi açıdan geçerli olmasının bir tür ön hazırlığı olmuştur.
Dolayısıyla, İmam Hüseyin (a.s.)'ın kıyamını meşru kılan üç etken İmam Hasan (a.s.) döneminde mevcut değildi. İmam Hüseyin (a.s.)'dan biat istiyorlardı, İmam Hasan (a.s.)'dan istemiyorlardı. Bu da kıyamı gerektiriyordu. Çünkü biatı isteyen yönetici Resûlullah'ın buyurduğu vasıflara sahip bir yöneticiydi ve ona biat değil kıyam/isyan gerekirdi.
İmam Hüseyin (a.s.) için Kûfe halkından binlerce davet vardı ve bu davetler de İmam için hücceti tamamlamıştı. Zira Kûfe halkı nihayet yirmi yıl sonra uyanmış, yirmi yılda Muaviye'yi tanıyabilmişti. Artık bunlar İmam Ali'yi, İmam Hasan'ı da tanımışlar ve kadir-kıymetini bilir olmuşlardı. İmam Hüseyin (a.s.)'ın adı geçince gözlerinden yaşlar akıyor ve tümü de ağlayarak İmam Hüseyin'in yolunu bekliyordu. Bu şartlar da, İmam için hücceti tamamlıyordu. Fakat İmam Hasan (a.s.) hakkında durum farklıydı. İmam Hasan (a.s.) döneminde onların İmam'a destek olmayacakları her taraftan belliydi.
Üçüncü mesele ise; hâkim gücün kötü davranışıydı. Yani Muaviye İmam Hasan (a.s.) döneminde İmam'ın ona karşı kıyam etmesini gerektirecek ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma hükmünü icra edecek bir zemin oluşturmuyordu. Önceden de işaret ettiğimiz gibi Muaviye siyaseti bilen birisiydi. Halkın nazarında, onların İslami hassasiyetlerini tahrik edecek davranışlardan mümkün olduğu derecede uzak duruyordu. Ama İmam Hüseyin (a.s.) dönemi böyle değildi ve Yezid daha farklı birisiydi.
Hasan Kanaatlı / diğer yazıları
- Neden yazıyoruz / 16.01.2018
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017