İnandıktan sonra, kulluğun reçetesi mesabesinde olan ibadete yönelmek zarurîdir. İbadetin de nihaî durağı veya en kâmil şekli zikirdir. Daha doğrusu; ibadetlerin özü, mayasıdır zikir. Resûlullah (sav): "Zikirle Allah arasında perde yoktur" buyurmaktadır.
Zikir, lügatte, anmak, hatırlamak, düşünmek, adı geçmek, hatırdan çıkarmamak, hatırlayıp icra etmek mânâlarına gelmektedir. Istılahta ise; insanı, Cenab-ı Hakk'ın (cc) kudret ve azametini düşünmeğe, düşündürmeğe sevketmek mânâlarını taşıdığı gibi, birçok yerde Kur'ân, namaz, oruç, hatta peygamberler anlamına da gelir. En yaygın olarak zikir; tekbir, tehlil, tesbih, salavât ve vird gibi dil ile Hakk'ı anmak olarak hususî mânâda kullanılmaktadır. Bütün bu mânâlar tahlil edildiğinde, zikirde iki türlü mânânın ağırlık kazandığı görülür: Unutulan şeyi hatırlamak, unutmamak için sürekli hatırda tutmak. Zikirde ulaşılmak istenen, birinci mânâ olup, ikincisi yardımcı unsurdur.
Prof. Dr. Haydar Baş