İslâm ülkeleri siyasi, askeri, ekonomik ve idari birçok sorunla karşı karşıyadır. Bu sorunlar elbette önemlidir ve mutlaka bir çözüme kavuşturulması gereken sorunlardır. Ancak İslâm ülkelerinin temel sorunu, bunlardan öte bağımsızlıktır. İslâm ülkeleri siyasi olarak bağımsızdır. Ama ne var ki, bu bağımsızlık sadece lâfta kalmaktadır. Çünkü ekonomik bağımsızlık olmadan, siyasi bağımsızlık pek bir anlam ifade etmemektedir. Peki, ekonomik bağımsızlık nasıl sağlanır? Tabii ki, bunun belli şartları vardır. En önemli şart, ekonomik alanda kendi kendine yeterli olmaktır. Dahası, dünya ekonomisini etkileyecek düzeyde üretim yapmaktır. Bunu gerçekleştirebilecek devletin, haliyle büyük olması gerekmektedir. İslâm ülkeleri, ancak birleştikleri takdirde böyle bir gücü elde edebilirler. Aksi halde, her birinin tek başına ekonomik bağımsızlığı söz konusu olamaz. Bir başka deyişle, İslâm ülkeleri ekonomik birlik kurmadan, tam bağımsız olamazlar. Ne yazık ki, İslâm ülkelerinde böyle bir irade gözükmemekte, tam tersine bütünleşmek yerine bölünme senaryoları konuşulmaktadır. Öyle ki, İslâm toplumları içerisinde bazı gruplar bölünmeyi, bağımsız olmak zannediyor ve bölünmek için terör dâhil her yönteme başvuruyorlar. Osmanlı'dan ayrılıp devlet kuranlar, Osmanlı dönemindeki kadar bağımsız olabilmişler mi? Hayır, olamamışlar, bu gidişle de asla olamayacaklardır. Bilinen bir geçektir ki, birlikten kuvvet doğar. O halde ayrılmak için uğraşanlar, zayıflığı kabullenmektedirler. Toplum olarak zayıf kalmak da ezilmek, sömürülmek ve köleleşmek demektir.Gerçekte ise İslâm ülkelerinin kuvvetli olması bir zorunluluktur. Değilse, esaretten, kan ve gözyaşından kurtulmak imkânsızdır. İslâm ülkelerinin birliği için başı çekmesi gereken Türkiye, hâlâ AB hayalleri görmektedir. Huntington'a göre AB, Avrupa kültür ve Batı Hıristiyanlığını paylaşan toplumların birliğidir. Daha açık ifadeyle AB, bir Hıristiyan birliğidir. Ayrıca Huntington, "ekonomik bütünleşmenin ön şartının kültür ortaklığı olduğunu" söyler. AB ile kültür ortaklığımız olmadığına göre, ekonomik bütünleşme gayretlerimizin hüsranla sonuçlanması kaçınılmazdır. Türkiye'yi idare edenler, aynı kültürü paylaşmayan bireylerin bir şirket bile kuramadığını görmezden gelerek, AB ile bütünleşmek için akıl almaz tavizleri vermektedirler. Batılılar, İslâm ülkelerinin temel sorununun demokrasi olduğunu sürekli söylüyor ve hatta demokrasi ihracına kalkıyorlar. Bu, külliyen yalan ve büyük bir oyundur. Amaç, demokrasi aldatmacasıyla, İslâm ülkelerini daha bağımlı hale getirmektir. Aslında Batılıların demokrasi, insan hakları, özgürlük ve liberalizm kavramları, içi boş tuzak kavramlardır. Batılılar, Afganistan ve Irak'ı, demokrasi ihraç etme bahanesiyle yakıp yıkmış ve işgal etmişlerdir. Buna itirazlar yükselince, şimdi şöyle diyorlar: "Demokrasiden önce liberalizm ihraç edilmeli, liberalizm demokrasiyi beraberinde getirir." Görülen o ki, Batılılar, siyasi rejimden ziyade ekonomik rejimlere ilgilendirmektir. Bir ülkede sömürüye açık, bağımsızlığa kapalı ekonomik bir rejim varsa, siyasi rejimi ne olursa olsun, o ülkeyi desteklerler. Her türlü işbirliğine k
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018