Yerel demokrasi, 31 Mart mahalli seçimlerinde büyük bir sınava hazırlanıyor derken, "Seçimler ne zaman anlamlı olur?" sorusunu da beraberinde getiriyor.
Konu demokrasi olunca kuşkular ve sorular sökün etmeye devam ediyor… En başta belki de şu soruyu sormamız gerekiyor:
Kimi seçiyoruz?
Türkiye'de uygulanan seçim sistemi, adaylarla seçmenler arasındaki ilişkinin çok gevşek olmasını önümüze koyuyor; seçilenler adaylar değil, partiler oluyor genellikle. Yapılan araştırmalar seçmenlerin oy verdikleri bölgelerde kimlerin aday olduğuyla çok da ilgilenmediğini gösteriyor. Ancak mahalli seçimlerde seçmen ile adayın daha somut, yakın ilişki içinde olması, dolayısıyla adayın kimliğinin/kişiliğinin etkisi daha önemli olabiliyor. Sorun adayın belirlenmesinde başlıyor; yöre halkının tanıdığı-bildiği ve güvendiği kişi yerine, partinin dayattığı kişi aday gösterilebiliyor. Partinin gösterdiği adayın orayı bilip bilmediği, sevip sevmediği önemsenmiyor. Örneğin İstanbul'a aday kişinin önce bu şehri sevmesi gerekir.
Yine de seçmenin oy verme motivasyonu ne olursa olsun, adayın seçildikten sonraki çizgisini belirleyen seçmenleri değil, partisi oluyor. Hatta partisi görevden alabiliyor. Bu fotoğrafın heceleri unutulur gibi değil.
Demokrasi sandıktan çıkıyor ama o sandığın kurulmasının öncesindeki ve sonrasındaki süreçle birlikte düşünüldüğünde demokrasi mümkün olabiliyor. O sandığa kimler gidiyor, seçenekler nasıl oluşuyor, sandıktan çıkanlar nasıl okunup yorumlanıyor, sandık ve demokrasi ilişkisini tartışırken bunlara bakmak gerekiyor.
Gelelim gündeme düşen şu istifa konusuna… Binali Yıldırım, partisi tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak gösterildi. Ve kıyamet koptu. Kimileri Binali Yıldırım'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı'ndan istifa etmesi gerektiğini öne sürerken kimileri de özellikle Cumhurbaşkanı ve müttefiki MHP Genel Başkanı Bahçeli istifanın gerekli olmadığı tezini savunmaktadırlar.
Biz burada siyasilerin görüşlerinden azade olarak istifa konusunu anayasal düzlemde ele almak istiyoruz;
Anayasa'nın 94.maddesinin son fıkrası: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar; Başkan ve oturumu yöneten Başkanvekili oy kullanamazlar" hükmünü getirmiştir.
Anayasa hükmü yoruma meydan vermeyecek şekilde açık ve nettir. TBMM Başkanı Meclis içinde ve dışında üyesi olduğu partinin faaliyetlerine katılamaz. Binali Yıldırım Meclis Başkanı olarak, mensup olduğu AKP'nin faaliyetlerine katılamaz. Nedir bu faaliyetler? Siyasi Partiler Kanunu'nun 7.maddesine göre, genel ve yerel seçimlere katılmak, açık propaganda yapmak… Binali Yıldırım belediye başkan adayı olarak partisinin propagandasını yapmak durumundadır. Bunu yapabilmesi için Meclis Başkanlığı'ndan istifa ederek ayrılması gerekir. Bu anayasanın emredici hükmüdür.
Aksini savunan AKP yetkilileri "istifa gerekmez" derken gerekçe olarak, bunun yaptırımının bulunmadığını iddia etmektedirler. Bunu söyleyen arkadaşlar yanılmaktadırlar;
Şöyle ki:
Anayasa hükmünün aksine hareket etmek "anayasayı ihlâl" suçudur ve yaptırımı Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmiştir. Başka açılardan da anayasa ihlâl edilmiş olmaktadır;
*Devletin dayandığı ilkelerden biri "hukuk devleti" olmasıdır. Bunun anlamı devletin hukuka bağlı bulunması, anayasal nitelik kazanması, yani anayasanın çizdiği çerçeve içinde kalmasıdır. Aksine hareket Anayasa'nın 2.maddesinin ihlâlidir.
*Anayasanın üstünlüğü ilkesi çiğnenmiştir. "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlığını taşıyan 11.maddesine göre, anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. AKP'nin "yaptırımı yok'" diyerek 94.maddesine riayet etmemesi, "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" ilkesini düzenleyen 11.maddesinin ihlâlidir.
*TBMM Başkanlığı sıfatını taşıyarak devletin tüm imkânlarını seferber edip, diğer adaylara üstünlük sağlama durumu Anayasa'nın 10.maddesindeki "eşitlik" ilkesinin; seçimlerin eşitlik esasına göre yapılmasını emreden 67.maddesinin ihlâlidir.
Meclis Başkanı Binali Yıldırım'ın, mahalli seçimlere aday olarak katılması için görevinden istifa etmesi bir anayasal zorunluk olduğu kadar hukuk ve ahlâk gereğidir.
Şunu anlamaktayız, AKP atik davranma peşinde olsa da, üç anahtar kavram birlikte olmalıdır:
Etik, atik, atak!