Şu İmralı tutanakları yerle yeksan oldu.
Bulana aşk olsun!
Haberi manşetten veren gazete bile internet sitesinden kaldırdı.
Aslında Habur rezaletinin çok ötesinde bir skandal patlak verdi.
Teröristbaşı Öcalan ile yapılan görüşmelerin tutanakları basına sızdı.
Bildiğiniz gibi bu tutanaklarda terörist başının BDP heyeti ve MİT görevlisi ile yaptığı görüşmelerin kaydı var.
Hem de ne ifadeler!
Öcalan tek başına Türkiye'ye anayasa yapıyor, rejim değiştiriyor, Erdoğan'ı başkan ilan ediyor vs.
Bu olay normal bir ülkede hükümet götürür.
***
Başbakan Erdoğan çok sinirli, tutanakları yayınlayan gazeteye veriyor, veriştiriyor. “Batsın böyle gazetecilik” diyor, “basın milli duruş sergilemeli” diyor.
“Her türlü milliyetçilik ayağımın altındadır” diyen birinin basından milli bir tavır beklemesi ilginç bir durum doğrusu.
Bu anlayışa göre devleti terörist başıyla müzakere masasına oturtmak milli bir tavır ama bu görüşmelerin içeriğini yayınlamak gayri millilik.
Öncelikle şunu söyleyelim, bu tutanaklar dünyanın her yerinde haberdir. Siz Erdoğan'ın “batsın böyle gazetecilik” demesine bakmayın.
***
Olayın bir de diğer ve asıl yüzü var.
Bu tutanaklar elbette haberdir ama bu ya bir danışıklı dövüş ise.
Bakın Bağımsız Türkiye Partisi genelbaşkanı Prof. Dr. Haydar Baş 7 Mart'taki köşesinde bu konuya dair neler söylüyor; “Bu durumun bir metin halinde basına verilmesinin tek manası, gelinen nokta konusunda nabız yoklamaktır.
40 bin evladımızın canına mal olan vatan savunması, bugün pazarlığa dönüşmüştür.
Basında dolaşan diyaloglar, Türk milletinin bu sürece bir tepkisinin olup olmadığının yoklamasıdır.
Bugün boyalı basın maalesef her konuda aynı misyonu yüklenmiştir.”
***
Bu arada İmralı'da terörist başıyla görüşen BDP heyeti soluğu Kandil'de aldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin milletvekilleri içerdeki terörist başından aldıkları mektubu dağdaki terörist başı Karayılan'a iletti.
Basına yansıyan fotoğrafı kafanızda bir canlandırın. Duvarda Öcalan resmi ve bir sözde bayrak.
Masanın bir ucunda Karayılan diğer ucunda da TBMM üyeleri.
Hani başbakanımız İmralı'ya gitmek isteyen BDP Eş başkanlarına “teröristle kucaklaşanı oraya göndermeyiz” demişti ya (sanki İmralı'daki barış güvercini) merak ediyorum bu tabloyu nasıl değerlendirecek.
***
Öcalan ile görüştükten sonra soluğu Kandil'de alan bu BDP heyeti adadan döner dönmez de “devletin elinde de tutsaklar var, PKK'nın elinde de” diyerek esir takası (!) çağrısı yapmıştı.
Kastettikleri KCK tutuklularının tahliye edilmesi buna karşılık 1 yıldan fazla bir süredir PKK'nın elinde olan kamu görevlilerinin serbest bırakılmasıydı.
İlk adımı hükümet attı.
Meclis'e sevk edilen 4. yargı paketiyle KCK tutukları büyük oranda tahliye edilecek.
Şimdi sıra geldi terör örgütüne.
PKK'nın elinde bulunan asker, kaymakam, polis gibi kamu görevlilerini bırakacağı açıklandı.
Tabi bu noktada sayın başbakanımızın bir ricası var.
Şöyle diyor Erdoğan; “İkinci bir Habur yaşamak istemiyoruz. Yani şu çözüm sürecine bir gölge düşmeden bu iş başarılsın istiyoruz.”
Erdoğan'ın sözleri böyle, yorumu size bırakıyorum.
Kaçırılan iki İsrail askeri için temas üstüne temas yapan bir hükümetin kendi vatandaşları için bir yıldan fazla bir süredir PKK'nın insafını beklemekten aşka bir şey yapmamasının yorumunu da size bırakıyorum.
***
Erdoğan demişken bir sözüne daha değinmeden geçemeyeceğim. Bildiğiniz gibi bir grup CHP milletvekili Şam'a giderek Suriye Devlet başkanı Beşar Esad ile görüştü.
Bu ziyarete ateş püsküren Erdoğan, “Bu ülkenin ana muhalefet partisi 3 tane miletvekilini acaba bu diktatörle, bu zalimle görüşmeye niçin gönderiyor? Oradan hangi neticeyi acaba elde ediyorlar?” diyor.
Şimdi ben aynı soruyu kendisine İmralı görüşmeleri konusunda soruyorum.
Ey Erdoğan, bu ülkenin 3 tane milletvekilini ve MİT'i bir bebek katiliyle, bir zalimle görüşmeye neden gönderiyorsunuz. Orada hangi neticeyi elde ediyorsunuz?
***
Sayın Erdoğan'ın bu süreçte yaptığı açıklamaları altalta korsanız başınız döner.
Birbiriyle taban tabana zıt, biri diğerini yalanlayan sözlerin aynı ağızdan çıktığına inanamazsınız.
“Görüştüğümüzü ispat etmeyen şerefsizdir,
Hükümet görüşmedi devlet görüştü,
Devletin başı hükümet,
MİT Müsteşarını İmralı'ya ben gönderdim,
Terörle mücadele uzantılarıyla müzakere ederiz,
Teröristle masaya oturmayız” vs.
***
Şimdi böyle bir başbakandan sağlıklı bir tavır beklemek ne kadar doğru takdirlerinize bırakıyorum.
Burada şu İmralı tutanaklarını içeriğine dair ne kendilerinden ne de kurmaylarından herhangi bir yalanlama duymadık.
Varsa yoksa basına kim sızdırdı. Yahu bunun ne önemi var!
Siz terörist başının söyledikleri doğru mu, değil mi ona cevap verseniz ya!
Bulana aşk olsun!
Haberi manşetten veren gazete bile internet sitesinden kaldırdı.
Aslında Habur rezaletinin çok ötesinde bir skandal patlak verdi.
Teröristbaşı Öcalan ile yapılan görüşmelerin tutanakları basına sızdı.
Bildiğiniz gibi bu tutanaklarda terörist başının BDP heyeti ve MİT görevlisi ile yaptığı görüşmelerin kaydı var.
Hem de ne ifadeler!
Öcalan tek başına Türkiye'ye anayasa yapıyor, rejim değiştiriyor, Erdoğan'ı başkan ilan ediyor vs.
Bu olay normal bir ülkede hükümet götürür.
***
Başbakan Erdoğan çok sinirli, tutanakları yayınlayan gazeteye veriyor, veriştiriyor. “Batsın böyle gazetecilik” diyor, “basın milli duruş sergilemeli” diyor.
“Her türlü milliyetçilik ayağımın altındadır” diyen birinin basından milli bir tavır beklemesi ilginç bir durum doğrusu.
Bu anlayışa göre devleti terörist başıyla müzakere masasına oturtmak milli bir tavır ama bu görüşmelerin içeriğini yayınlamak gayri millilik.
Öncelikle şunu söyleyelim, bu tutanaklar dünyanın her yerinde haberdir. Siz Erdoğan'ın “batsın böyle gazetecilik” demesine bakmayın.
***
Olayın bir de diğer ve asıl yüzü var.
Bu tutanaklar elbette haberdir ama bu ya bir danışıklı dövüş ise.
Bakın Bağımsız Türkiye Partisi genelbaşkanı Prof. Dr. Haydar Baş 7 Mart'taki köşesinde bu konuya dair neler söylüyor; “Bu durumun bir metin halinde basına verilmesinin tek manası, gelinen nokta konusunda nabız yoklamaktır.
40 bin evladımızın canına mal olan vatan savunması, bugün pazarlığa dönüşmüştür.
Basında dolaşan diyaloglar, Türk milletinin bu sürece bir tepkisinin olup olmadığının yoklamasıdır.
Bugün boyalı basın maalesef her konuda aynı misyonu yüklenmiştir.”
***
Bu arada İmralı'da terörist başıyla görüşen BDP heyeti soluğu Kandil'de aldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin milletvekilleri içerdeki terörist başından aldıkları mektubu dağdaki terörist başı Karayılan'a iletti.
Basına yansıyan fotoğrafı kafanızda bir canlandırın. Duvarda Öcalan resmi ve bir sözde bayrak.
Masanın bir ucunda Karayılan diğer ucunda da TBMM üyeleri.
Hani başbakanımız İmralı'ya gitmek isteyen BDP Eş başkanlarına “teröristle kucaklaşanı oraya göndermeyiz” demişti ya (sanki İmralı'daki barış güvercini) merak ediyorum bu tabloyu nasıl değerlendirecek.
***
Öcalan ile görüştükten sonra soluğu Kandil'de alan bu BDP heyeti adadan döner dönmez de “devletin elinde de tutsaklar var, PKK'nın elinde de” diyerek esir takası (!) çağrısı yapmıştı.
Kastettikleri KCK tutuklularının tahliye edilmesi buna karşılık 1 yıldan fazla bir süredir PKK'nın elinde olan kamu görevlilerinin serbest bırakılmasıydı.
İlk adımı hükümet attı.
Meclis'e sevk edilen 4. yargı paketiyle KCK tutukları büyük oranda tahliye edilecek.
Şimdi sıra geldi terör örgütüne.
PKK'nın elinde bulunan asker, kaymakam, polis gibi kamu görevlilerini bırakacağı açıklandı.
Tabi bu noktada sayın başbakanımızın bir ricası var.
Şöyle diyor Erdoğan; “İkinci bir Habur yaşamak istemiyoruz. Yani şu çözüm sürecine bir gölge düşmeden bu iş başarılsın istiyoruz.”
Erdoğan'ın sözleri böyle, yorumu size bırakıyorum.
Kaçırılan iki İsrail askeri için temas üstüne temas yapan bir hükümetin kendi vatandaşları için bir yıldan fazla bir süredir PKK'nın insafını beklemekten aşka bir şey yapmamasının yorumunu da size bırakıyorum.
***
Erdoğan demişken bir sözüne daha değinmeden geçemeyeceğim. Bildiğiniz gibi bir grup CHP milletvekili Şam'a giderek Suriye Devlet başkanı Beşar Esad ile görüştü.
Bu ziyarete ateş püsküren Erdoğan, “Bu ülkenin ana muhalefet partisi 3 tane miletvekilini acaba bu diktatörle, bu zalimle görüşmeye niçin gönderiyor? Oradan hangi neticeyi acaba elde ediyorlar?” diyor.
Şimdi ben aynı soruyu kendisine İmralı görüşmeleri konusunda soruyorum.
Ey Erdoğan, bu ülkenin 3 tane milletvekilini ve MİT'i bir bebek katiliyle, bir zalimle görüşmeye neden gönderiyorsunuz. Orada hangi neticeyi elde ediyorsunuz?
***
Sayın Erdoğan'ın bu süreçte yaptığı açıklamaları altalta korsanız başınız döner.
Birbiriyle taban tabana zıt, biri diğerini yalanlayan sözlerin aynı ağızdan çıktığına inanamazsınız.
“Görüştüğümüzü ispat etmeyen şerefsizdir,
Hükümet görüşmedi devlet görüştü,
Devletin başı hükümet,
MİT Müsteşarını İmralı'ya ben gönderdim,
Terörle mücadele uzantılarıyla müzakere ederiz,
Teröristle masaya oturmayız” vs.
***
Şimdi böyle bir başbakandan sağlıklı bir tavır beklemek ne kadar doğru takdirlerinize bırakıyorum.
Burada şu İmralı tutanaklarını içeriğine dair ne kendilerinden ne de kurmaylarından herhangi bir yalanlama duymadık.
Varsa yoksa basına kim sızdırdı. Yahu bunun ne önemi var!
Siz terörist başının söyledikleri doğru mu, değil mi ona cevap verseniz ya!
Bayram Coşkun / diğer yazıları
- Rest çekerken verilen tavizlerin söylenmesi / 26.09.2022
- ABD ve AB açlıktan kırılıyor! / 23.09.2022
- Kandırıldık / 19.09.2022
- Gariban Türk’e Survivor gibi memleket / 16.09.2022
- Klasik AKP dış politikası / 12.09.2022
- Akıl tutulması / 05.09.2022
- İslam dünyası! / 18.05.2021
- İftar / 07.05.2021
- Çöküş / 03.05.2021
- Tam kapanma dediysek, mesela yani / 30.04.2021
- ABD ve AB açlıktan kırılıyor! / 23.09.2022
- Kandırıldık / 19.09.2022
- Gariban Türk’e Survivor gibi memleket / 16.09.2022
- Klasik AKP dış politikası / 12.09.2022
- Akıl tutulması / 05.09.2022
- İslam dünyası! / 18.05.2021
- İftar / 07.05.2021
- Çöküş / 03.05.2021
- Tam kapanma dediysek, mesela yani / 30.04.2021