İnsanlar dünya hayatıyla ilgili bir çok hesap içindedir. Ailevi, şahsi ya da daha umummi bir çok düşünce ve proje sahibidirler. Tarihi süreçte ehl-i iman dünyanın boş olduğuna failiğine; esas olanın ahiret yurdu olduğuna iman etmiştir. Ve bu yüzde yüz doğrudru.
Böyle olunca dünya içindeki gayretleri, mücadeleleri nereye koyacağız? Gece-gündüz üzerinde çalıştığımız, gerçekleştirmek için uğraştığımız işlerin anlamı ne olacak? Yaşadığımız ortamları mamur etmek ve maddi-manevi kuvvete sahip olup etrafımıza faydalı olmak arzumuzun karşılığı nasıl ortaya çıkacak? Bu sorular çoğaltılablir. Ama bu ve benzeri bütün soruların cevabı şu kilit cümle içinde gizlidir. Her ne yaparsan yap, hangi iş üzerinde olursan ol, hep kulluk mantığıyla Rıza-i Bari için gayret et. Hal böyle olunca yapılan bütün işler, çekilen çileler anlam ve sonuç kazanır.
Bu duygu ile yapılmayan, aynı niyeti taşmayan işler şomdur, sırta yüktür. Mü'min'in en büyük tehlikesi olan masima ve boşiş sınıfına girer. Yorgunlukta bol, berekette az sonuçlar doğurur.
Diğer yandan, inanan insan her açıdan mücehhaz olmak durmundadır. Maddi ve manevi donanımları eksiksiz olduğu gibi, bunları sarfta da cömerttir. içinde bulunduğu her ortamı güzel bir gönül ile hayrüzre, iyilik üzre tutmaya gayret gösterir.
Dünya üzerinde gösterdiği çaba kendine, ailesine, dostlarına, tanımadığı insanlara faydalı olmak mücadelesidir. Dolayısıyla bu gayret, kulluk şuuruyla yapıldığı zaman hiç bir zaman karşılıksız kalmaz.
İç alemine bu hassa şuuru yerleştirme ve bütün işlerini bu ince miktara göre ayarlayan insanların elinde bulunan maddi ve manevi imkanlar, kendilerini şımartmayacağı gibi, asla onların dengelerinide bozmaz. Şartlar ne olursa olsun, ilahi iradeninin her cins mülkü dilediğine veridiğine olan imanları eksiksizdir. Bu münasebetle elde olana sevinmez gidene de üzülmezler.
Önemle belitmek gerekirki, "garib" olması gereken insanın üstü-başı, yaşadığı fiziki ortam veya cebindeki alım gücü değil.
O'nun gönlüdür, kalbidir. Çünkü gönül Allah'ın evidir ve asla başkasının girmemesi gereken bir mahremiyet alanıdır.
Halk ardasında sıkça kullanlan "El işte gönül oyanşta tabiri görünen alemde censiparare çalışan insanları, iç alemlerindeki niyetlerinin ve hallerinin Dostla olması, O'nün üzerine bina edilmesi gerekliliğinin bir anlatımıdır.
Tarihin büyük gönül insanı olaak haydettiği Necmeddin-i Kübra (k.s.)Bağdat'a geldiğinde, şöyle dua etti." Ya Rab! Bana bu şehrin manevi sahibini göster. Ve bir müddet sonra, karkşısına çıkan ve hiç durmadan kumaş ölçüp, satan bir genç işaret edildiğinde, taaccüble O'nun gönlüne yönelin Hz. Necmeddinr, kalbinin Yüce dost'la meşgul olduğunu anladı ve tebessüm etti.
İşte biz, hayatımızı, bu güzel insanlar gibi her an işlerimizi O'nunla ve O'nun için yapacak şeklide programlamalıyız.
Sağlıcakla kalın.
Böyle olunca dünya içindeki gayretleri, mücadeleleri nereye koyacağız? Gece-gündüz üzerinde çalıştığımız, gerçekleştirmek için uğraştığımız işlerin anlamı ne olacak? Yaşadığımız ortamları mamur etmek ve maddi-manevi kuvvete sahip olup etrafımıza faydalı olmak arzumuzun karşılığı nasıl ortaya çıkacak? Bu sorular çoğaltılablir. Ama bu ve benzeri bütün soruların cevabı şu kilit cümle içinde gizlidir. Her ne yaparsan yap, hangi iş üzerinde olursan ol, hep kulluk mantığıyla Rıza-i Bari için gayret et. Hal böyle olunca yapılan bütün işler, çekilen çileler anlam ve sonuç kazanır.
Bu duygu ile yapılmayan, aynı niyeti taşmayan işler şomdur, sırta yüktür. Mü'min'in en büyük tehlikesi olan masima ve boşiş sınıfına girer. Yorgunlukta bol, berekette az sonuçlar doğurur.
Diğer yandan, inanan insan her açıdan mücehhaz olmak durmundadır. Maddi ve manevi donanımları eksiksiz olduğu gibi, bunları sarfta da cömerttir. içinde bulunduğu her ortamı güzel bir gönül ile hayrüzre, iyilik üzre tutmaya gayret gösterir.
Dünya üzerinde gösterdiği çaba kendine, ailesine, dostlarına, tanımadığı insanlara faydalı olmak mücadelesidir. Dolayısıyla bu gayret, kulluk şuuruyla yapıldığı zaman hiç bir zaman karşılıksız kalmaz.
İç alemine bu hassa şuuru yerleştirme ve bütün işlerini bu ince miktara göre ayarlayan insanların elinde bulunan maddi ve manevi imkanlar, kendilerini şımartmayacağı gibi, asla onların dengelerinide bozmaz. Şartlar ne olursa olsun, ilahi iradeninin her cins mülkü dilediğine veridiğine olan imanları eksiksizdir. Bu münasebetle elde olana sevinmez gidene de üzülmezler.
Önemle belitmek gerekirki, "garib" olması gereken insanın üstü-başı, yaşadığı fiziki ortam veya cebindeki alım gücü değil.
O'nun gönlüdür, kalbidir. Çünkü gönül Allah'ın evidir ve asla başkasının girmemesi gereken bir mahremiyet alanıdır.
Halk ardasında sıkça kullanlan "El işte gönül oyanşta tabiri görünen alemde censiparare çalışan insanları, iç alemlerindeki niyetlerinin ve hallerinin Dostla olması, O'nün üzerine bina edilmesi gerekliliğinin bir anlatımıdır.
Tarihin büyük gönül insanı olaak haydettiği Necmeddin-i Kübra (k.s.)Bağdat'a geldiğinde, şöyle dua etti." Ya Rab! Bana bu şehrin manevi sahibini göster. Ve bir müddet sonra, karkşısına çıkan ve hiç durmadan kumaş ölçüp, satan bir genç işaret edildiğinde, taaccüble O'nun gönlüne yönelin Hz. Necmeddinr, kalbinin Yüce dost'la meşgul olduğunu anladı ve tebessüm etti.
İşte biz, hayatımızı, bu güzel insanlar gibi her an işlerimizi O'nunla ve O'nun için yapacak şeklide programlamalıyız.
Sağlıcakla kalın.
Ahmet Emin Bektaş / diğer yazıları
- Sancaktar / 11.05.2020
- Ve yemneunel maun... / 15.07.2013
- Gerçek hayat başlar / 12.07.2013
- İçini söyle! / 11.07.2013
- Yaz'da Ramazan / 09.07.2013
- Sabah ezanları / 04.07.2013
- Kimin adamısın? / 03.07.2013
- Akiller / 01.07.2013
- Kapanmayan yara / 28.06.2013
- Zor olan... / 27.06.2013
- Ve yemneunel maun... / 15.07.2013
- Gerçek hayat başlar / 12.07.2013
- İçini söyle! / 11.07.2013
- Yaz'da Ramazan / 09.07.2013
- Sabah ezanları / 04.07.2013
- Kimin adamısın? / 03.07.2013
- Akiller / 01.07.2013
- Kapanmayan yara / 28.06.2013
- Zor olan... / 27.06.2013