Din, kişi ve toplumların olaylara bakış açısını belirleyen bir gözlük gibidir. Hak ya da bâtıl olsun, dini din yapan budur, yedi gün yirmidört saat insanla bir olmasıdır. Bunun içindir ki din, ne belirli saatler arasında icra edilen bir meslek, ne boş vakitlerde ilgilenilen bir hobi, ne de hayatın bir lüksüdür; din hayatın kendisidir.
Meseleyi genelden özele indirgediğimizde Müslümanım diyen her insan olayları Kitap ve Sünnete göre değerlendirmek, hayatını yine bu iki düstur üzerine biçimlemek mükellefiyetindedir.
"Dinde zorlama yoktur" diyenlere "Bu hüküm Müslüman olmayanlar içindir. Bir okulun öğrencisi nasıl o okulun formasını giymeye, bir memur nasıl mesai saatlerinde işyerinde olmaya mecbursa Müslümanım diyen bir kişi de elbette ki belli yaptırımların altına girecektir. Nitekim Asrı Saadet'te Müslümanlardan zekatları memurlar aracılığıyla alınıyordu şeklinde kısa bir açıklama yapmakla yetinelim.
Bu yazımızın da konusu olduğu üzere Kur'anı Kerim'de Müslümanlara emredilen şeylerden biri de Allah yolunda cihad etmektir.
Meselenin özüne geçmeden önce şunu hatırlamak gerekir ki insanı fıtrat olarak en iyi tanıyan, şüphesiz onu yaratan Rabbidir. Dolayısıyla o Rabbin kuluna emrettikleri onun için faydalı olanlar, nehyettikleri ise ona zarar veren şeylerdir. Bu cümleden olarak, emir ve nehiylerde, akıl ve mantığa aykırı birşey bulmak mümkün değildir. Onun için Cenabı Hak Müslümanlara yeryüzündeki huzur ve sükuneti bozmak suretiyle savaşmayı emretmiş değildir. Bilakis fıtratlarındaki hased gereği geçimsizliği kafirler çıkaracakları için, müminler Allah'ın yeryüzündeki halifesi olarak asayişi sağlamak üzere cihad edeceklerdir.
Burada yeri gelmişken şuna da değinmek gerekir ki insanlar bazı ilahiyatçıların gözümüzün içine baka baka iddia ettikleri gibi Müslümanlar, hıristiyanlar, yahudiler ve ateistler olarak değil; müslümanlar ve bâtıl inanış sahipleri olarak tasnif edilir. Hele hele Müslümanlar, hıristiyanlar, yahudiler aynı safta, ateistler karşı safta hiç değillerdir.
"Allah'a ortak koşanlar nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekün savaşın" (Tevbe: 36).
Peki farziyyeti bu ve yeri geldiğinde birkaçını daha zikredeceğimiz pekçok ayetle sabit olan bu emrin keyfiyeti nedir?
Silah olarak kullanılan nesneler çağlara göre farklılık göstermekle birlikte savaşın iki ana sermayesi vardır: Canlar ve mallar.
Daha önce de değindiğimiz gibi müminler, kafirler kendilerine savaş açacakları için savaşmakla mükelleftirler. Kafirler geçimi bozmadığı, müminlere sataşmadığı taktirde savaş söz konusu değildir.
"Allah sizi din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adil olanları sever. Allah sizi ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır" (Mümtehine: 89).
Tıpkı bunun gibi müminlerin savaşırken mal sarfetmekle emrolunmalarının sebebi de kafirlerin de bunu yapacak olmalarıdır:
"İnkar edenler, Allah yoluna engel olmak için mallarını harcarlar ve harcayacaklar da" (Enfal: 36).
İşte bunun için müminlerin de mallarını Allah yolunda harcamaları gerekmektedir:
"Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onlara acı bir azabı müjdele" (Tevbe: 34).
Savaşın ikinci sermayesi olan can, hayat demektir. Buna göre canla savaşmak demek, hayatın vücud bulduğu bedenle, bedende var olan bilek, yürek ve beyin gücüyle, vakar ve şecaatle savaşmak; hayatın devam ettiği zamanı Allah yolunda kullanmak demektir.
Meseleyi genelden özele indirgediğimizde Müslümanım diyen her insan olayları Kitap ve Sünnete göre değerlendirmek, hayatını yine bu iki düstur üzerine biçimlemek mükellefiyetindedir.
"Dinde zorlama yoktur" diyenlere "Bu hüküm Müslüman olmayanlar içindir. Bir okulun öğrencisi nasıl o okulun formasını giymeye, bir memur nasıl mesai saatlerinde işyerinde olmaya mecbursa Müslümanım diyen bir kişi de elbette ki belli yaptırımların altına girecektir. Nitekim Asrı Saadet'te Müslümanlardan zekatları memurlar aracılığıyla alınıyordu şeklinde kısa bir açıklama yapmakla yetinelim.
Bu yazımızın da konusu olduğu üzere Kur'anı Kerim'de Müslümanlara emredilen şeylerden biri de Allah yolunda cihad etmektir.
Meselenin özüne geçmeden önce şunu hatırlamak gerekir ki insanı fıtrat olarak en iyi tanıyan, şüphesiz onu yaratan Rabbidir. Dolayısıyla o Rabbin kuluna emrettikleri onun için faydalı olanlar, nehyettikleri ise ona zarar veren şeylerdir. Bu cümleden olarak, emir ve nehiylerde, akıl ve mantığa aykırı birşey bulmak mümkün değildir. Onun için Cenabı Hak Müslümanlara yeryüzündeki huzur ve sükuneti bozmak suretiyle savaşmayı emretmiş değildir. Bilakis fıtratlarındaki hased gereği geçimsizliği kafirler çıkaracakları için, müminler Allah'ın yeryüzündeki halifesi olarak asayişi sağlamak üzere cihad edeceklerdir.
Burada yeri gelmişken şuna da değinmek gerekir ki insanlar bazı ilahiyatçıların gözümüzün içine baka baka iddia ettikleri gibi Müslümanlar, hıristiyanlar, yahudiler ve ateistler olarak değil; müslümanlar ve bâtıl inanış sahipleri olarak tasnif edilir. Hele hele Müslümanlar, hıristiyanlar, yahudiler aynı safta, ateistler karşı safta hiç değillerdir.
"Allah'a ortak koşanlar nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekün savaşın" (Tevbe: 36).
Peki farziyyeti bu ve yeri geldiğinde birkaçını daha zikredeceğimiz pekçok ayetle sabit olan bu emrin keyfiyeti nedir?
Silah olarak kullanılan nesneler çağlara göre farklılık göstermekle birlikte savaşın iki ana sermayesi vardır: Canlar ve mallar.
Daha önce de değindiğimiz gibi müminler, kafirler kendilerine savaş açacakları için savaşmakla mükelleftirler. Kafirler geçimi bozmadığı, müminlere sataşmadığı taktirde savaş söz konusu değildir.
"Allah sizi din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adil olanları sever. Allah sizi ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır" (Mümtehine: 89).
Tıpkı bunun gibi müminlerin savaşırken mal sarfetmekle emrolunmalarının sebebi de kafirlerin de bunu yapacak olmalarıdır:
"İnkar edenler, Allah yoluna engel olmak için mallarını harcarlar ve harcayacaklar da" (Enfal: 36).
İşte bunun için müminlerin de mallarını Allah yolunda harcamaları gerekmektedir:
"Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onlara acı bir azabı müjdele" (Tevbe: 34).
Savaşın ikinci sermayesi olan can, hayat demektir. Buna göre canla savaşmak demek, hayatın vücud bulduğu bedenle, bedende var olan bilek, yürek ve beyin gücüyle, vakar ve şecaatle savaşmak; hayatın devam ettiği zamanı Allah yolunda kullanmak demektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.