Tarihte vuku bulmuş olayları, tarihi şahsiyetleri dünde kalmış deyip tarihin tozlu sayfalarına bırakmak çok doğru değildir. Çünkü tarihte yaşanmış sıcak veya soğuk herhangi bir hadise sonuçları itibarı ile bugünü, yarını hala daha bir şekilde etkiliyorsa olayları doğru anlamak zorundayız.
Tarihte yaşanılan olaylar bugünün insanının canını acıtıyorsa, bugünün insanını, toplumunu hala üşütüyorsa, canını yakıyorsa, ağlatıyorsa veya ısıtıyorsa, iyileştiriyorsa, güzelleştiriyorsa, mutlu edip güldürüyorsa, umut ve cesaret kazandırıyorsa, bugün bize her yönüyle bir şekilde tesir eden bu tarihi vakaları doğru bir şekilde, hakkaniyet içinde, çok iyi, vicdani, adil okumalar yaparak insanların gerçekleri öğrenmesini sağlamalıyız.
Daha sağlam bir gelecek ve daha sağlam bir nesil inşa etmek istiyorsak, bunu yapmak zorundayız. Tarihi olaylardan doğru okumaları yapmasak, doğru dersleri çıkaramayız. Bunun sonucu olarak da tarihten ibret alınmadığı için tarih sürekli tekerrür eder.
Çünkü biz bir Müslüman olarak şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor; inancımız gereği, zulme rıza göstermek zulümdür. Aynı şekilde küfre rıza göstermek de küfürdür. Şimdi hangi meseleyi ele alırsak alalım tavrımızı ve tarafımızı bu ölçülere göre belirleyeceğiz. Hiçbir Müslüman fasıktan, nifaktan yana olabilir mi? Zalime en ufak meyil gösterebilir mi? Bizim dinimizin en büyük özelliklerinden biri akla kıymet vermesinden gelir. Resulü Ekrem bu duruma şöyle dikkat çekmiştir: "Bu din akıl dinidir, aklı olmayanın dini de yoktur."
Aklımız varsa sorumluyuz, sorumlu olan da imanı gereği Resulü Ekrem'in bize getirdiği ölçülere göre düşünmek, yaşamak, davranmak hadiseleri doğru okumak mecburiyetindedir.
Bu ölçüleri kaybettiğimiz zaman her şey birbirine karışıyor. Kim iyi, kim kötü, ne doğru, ne yanlış, güzel ne, çirkin ne, tabiri caizse, insan ölçüsüz olunca en hafifinden sapla samanı birbirine karıştırıyor, kaş yapayım derken göz çıkarıyor. Öyle ki belki de bu ölçüsüzlük bizi hem bu dünyamızda hem de ahiretimizde durağımızın ateşin kucağı olmasına sebep olacaktır.
Şunu iyi bilmek lazımdır ki zalime muavenet (yardım) mazluma ihanettir.
Karşımıza çıkan bütün meseleleri ele alırken imanımızdan beslenen aklımızı ve vicdanımızı hakem kılarsak, kararlarımızda isabet etme oranımız çok daha yüksek olacaktır.
Çeşitli ortamlarda yapılan konuşmalarda Ehl-i Beyt'ten bahsederken şu itirazla karşılaşıyoruz: "Hocam neden Ehl-i Beyt'ten bahsederken, Hamseyi Ali Aba mensuplarına hazret diyorsunuz da Muaviye'ye hazret demiyorsunuz?"
Şimdi yukarıda ifade etmeye çalıştığımız akıl ve vicdanımızı mihenk taşı yapalım ve sorulan bu soruyu cevaplayıp, değerlendirmeye çalışalım. Biz de soru sorarak başlayalım;
Hz. Ali kim?
Muaviye kim?
İmam Ali'yi anlatmak elbette bizim boyumuzu aşar, ancak onun maneviyatına sığınarak, şefaatini talep ederek, Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın "Ehl-i Beyt Külliyatı"nın dev eseri olan "İmam Ali" eserinin gölgesine sığınarak gücümüz nispetinde anlatmaya çalışalım.
Hz. Ali kim?
Dünyaya teşrif ettiği yer Beytullah, Kâbe'nin içidir. Hiçbir insana bu şeref nasip olmamıştır. Peygamber Efendimizin de amcasının oğludur.
İnsanlığı cahiliyenin karanlığından aydınlığa çıkaran, beşeriyeti içine düştüğü zulüm bataklığından nurlu aydınlığa çıkaran, âlemlere rahmet olarak gönderilen, Hira Dağı'nda aldığı vazifesi gereği tek başına kelime-i tevhit davasının mücadelesini başlatan, Hatemül Enbiya'nın, Hz. Muhammed'in kucağında büyüyen kişidir Hz. Ali.
Hz. Hatice'den sonra ilk İslam olan, Resulü Ekrem'in arkasında Hz. Hatice ile beraber ilk namaz kılan kişidir Hz. Ali.
Büyük Peygambere hazırlanan suikastte Resulü Ekrem'in hicret edeceği zaman düşmanları yanıltmak için ölümü göze alarak Resulullah adına o yatağa giren ve hiçbir şey yokmuş gibi tam teslimiyetle aşk ile uyuyan kişidir Hz. Ali.
(Devam edecek)
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025



















































































