İmam Kazım ile Harun Reşit arasında geçen bazı olaylar -3-
Muhammed b. Talha el-Ensarî anlatır: "Bir seferinde Mûsâ b. Ca'fer (a.s.), Hârun'un yanına getirildiğinde, İmam ile Hârun arasında şöyle bir konuşma geçti
02.01.2024 08:13:00
Hasan Parlak
Hasan Parlak





Muhammed b. Talha el-Ensarî anlatır: "Bir seferinde Mûsâ b. Ca'fer (a.s.), Hârun'un yanına getirildiğinde, İmam ile Hârun arasında şöyle bir konuşma geçti:
Hârun, 'Nedir bu dünya ve kimler içindir?' diye sordu.
İmam Kâzım (a.s.) şöyle buyurdu: 'Bu dünya bizim sevenlerimiz için huzur ve sükûnet kaynağı, başkaları içinse bir imtihandır.'
Hârun, 'O hâlde, onun sahibi nerede?' diye sordu.
İmam, 'O mâmur bir hâlde iken sahibinden alındı ve mâmur olduğunda sahibi onu ele alacaktır' dedi.
Hârun, 'Hani delillerin?' dedi.
İmam, 'Kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler, kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar (bulundukları durumdan) kopup ayrılacak değillerdir' âyetini okudu.
Hârun, 'Biz bu hâlde kâfir mi oluyoruz?' diye sordu.
İmam, 'Hayır, ancak Allah'ın âyette buyurduğu gibisin: Allah'ın bu nimetini inkârla değiştirenleri ve kavimlerini yıkım ve azap yurduna konduranları görmedin mi?' diye buyurdu."
Hârun Reşid, İmam'ı (a.s.) huzuruna çağırttı.
İmam Kâzım (a.s.), "Ceddim Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi ve âlihi) nakledilen, 'Takiyye olarak sultana itaat farzdır' hadisini duymasaydım kesinlikle onun yanına gitmezdim" buyurarak Harun'un yanına gitti.
Hârun, "Neden bizi görmeye gelmiyorsun?" diye sordu.
İmam (a.s.), "Hüküm sürdüğün toprakların büyüklüğü ve sende olan sevgisi buna engel oluyor" diye buyurdu.
Bunları duyan Hârun, pek çok hediye ile İmam Kâzım'ı uğurladı.
İmam Kâzım, verilen hediyeler ile ilgili olarak, "And olsun Allah'a eğer niyetim, neslimizi korumak için onların bekârlarını evlendirmek olmasaydı, kesinlikle o hediyeleri kabul etmezdim" buyurdu.
Halife Hârun Reşid Medine'ye gelişinde ilk olarak Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi ve âlihi) ziyarete gitti. Mübarek türbesine yaklaşıp, "Selâm olsun Sana ey Allah'ın Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), selâm olsun Sana ey amcaoğlu" dedi.
Bu şekilde selâmlayarak Peygamberin amcasının oğlu olmakla herkese üstün olduğunu vurgulamak istiyordu.
Diğer taraftan İmam Mûsâ (a.s.), Efendimizin mübarek türbesine yaklaşarak, "Selam olsun Sana ey Allah'ın Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), dedeciğim selâm olsun Sana" diyerek selâmladı.
İmam Kâzım'ın (a.s.) amacı Hârun Reşid'den üstün olduğunu halka hatırlatmaktı.
Hârun Reşid, İmam'ın bu şekilde selâmından çok rahatsız olmuş, rengi bir anda sararmıştır.
Me'mun'dan ise şu rivâyet edilmiştir: "Bir senesinde babam Hârun Reşid ile beraber hacca gittim. Medine'ye geldiğinde muhafızına şöyle dedi:
'Medine ve Mekke halkından Muhâcirler'in, Ensâr'ın ve Kureyş'in sâir boylarının çocukları ancak kendilerinin neseplerini söyledikten sonra yanıma girsinler.'
Bir adam halifenin yanına girmek istediği zaman, 'ben falan oğlu falanım' diyerek nesebini Hâşim'e veya Kureyş'e kadar sıralardı. Sonra da içeri girerdi.
Reşid de ona beş bin dinar veya daha aşağı miktar para verirdi.
Bu bağışlarda insanların şerefi ve atalarının hicreti gibi ölçülere göre verdiği para miktarı değişirdi.
Bir gün halifenin yanında iken, Fadl b. Rebi içeri girdi ve şöyle dedi:
'Ey mü'minlerin emiri! Bir adam kapıya gelmiş ve kendisinin Mûsâ b. Ca'fer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebû Tâlib olduğunu söylemekte.'
Halife, 'Kendinize hâkim olun' dedi.
Sonra kapıcıya, 'Ona izin ver' dedi. 'Alıp benim sergimin üzerine oturt.'
Baktım, yaşlı bir adam içeri girdi. Çok ibâdet etmekten bitkin düşmüştü. O kadar çok secde etmişti ki, alnı ve burnu nasır tutmuştu. Halife Reşid'i görünce üzerine bindiği eşekten indi. Reşid, 'Hayır vallahi, benim sergimin üzerine ineceksin' dedi.
Kapı muhafızı merkepten inmesini engelledi. Hepimiz ona saygı ve ihtiram ile baktık.
Muhafızlar ve komutanlar gözlerini ona dikmişlerdi. Merkepten indiğinde Reşid onu karşıladı. Yüzünü ve başını öptü.
Meclisin başköşesine oturttu, yanına da kendi oturdu. Onunla konuşmaya, ilgilenmeye başladı.
Sonra Reşid ayağa kalktı ve onu uğurladı. 'Ey Abdullah, ey Muhammed, ey İbrahim! Amcanızın ve efendinizin önünden gidip onu uğurlayın, merkebin başını tutun ve elbiselerini giymesine yardımcı olun' dedi."
Bu saygıyı gösteren Reşid, İmam'ın ayaklanmasından her ân endişe içindeydi. Bu sebeple diğer boylara verdiğinden çok daha az dinarı İmam'a layık görmekteydi.
Me'mun anlatıyor: "Babam Hârun Reşid, Medine'den ayrılacağı zaman, içinde iki yüz dinar olan bir kese istedi ve Fadl b. Rebi'ye, 'Al bunu Mûsâ b. Ca'fer'e götür' dedi.
Emîrü'l-mü'minîn, 'Elimiz dardadır. Bir süre sonra daha fazla ihsanı sana ulaştırırız' de, diye tembihledi.
Ayağa kalktım ve şöyle dedim: 'Ey mü'minlerin emiri! Muhacirler'in, Ensâr'ın ve Kureyş'in sâir boylarının çocuklarına, Hâşimoğulları'na, soyunu sopunu bilmediğin başka adamlara beş bin dinar veya daha az verdin. Buna karşılık Mûsâ b. Ca'fer'e başka kimselere vermediğin kadar az miktarı revâ gördün, bunun sebebi nedir?'
'Sus! Anası ölesice! Eğer ona bundan fazla miktarı verseydim, ondan emin olamazdım. Yarın karşıma sevenlerinden oluşan yüz bin kılıçlı adamla çıkmayacağını garanti edemezsin. Onun ve ailesinin yoksulluğu, benim ve sizin için ellerini ve gözlerini bizim makamımızı ele geçirmeye dikmelerinden daha iyidir' dedi." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Musa Kazım eserinden)
Hârun, 'Nedir bu dünya ve kimler içindir?' diye sordu.
İmam Kâzım (a.s.) şöyle buyurdu: 'Bu dünya bizim sevenlerimiz için huzur ve sükûnet kaynağı, başkaları içinse bir imtihandır.'
Hârun, 'O hâlde, onun sahibi nerede?' diye sordu.
İmam, 'O mâmur bir hâlde iken sahibinden alındı ve mâmur olduğunda sahibi onu ele alacaktır' dedi.
Hârun, 'Hani delillerin?' dedi.
İmam, 'Kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler, kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar (bulundukları durumdan) kopup ayrılacak değillerdir' âyetini okudu.
Hârun, 'Biz bu hâlde kâfir mi oluyoruz?' diye sordu.
İmam, 'Hayır, ancak Allah'ın âyette buyurduğu gibisin: Allah'ın bu nimetini inkârla değiştirenleri ve kavimlerini yıkım ve azap yurduna konduranları görmedin mi?' diye buyurdu."
Hârun Reşid, İmam'ı (a.s.) huzuruna çağırttı.
İmam Kâzım (a.s.), "Ceddim Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi ve âlihi) nakledilen, 'Takiyye olarak sultana itaat farzdır' hadisini duymasaydım kesinlikle onun yanına gitmezdim" buyurarak Harun'un yanına gitti.
Hârun, "Neden bizi görmeye gelmiyorsun?" diye sordu.
İmam (a.s.), "Hüküm sürdüğün toprakların büyüklüğü ve sende olan sevgisi buna engel oluyor" diye buyurdu.
Bunları duyan Hârun, pek çok hediye ile İmam Kâzım'ı uğurladı.
İmam Kâzım, verilen hediyeler ile ilgili olarak, "And olsun Allah'a eğer niyetim, neslimizi korumak için onların bekârlarını evlendirmek olmasaydı, kesinlikle o hediyeleri kabul etmezdim" buyurdu.
Halife Hârun Reşid Medine'ye gelişinde ilk olarak Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi ve âlihi) ziyarete gitti. Mübarek türbesine yaklaşıp, "Selâm olsun Sana ey Allah'ın Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), selâm olsun Sana ey amcaoğlu" dedi.
Bu şekilde selâmlayarak Peygamberin amcasının oğlu olmakla herkese üstün olduğunu vurgulamak istiyordu.
Diğer taraftan İmam Mûsâ (a.s.), Efendimizin mübarek türbesine yaklaşarak, "Selam olsun Sana ey Allah'ın Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), dedeciğim selâm olsun Sana" diyerek selâmladı.
İmam Kâzım'ın (a.s.) amacı Hârun Reşid'den üstün olduğunu halka hatırlatmaktı.
Hârun Reşid, İmam'ın bu şekilde selâmından çok rahatsız olmuş, rengi bir anda sararmıştır.
Me'mun'dan ise şu rivâyet edilmiştir: "Bir senesinde babam Hârun Reşid ile beraber hacca gittim. Medine'ye geldiğinde muhafızına şöyle dedi:
'Medine ve Mekke halkından Muhâcirler'in, Ensâr'ın ve Kureyş'in sâir boylarının çocukları ancak kendilerinin neseplerini söyledikten sonra yanıma girsinler.'
Bir adam halifenin yanına girmek istediği zaman, 'ben falan oğlu falanım' diyerek nesebini Hâşim'e veya Kureyş'e kadar sıralardı. Sonra da içeri girerdi.
Reşid de ona beş bin dinar veya daha aşağı miktar para verirdi.
Bu bağışlarda insanların şerefi ve atalarının hicreti gibi ölçülere göre verdiği para miktarı değişirdi.
Bir gün halifenin yanında iken, Fadl b. Rebi içeri girdi ve şöyle dedi:
'Ey mü'minlerin emiri! Bir adam kapıya gelmiş ve kendisinin Mûsâ b. Ca'fer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebû Tâlib olduğunu söylemekte.'
Halife, 'Kendinize hâkim olun' dedi.
Sonra kapıcıya, 'Ona izin ver' dedi. 'Alıp benim sergimin üzerine oturt.'
Baktım, yaşlı bir adam içeri girdi. Çok ibâdet etmekten bitkin düşmüştü. O kadar çok secde etmişti ki, alnı ve burnu nasır tutmuştu. Halife Reşid'i görünce üzerine bindiği eşekten indi. Reşid, 'Hayır vallahi, benim sergimin üzerine ineceksin' dedi.
Kapı muhafızı merkepten inmesini engelledi. Hepimiz ona saygı ve ihtiram ile baktık.
Muhafızlar ve komutanlar gözlerini ona dikmişlerdi. Merkepten indiğinde Reşid onu karşıladı. Yüzünü ve başını öptü.
Meclisin başköşesine oturttu, yanına da kendi oturdu. Onunla konuşmaya, ilgilenmeye başladı.
Sonra Reşid ayağa kalktı ve onu uğurladı. 'Ey Abdullah, ey Muhammed, ey İbrahim! Amcanızın ve efendinizin önünden gidip onu uğurlayın, merkebin başını tutun ve elbiselerini giymesine yardımcı olun' dedi."
Bu saygıyı gösteren Reşid, İmam'ın ayaklanmasından her ân endişe içindeydi. Bu sebeple diğer boylara verdiğinden çok daha az dinarı İmam'a layık görmekteydi.
Me'mun anlatıyor: "Babam Hârun Reşid, Medine'den ayrılacağı zaman, içinde iki yüz dinar olan bir kese istedi ve Fadl b. Rebi'ye, 'Al bunu Mûsâ b. Ca'fer'e götür' dedi.
Emîrü'l-mü'minîn, 'Elimiz dardadır. Bir süre sonra daha fazla ihsanı sana ulaştırırız' de, diye tembihledi.
Ayağa kalktım ve şöyle dedim: 'Ey mü'minlerin emiri! Muhacirler'in, Ensâr'ın ve Kureyş'in sâir boylarının çocuklarına, Hâşimoğulları'na, soyunu sopunu bilmediğin başka adamlara beş bin dinar veya daha az verdin. Buna karşılık Mûsâ b. Ca'fer'e başka kimselere vermediğin kadar az miktarı revâ gördün, bunun sebebi nedir?'
'Sus! Anası ölesice! Eğer ona bundan fazla miktarı verseydim, ondan emin olamazdım. Yarın karşıma sevenlerinden oluşan yüz bin kılıçlı adamla çıkmayacağını garanti edemezsin. Onun ve ailesinin yoksulluğu, benim ve sizin için ellerini ve gözlerini bizim makamımızı ele geçirmeye dikmelerinden daha iyidir' dedi." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Musa Kazım eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.