Kuvay-ı Milliye kadrosu, Cuma günü akşamı Uludağ'ın eteğindeydi. Bini aşkın Bursalı saygıdeğer sanayici ve işadamı dostlarımızla, Prof. Dr. Haydar Baş beyin uzun zamandan beri yazılarında, televizyon programlarında ve mitinglerde Türkiye'miz için sunduğu ekonomik, siyasal, sosyal ve sair alanlardaki "çözüm önerileri"nin bir kısmı üzerinde hasbihal ettik.
İşadamlarımız, Haydar Beyden gayri kimsenin ülke ile ilgili bir projesi yok ki, diyor. Ve ekliyor; Hepsi AB'yi sayıklıyor, hepsi IMF'yi sayıklıyor, hepsi global güçlerin faizli yardımlarından dem vuruyor. Bu işin sonu nereye varacak diye soran yok. Eskiden bu "Batı kulüpleri"ne karşı görünenler ve onların suyunun suyu yeniyetmeler de şimdi AB ve IMF aşkıyla tutuşuyor. Halbuki, artık sağır sultan bile duydu ki, Türkiye'yi bu iflasa sürükleyen onlar ve içerideki işbirlikçileri.
Diğer yörelerimizdeki sanayici ve işadamlarımız gibi Bursalı işadamlarımız da, Haydar Baş Beyin, içinde kıvrandığımız kronik enflasyon konusunda iki-ikibuçuk seneden beri ortaya koyduğu teşhisi ve çözüme dönük reel yaklaşımı çok önemli buluyor. O'nun, "maliyet enflasyonu" ile "talep enflasyonu"nun çok farklı hastalıklar olduğu, dolayısıyla da bunlara ilişkin tedbir ve tedavilerin de farklı olacağı; ülkemizdeki enflasyonun talep enflasyonu değil maliyet enflasyonu olmasına karşın yetkililerce alınan tedbirlerin talebe yönelik olduğu; dolayısıyla tedbirlerin ve paketlerin "gölgesini yakalamaya çalışan zavallının hali" gibi hep fiyasko ile neticelendiği tespiti işadamlarımızın zihninde son derece önemli bir yer etti.
Haydar Baş Beyin hem talepten hem de maliyetten kaynaklanan enflasyon türlerine karşı nasıl tedbirler alınması gerektiği konusundan yazılarında ve konuşmalarında sunduğu farklı ve somut çözümler, gördük ki, işadamlarımızın umudu oldu, yüzlerini güldürdü. İşte milli ekonomi bu, dedi insanlarımız.
Çünkü piyasada üretme sıkıntısı yok, fabrika sıkıntısı yok, emek sıkıntısı yok. En ciddi ve en önemli engel, değirmenlerin çarkını döndüren suların siyasilerce kesilmesi, yani sermayenin borsa ve bankalar aracılığıyla piyasalardan çekilmesi, dolayısıyla üretimin stop etmesidir. Sermayenin içten ve dıştan hortumlanması boyutu ise ayrıca tartışılması gereken tam bir facia.
Bu süreçte devreye giren "IMF'nin taşıma suyu" ile güya değirmenlerin döndürüleceği hayaliyle milletin oyalanmasıdır, bugün yapılan ve piyasaları kasıp kavuran. Ve tabii, IMF'nin dayatmalarıyla şekerde, tütünde ve sair tarım ürünlerinde üretimin kısıtlanmasını öngören kanunların çıkartılması da işin cabası. Hem borcumuz bini aştı, hem de üretimi kısıtlayacak kanunlar çıkartıyoruz; bunu da anlamak mümkün değil. Sahi, hiç düşündünüz mü; millet olarak onu, bunu üretmezsek borçlarımızı ne ile ödeyeceğiz? Böyle çare mi olur?
Sosyal demokratmış, liberalmış, milliyetçi görünmüş, muhafazakâr takılmış, yeniyetme solcu-liberalmış farketmez, ister gönüllü, ister rehin global güçlere kilitlenmiş beyinlerin ülkeyi getirebilecekleri tek adres iflas üstüne iflastır.
İşadamlarımız bu bakımdan son günlerde siyasi gelişmelere iki önemli perspektiften hassasiyetle bakıyor. Bunlardan biri, eski-yeni fark etmez kim, milli duruş sahibi? Diğeri de, kimin boynunda AB, IMF veya bir başka yabancı lobinin tasması asılı?
Önümüzdeki günlerin siyasetinde millet, asıl seçiciliğini bu kriterlerle gösterecek. Sermayesi olmasa da milletin hamiyeti, mandacılığın hiçbir türüne rıza göstermiyor. Bu sebeple Prof. Dr. Haydar Baş beyi dinledikçe şevkleniyor, umutlanıyor, kendisini, kadrosunu ve söylemlerini bağrına basıyor.
İşadamlarımız, Haydar Beyden gayri kimsenin ülke ile ilgili bir projesi yok ki, diyor. Ve ekliyor; Hepsi AB'yi sayıklıyor, hepsi IMF'yi sayıklıyor, hepsi global güçlerin faizli yardımlarından dem vuruyor. Bu işin sonu nereye varacak diye soran yok. Eskiden bu "Batı kulüpleri"ne karşı görünenler ve onların suyunun suyu yeniyetmeler de şimdi AB ve IMF aşkıyla tutuşuyor. Halbuki, artık sağır sultan bile duydu ki, Türkiye'yi bu iflasa sürükleyen onlar ve içerideki işbirlikçileri.
Diğer yörelerimizdeki sanayici ve işadamlarımız gibi Bursalı işadamlarımız da, Haydar Baş Beyin, içinde kıvrandığımız kronik enflasyon konusunda iki-ikibuçuk seneden beri ortaya koyduğu teşhisi ve çözüme dönük reel yaklaşımı çok önemli buluyor. O'nun, "maliyet enflasyonu" ile "talep enflasyonu"nun çok farklı hastalıklar olduğu, dolayısıyla da bunlara ilişkin tedbir ve tedavilerin de farklı olacağı; ülkemizdeki enflasyonun talep enflasyonu değil maliyet enflasyonu olmasına karşın yetkililerce alınan tedbirlerin talebe yönelik olduğu; dolayısıyla tedbirlerin ve paketlerin "gölgesini yakalamaya çalışan zavallının hali" gibi hep fiyasko ile neticelendiği tespiti işadamlarımızın zihninde son derece önemli bir yer etti.
Haydar Baş Beyin hem talepten hem de maliyetten kaynaklanan enflasyon türlerine karşı nasıl tedbirler alınması gerektiği konusundan yazılarında ve konuşmalarında sunduğu farklı ve somut çözümler, gördük ki, işadamlarımızın umudu oldu, yüzlerini güldürdü. İşte milli ekonomi bu, dedi insanlarımız.
Çünkü piyasada üretme sıkıntısı yok, fabrika sıkıntısı yok, emek sıkıntısı yok. En ciddi ve en önemli engel, değirmenlerin çarkını döndüren suların siyasilerce kesilmesi, yani sermayenin borsa ve bankalar aracılığıyla piyasalardan çekilmesi, dolayısıyla üretimin stop etmesidir. Sermayenin içten ve dıştan hortumlanması boyutu ise ayrıca tartışılması gereken tam bir facia.
Bu süreçte devreye giren "IMF'nin taşıma suyu" ile güya değirmenlerin döndürüleceği hayaliyle milletin oyalanmasıdır, bugün yapılan ve piyasaları kasıp kavuran. Ve tabii, IMF'nin dayatmalarıyla şekerde, tütünde ve sair tarım ürünlerinde üretimin kısıtlanmasını öngören kanunların çıkartılması da işin cabası. Hem borcumuz bini aştı, hem de üretimi kısıtlayacak kanunlar çıkartıyoruz; bunu da anlamak mümkün değil. Sahi, hiç düşündünüz mü; millet olarak onu, bunu üretmezsek borçlarımızı ne ile ödeyeceğiz? Böyle çare mi olur?
Sosyal demokratmış, liberalmış, milliyetçi görünmüş, muhafazakâr takılmış, yeniyetme solcu-liberalmış farketmez, ister gönüllü, ister rehin global güçlere kilitlenmiş beyinlerin ülkeyi getirebilecekleri tek adres iflas üstüne iflastır.
İşadamlarımız bu bakımdan son günlerde siyasi gelişmelere iki önemli perspektiften hassasiyetle bakıyor. Bunlardan biri, eski-yeni fark etmez kim, milli duruş sahibi? Diğeri de, kimin boynunda AB, IMF veya bir başka yabancı lobinin tasması asılı?
Önümüzdeki günlerin siyasetinde millet, asıl seçiciliğini bu kriterlerle gösterecek. Sermayesi olmasa da milletin hamiyeti, mandacılığın hiçbir türüne rıza göstermiyor. Bu sebeple Prof. Dr. Haydar Baş beyi dinledikçe şevkleniyor, umutlanıyor, kendisini, kadrosunu ve söylemlerini bağrına basıyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019