İstismar etmek, ve istismar edilmek hep var olmuştur.
İstismarın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir desek doğrudur.
Yani insanın fıtratında, bir şeyi istismar etme duygusu olabilir ve bu bir hastalıktır.
Tabi tedavisini ihmal etmemek gerekir.
Tarihin her döneminde istismar edilen bir "değer", istismar eden bir "müstesmir" ve istismardan etkilenen birileri var olmuştur.
Ülkemiz ve ülkemiz insanı ve ülkemizdeki bazı değerler de bundan nasibini almıştır.
Böyle olunca da;
İstismar eden,
İstismar edilen,
İstismarı edileni, istismar edenler de hep olmuştur.
Bazı şahıslar kadar, bazı değerler de istismar edilmiştir hep.
Mesela; İslam istismar edilmiştir.
Ama bunun zararını istismar eden değil de, istismar edilen, yani İslam görmüştür.
İstismarcının yakasına yapışmak yerine bundan etkilenenin, yani İslam'ın yakasına yapışılmıştır.
Bir başka gurup da bu istismarın istismarını yapmıştır.
Eyvah İslam mahvoldu.
Din elden gidiyor, yetişin.
Ne olacak bu Müslümanların hali.
Ve bir sürü slogan.
İnsanlar da tek kurtarıcı olarak takılıyor bu tiplerin peşine.
İstismar eden elini kolunu sallayıp dolaşıyor.
Mesela; Kur'an istismar edildi.
Zararı istismar eden değil de istismar edilen çekti.
Kur'an Kursu istismar edildi, zararı Kur'an Kursu gördü, istismar edene yine bir şey yok.
İHL istismar edildi, zararı bu okullar gördü, istismar edenler hiçbir şey olmamış gibi ellerini kollarını sallayıp dolaşıyor.
İstismarın son ürünü başörtüsü.
Bu millet başını birkaç yıldır örtmüyor, asırlardır örtüyor.
Bu milletin başörtüsüne uzanan ilk elin Fransız eli olduğunu az buçuk tarih bilen herkes biliyor.
Ve bu uğurda verilen mücadeleyi de biliyor insanımız.
Haydi hep beraber aynı mücadeleye kalkışalım demiyorum.
Ya ne diyorum?
Başörtüsü bu milletin lüksü değil, asırlık inancıdır, örfüdür, değeridir.
Kimi kel, kimi şaşı, kimi fodul ilahiyatçıların iddia ettiği gibi başörtüsü bilmem hangi kabilenin "lokal" uygulaması değildir.
Hele bunlardan biri, 1980-85 yılları arasında bu ölçüye son derece dikkat ederdi.
Bir vesileyle çayını içmek için uğradığımız evinde "haremlik-selamlık" titizlikle uygulanıyordu. Ben bizzat şahidim.
Sonradan değişti işler,
Yandı kavruldu şişler,
Çıktı prizden fişler,
İt anasını dişler
Doldu meydana keşişler ve değişti bizim "dervişler".
Toptan geçmişi inkar...
Baş örtmek ilahi bir emirdir.
"İslam'da Kadın" adlı eserinde çok muhterem Prof. Dr. Haydar Baş, baş örtmenin farz olduğunu bütün delilleriyle ortaya koyuyor.
Başörtüsüne karşı çıkanların dayanakları, bu ilahi emri başka tarafa çekenlerin nevi kendilerine has fetvalarıdır.
Karşılaştığım bazı tipler hep şu cümlelerle karşımda durmaya çalıştılar:
Falan hoca baş örtmek dinde yoktur diyor, sen ondan daha iyi mi biliyorsun?
Filan "Hocaefendi" bu teferruattır/önemi ikinci derece olan bir şeydir, üzerinde fazla durmaya değmez diyor, sen ondan çok mu biliyorsun?
İşte o istismardan menfaat umanlar da, "baş örtmek Allah'ın emridir, farzıdır" diyeni ve bu konuda kitap neşredeni, başörtüsünü savunmamakla itham ediyor .
Ama ona "teferruat" diyene de toz kondurtmuyor.
Sizce de ilginç değil mi?
Şimdi birileri bu tipleri de misal vererek kalkıp başörtüsü takan kız çocuklarımıza, sizi birileri istismar ediyor, başını örtemezsiniz diye dayatıyor.
Peki eğer beni birileri istismar ediyorsa, benim bunda günahım ne?
Gidip de o müstesmire/istismarcıya niye hesap sormuyorsunuz da benim yakama yapışıyorsunuz?
Şu ana kadar kaç başı örtülü kız, şu ülkenin bölünüp parçalanması yönünde bir gayretin içinde oldu.
Sonra birileri kalkıp bu hiçbir haklı gerekçesi olmayan yasağı istismar ediyor ve işi tamamen çözülmez hale sokuyor.
Korkarım birileri bu yasakta ısrar ederken, bir diğerleri de bu yasaktan menfaat temin ediyor.
Tabi bir başka şey daha var, bu ülkede yıllardır güçler savaşı sürer gider.
Karadeniz'in adam vurulmasıyla ünlü bir köyünde yine bir cinayet işlenir.
Komşu köylü olayı sorar:
Cevap şudur;
Bir sizden, bir bizden.
Son olarak, bu konuda oynanan oyunların en büyüğü, bence, bu işte hiç dahli olmayan askerin bazı çevrelerce bu işin müsebbibi olarak gösterilme gayretleri.
Korkunç ve sinsi bir yalan.
Ben bu yapay sıkıntının bir "büyük" eliyle bir gün mutlaka çözüleceğine inanıyorum.
Tabi istismarcıları bu bölgeden uzaklaştırmak şartıyla.
İstismarın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir desek doğrudur.
Yani insanın fıtratında, bir şeyi istismar etme duygusu olabilir ve bu bir hastalıktır.
Tabi tedavisini ihmal etmemek gerekir.
Tarihin her döneminde istismar edilen bir "değer", istismar eden bir "müstesmir" ve istismardan etkilenen birileri var olmuştur.
Ülkemiz ve ülkemiz insanı ve ülkemizdeki bazı değerler de bundan nasibini almıştır.
Böyle olunca da;
İstismar eden,
İstismar edilen,
İstismarı edileni, istismar edenler de hep olmuştur.
Bazı şahıslar kadar, bazı değerler de istismar edilmiştir hep.
Mesela; İslam istismar edilmiştir.
Ama bunun zararını istismar eden değil de, istismar edilen, yani İslam görmüştür.
İstismarcının yakasına yapışmak yerine bundan etkilenenin, yani İslam'ın yakasına yapışılmıştır.
Bir başka gurup da bu istismarın istismarını yapmıştır.
Eyvah İslam mahvoldu.
Din elden gidiyor, yetişin.
Ne olacak bu Müslümanların hali.
Ve bir sürü slogan.
İnsanlar da tek kurtarıcı olarak takılıyor bu tiplerin peşine.
İstismar eden elini kolunu sallayıp dolaşıyor.
Mesela; Kur'an istismar edildi.
Zararı istismar eden değil de istismar edilen çekti.
Kur'an Kursu istismar edildi, zararı Kur'an Kursu gördü, istismar edene yine bir şey yok.
İHL istismar edildi, zararı bu okullar gördü, istismar edenler hiçbir şey olmamış gibi ellerini kollarını sallayıp dolaşıyor.
İstismarın son ürünü başörtüsü.
Bu millet başını birkaç yıldır örtmüyor, asırlardır örtüyor.
Bu milletin başörtüsüne uzanan ilk elin Fransız eli olduğunu az buçuk tarih bilen herkes biliyor.
Ve bu uğurda verilen mücadeleyi de biliyor insanımız.
Haydi hep beraber aynı mücadeleye kalkışalım demiyorum.
Ya ne diyorum?
Başörtüsü bu milletin lüksü değil, asırlık inancıdır, örfüdür, değeridir.
Kimi kel, kimi şaşı, kimi fodul ilahiyatçıların iddia ettiği gibi başörtüsü bilmem hangi kabilenin "lokal" uygulaması değildir.
Hele bunlardan biri, 1980-85 yılları arasında bu ölçüye son derece dikkat ederdi.
Bir vesileyle çayını içmek için uğradığımız evinde "haremlik-selamlık" titizlikle uygulanıyordu. Ben bizzat şahidim.
Sonradan değişti işler,
Yandı kavruldu şişler,
Çıktı prizden fişler,
İt anasını dişler
Doldu meydana keşişler ve değişti bizim "dervişler".
Toptan geçmişi inkar...
Baş örtmek ilahi bir emirdir.
"İslam'da Kadın" adlı eserinde çok muhterem Prof. Dr. Haydar Baş, baş örtmenin farz olduğunu bütün delilleriyle ortaya koyuyor.
Başörtüsüne karşı çıkanların dayanakları, bu ilahi emri başka tarafa çekenlerin nevi kendilerine has fetvalarıdır.
Karşılaştığım bazı tipler hep şu cümlelerle karşımda durmaya çalıştılar:
Falan hoca baş örtmek dinde yoktur diyor, sen ondan daha iyi mi biliyorsun?
Filan "Hocaefendi" bu teferruattır/önemi ikinci derece olan bir şeydir, üzerinde fazla durmaya değmez diyor, sen ondan çok mu biliyorsun?
İşte o istismardan menfaat umanlar da, "baş örtmek Allah'ın emridir, farzıdır" diyeni ve bu konuda kitap neşredeni, başörtüsünü savunmamakla itham ediyor .
Ama ona "teferruat" diyene de toz kondurtmuyor.
Sizce de ilginç değil mi?
Şimdi birileri bu tipleri de misal vererek kalkıp başörtüsü takan kız çocuklarımıza, sizi birileri istismar ediyor, başını örtemezsiniz diye dayatıyor.
Peki eğer beni birileri istismar ediyorsa, benim bunda günahım ne?
Gidip de o müstesmire/istismarcıya niye hesap sormuyorsunuz da benim yakama yapışıyorsunuz?
Şu ana kadar kaç başı örtülü kız, şu ülkenin bölünüp parçalanması yönünde bir gayretin içinde oldu.
Sonra birileri kalkıp bu hiçbir haklı gerekçesi olmayan yasağı istismar ediyor ve işi tamamen çözülmez hale sokuyor.
Korkarım birileri bu yasakta ısrar ederken, bir diğerleri de bu yasaktan menfaat temin ediyor.
Tabi bir başka şey daha var, bu ülkede yıllardır güçler savaşı sürer gider.
Karadeniz'in adam vurulmasıyla ünlü bir köyünde yine bir cinayet işlenir.
Komşu köylü olayı sorar:
Cevap şudur;
Bir sizden, bir bizden.
Son olarak, bu konuda oynanan oyunların en büyüğü, bence, bu işte hiç dahli olmayan askerin bazı çevrelerce bu işin müsebbibi olarak gösterilme gayretleri.
Korkunç ve sinsi bir yalan.
Ben bu yapay sıkıntının bir "büyük" eliyle bir gün mutlaka çözüleceğine inanıyorum.
Tabi istismarcıları bu bölgeden uzaklaştırmak şartıyla.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024