İslam’a ters akımlar: Mutezile, Mürcie, Gulat
Mutezile düşüncesi mutlak olarak hadislere dayanmayı reddeden bir zihniyet olarak ortaya çıktı. Hadis ehline karşı yoğun bir saldırı başlattılar
10.11.2023 08:29:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Mutezile düşüncesi mutlak olarak hadislere dayanmayı reddeden bir zihniyet olarak ortaya çıktı. Hadis ehline karşı yoğun bir saldırı başlattılar.
Mutezile düşüncesinin temel esprisi, İslam inancını aklî tefekkür zeminine oturtmak ve akılla nassın çatıştığı anda nassı aklın istekleri doğrultusunda tevil etmektir. Bu düşünceye göre imanla birlikte büyük günahlar insana zarar vermez.
Bazı tarihî kaynaklar hadis ve tefsir alanındaki tahriflerden sonra bazı grupların büyük günah işleyen kimselerin durumu ile ilgili aşırı bir tutum içine girdiklerini, öte yandan, büyüyen İslam toplumunun ihtiyaçlarına cevap verme konusunda yetersiz kalan mevcut düşünce sisteminin Mutezile akımının doğmasına yol açtığını yazarlar.
O dönemde Mutezile, sırtını siyasî iktidara dayamış, bir mânâda onlara hizmet ediyordu.
Mesela, hilafetin daha iyi olan biri varken ondan aşağı olan birine verilebileceğini dile getiriyorlardı, ki böylece Emevi ve Abbasiler'in iktidarına meşruiyet kazandırmış ve onlara hizmet etmiş oluyorlardı.
Ahmed Emin şöyle diyor:
"Mutezile'nin bazı şahsiyetleri eleştirme hususunda ileri gitmesi bir bakıma Emevi iktidarını desteklemek, pekiştirmek anlamına geliyordu. Çünkü hasımları eleştirmek, onları analiz masasına yatırmak, aleyhlerinde veya lehlerinde karar vermek için aklın hakemliğine başvurmak, en azından kitleler nezdinde yaygın bir kanaat olan Ali'nin (a.s.) kudsiyetini ortadan kaldırma işlevini görüyordu."
Bu sebeple, Mutezile mezhebi Emeviler'den sınırsız bir destek ve himaye gördü. Mutezile mensupları, Emeviler'in yıkılmasından sonra Abbasiler'e katıldılar. Ve Abbasilerin resmî mezhebi haline geldiler.
Halife Mansur, Mutezile mezhebinin ileri gelenlerinden biri olan Amr b. Ubeyd'e büyük saygı gösteriyordu. Başta Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855) olmak üzere, resmî düşünceye karşı çıkan pek çok İslam âlimi, bu tutumlarından dolayı mahkûm edilip işkenceye mâruz kaldılar.
Hadislerin Hz. Peygamberin (s.a.v.) emaneti olduğu düşünüldüğünde, hadisleri reddetmek, Hz. Peygamberi ve O'nun gerçek vârisleri olan Ehl-i Beyt'i reddetmektir.
İmam Bâkır (a.s.), kurduğu Ehl-i Beyt Mektebi ile bunlara karşı ciddi bir mücadele vermiştir.
GULAT
Tarihçilere göre o dönemde topluma en zarar veren akım Gulat'tı. Gulat düşüncesinin mensupları şuna inanıyorlardı:
"Ruhânî bir varlığın cismânî bir bedenle zuhur etmesi hiçbir akıl sahibinin inkâr etmediği bir gerçektir.
Hayır, yönünde Cebrail'in bazı şahısların sûretinde görünmesini, bedevî kılığına girmesini ve beşer olarak temessül etmesini örnek gösterebiliriz.
Şer, yönünde de, Şeytan'ın insan sûretine girip onun sûretinde günah işlemesini, cinlerin bazı şahısların kılığında zuhur etmesini ve onların diliyle konuşmasını örnek gösterebiliriz.
Resûlullah'tan (s.a.v.) sonra Ali'den (a.s.) daha üstün biri yoktur. Ondan sonra da evlatları gelir. Onlar varlıkların en hayırlılarıdır.
Hak Teâlâ, onların suretinde zuhur etmiş, onların diliyle konuşmuş, onların elleri ile tutmuştur. Bu durum başkaları için geçerli değildir."
Bu düşünceden dolayı söz konusu gruba "Aliyullahiler" adı verilmiştir. Onların bu özelliği sadece Ali'ye (a.s.) özgü kılmaları da Ali'nin (a.s.) Allah katından sırların gizliliklerini bilme özelliğine sahip kılınmış olmasından ileri geliyordu."
Gulat hareketi, Emeviler'in son dönemlerinde ortaya çıktı. Reisleri Ebu'l-Hattab, düşüncelerini Kûfe'de büyük bir gizlilik içinde yayıyordu.
Ebu'l-Hattab'ın Kûfe'yi tercih etmesi tesadüf değildi. Çünkü Kûfe'nin Ehl-i Beyt destekçilerinin ana merkezi olduğunu biliyordu.
O dönemde Kûfe siyasal bir çalkalanma yaşıyordu. Abbasiler hedeflerine ulaşmak üzereydiler. Ebu'l-Hattab Ehl-i Beyt destekçilerinin yoğun olduğu Kûfe'de başarıya ulaşmak ve onlara ağır bir darbe indirmek istiyordu.
Ebu'l-Hattab, Ehl-i Beyt İmamlarının peygamber olduklarını, ardından da tanrı olduklarını öne sürdü.
İmam Muhammed Bâkır (a.s.) zamanında Gulat'ın lideri Muğire b. Said el-İclî idi.
Muğire, Ebu Câfer'in (a.s.) huzuruna çıktı ve şöyle dedi: "Gaybı biliyorum, de, sana Irak'ı sunayım."
İmam Bâkır (a.s.), onu sert bir şekilde itti, duymaktan hoşlanmayacağı sözleri söyledi ve ondan yüz çevirdi.
Sonra Ebu Hâşim Abdullah b. Muhammed b. Hanefiyye'ye gitti. Ve aynı sözleri ona söyledi. Ebu Hâşim onun üzerine sıçradı, ona çok sert bir darbe vurdu. Adam az kalsın ölecekti. İyileştikten sonra Kûfe'ye geldi. İyi bir göz bağlayıcı idi. İnsanları görüşlerine uymaya çağırdı. Böylece onları doğru yoldan uzaklaştırdı. Birçok kişi ona uydu.
İmam Ebu Câfer (a.s.), Muğire'ye beddua etmiştir: "Allah Muğire'ye lanet etsin! Bizim adımıza yalan söylüyordu."
İmam Bâkır (a.s.), Gulat'ın diğer liderlerinden Benan et-Tebban hakkında da şöyle buyurmuştur:
"Allah, Benan et-Tebban'a lanet etsin. Çünkü Benan, babam adına yalan söylüyordu."
MÜRCİE
Mürcie fırkasına göre, iman sadece içsel, bâtınî bir inanç olup, bizim iyi ve kötü işlerimiz onu hiç değiştirmiyor ve böylece toplumdaki sâlih amelin, iyi işin değerini kendi kendine ortadan kaldırıyorlardı.
İmam Bâkır (a.s.) Mürcie hakkında da ümmete şu nasihatte bulunmuştur: "Allah'ım! Mürcie'ye lanet et! Çünkü onlar dünya-ahiret düşmanlarımızdır."
İmam Bâkır'ın (a.s.) iman tanımlamasında, dil ile ikrarın yanında kalben onaylama ve amel ile yaşama da vardır.
Ancak Mürcieler, imanın içsel bir olgu olduğunu savunurken, ameli, yani ibadeti imanın dışında tutmaktadırlar." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Mutezile düşüncesinin temel esprisi, İslam inancını aklî tefekkür zeminine oturtmak ve akılla nassın çatıştığı anda nassı aklın istekleri doğrultusunda tevil etmektir. Bu düşünceye göre imanla birlikte büyük günahlar insana zarar vermez.
Bazı tarihî kaynaklar hadis ve tefsir alanındaki tahriflerden sonra bazı grupların büyük günah işleyen kimselerin durumu ile ilgili aşırı bir tutum içine girdiklerini, öte yandan, büyüyen İslam toplumunun ihtiyaçlarına cevap verme konusunda yetersiz kalan mevcut düşünce sisteminin Mutezile akımının doğmasına yol açtığını yazarlar.
O dönemde Mutezile, sırtını siyasî iktidara dayamış, bir mânâda onlara hizmet ediyordu.
Mesela, hilafetin daha iyi olan biri varken ondan aşağı olan birine verilebileceğini dile getiriyorlardı, ki böylece Emevi ve Abbasiler'in iktidarına meşruiyet kazandırmış ve onlara hizmet etmiş oluyorlardı.
Ahmed Emin şöyle diyor:
"Mutezile'nin bazı şahsiyetleri eleştirme hususunda ileri gitmesi bir bakıma Emevi iktidarını desteklemek, pekiştirmek anlamına geliyordu. Çünkü hasımları eleştirmek, onları analiz masasına yatırmak, aleyhlerinde veya lehlerinde karar vermek için aklın hakemliğine başvurmak, en azından kitleler nezdinde yaygın bir kanaat olan Ali'nin (a.s.) kudsiyetini ortadan kaldırma işlevini görüyordu."
Bu sebeple, Mutezile mezhebi Emeviler'den sınırsız bir destek ve himaye gördü. Mutezile mensupları, Emeviler'in yıkılmasından sonra Abbasiler'e katıldılar. Ve Abbasilerin resmî mezhebi haline geldiler.
Halife Mansur, Mutezile mezhebinin ileri gelenlerinden biri olan Amr b. Ubeyd'e büyük saygı gösteriyordu. Başta Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855) olmak üzere, resmî düşünceye karşı çıkan pek çok İslam âlimi, bu tutumlarından dolayı mahkûm edilip işkenceye mâruz kaldılar.
Hadislerin Hz. Peygamberin (s.a.v.) emaneti olduğu düşünüldüğünde, hadisleri reddetmek, Hz. Peygamberi ve O'nun gerçek vârisleri olan Ehl-i Beyt'i reddetmektir.
İmam Bâkır (a.s.), kurduğu Ehl-i Beyt Mektebi ile bunlara karşı ciddi bir mücadele vermiştir.
GULAT
Tarihçilere göre o dönemde topluma en zarar veren akım Gulat'tı. Gulat düşüncesinin mensupları şuna inanıyorlardı:
"Ruhânî bir varlığın cismânî bir bedenle zuhur etmesi hiçbir akıl sahibinin inkâr etmediği bir gerçektir.
Hayır, yönünde Cebrail'in bazı şahısların sûretinde görünmesini, bedevî kılığına girmesini ve beşer olarak temessül etmesini örnek gösterebiliriz.
Şer, yönünde de, Şeytan'ın insan sûretine girip onun sûretinde günah işlemesini, cinlerin bazı şahısların kılığında zuhur etmesini ve onların diliyle konuşmasını örnek gösterebiliriz.
Resûlullah'tan (s.a.v.) sonra Ali'den (a.s.) daha üstün biri yoktur. Ondan sonra da evlatları gelir. Onlar varlıkların en hayırlılarıdır.
Hak Teâlâ, onların suretinde zuhur etmiş, onların diliyle konuşmuş, onların elleri ile tutmuştur. Bu durum başkaları için geçerli değildir."
Bu düşünceden dolayı söz konusu gruba "Aliyullahiler" adı verilmiştir. Onların bu özelliği sadece Ali'ye (a.s.) özgü kılmaları da Ali'nin (a.s.) Allah katından sırların gizliliklerini bilme özelliğine sahip kılınmış olmasından ileri geliyordu."
Gulat hareketi, Emeviler'in son dönemlerinde ortaya çıktı. Reisleri Ebu'l-Hattab, düşüncelerini Kûfe'de büyük bir gizlilik içinde yayıyordu.
Ebu'l-Hattab'ın Kûfe'yi tercih etmesi tesadüf değildi. Çünkü Kûfe'nin Ehl-i Beyt destekçilerinin ana merkezi olduğunu biliyordu.
O dönemde Kûfe siyasal bir çalkalanma yaşıyordu. Abbasiler hedeflerine ulaşmak üzereydiler. Ebu'l-Hattab Ehl-i Beyt destekçilerinin yoğun olduğu Kûfe'de başarıya ulaşmak ve onlara ağır bir darbe indirmek istiyordu.
Ebu'l-Hattab, Ehl-i Beyt İmamlarının peygamber olduklarını, ardından da tanrı olduklarını öne sürdü.
İmam Muhammed Bâkır (a.s.) zamanında Gulat'ın lideri Muğire b. Said el-İclî idi.
Muğire, Ebu Câfer'in (a.s.) huzuruna çıktı ve şöyle dedi: "Gaybı biliyorum, de, sana Irak'ı sunayım."
İmam Bâkır (a.s.), onu sert bir şekilde itti, duymaktan hoşlanmayacağı sözleri söyledi ve ondan yüz çevirdi.
Sonra Ebu Hâşim Abdullah b. Muhammed b. Hanefiyye'ye gitti. Ve aynı sözleri ona söyledi. Ebu Hâşim onun üzerine sıçradı, ona çok sert bir darbe vurdu. Adam az kalsın ölecekti. İyileştikten sonra Kûfe'ye geldi. İyi bir göz bağlayıcı idi. İnsanları görüşlerine uymaya çağırdı. Böylece onları doğru yoldan uzaklaştırdı. Birçok kişi ona uydu.
İmam Ebu Câfer (a.s.), Muğire'ye beddua etmiştir: "Allah Muğire'ye lanet etsin! Bizim adımıza yalan söylüyordu."
İmam Bâkır (a.s.), Gulat'ın diğer liderlerinden Benan et-Tebban hakkında da şöyle buyurmuştur:
"Allah, Benan et-Tebban'a lanet etsin. Çünkü Benan, babam adına yalan söylüyordu."
MÜRCİE
Mürcie fırkasına göre, iman sadece içsel, bâtınî bir inanç olup, bizim iyi ve kötü işlerimiz onu hiç değiştirmiyor ve böylece toplumdaki sâlih amelin, iyi işin değerini kendi kendine ortadan kaldırıyorlardı.
İmam Bâkır (a.s.) Mürcie hakkında da ümmete şu nasihatte bulunmuştur: "Allah'ım! Mürcie'ye lanet et! Çünkü onlar dünya-ahiret düşmanlarımızdır."
İmam Bâkır'ın (a.s.) iman tanımlamasında, dil ile ikrarın yanında kalben onaylama ve amel ile yaşama da vardır.
Ancak Mürcieler, imanın içsel bir olgu olduğunu savunurken, ameli, yani ibadeti imanın dışında tutmaktadırlar." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.

















































































