Avrupa Birliği'ne 'sen yoluna biz yolumuza' diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan son çıkışları ile milliyetçi oylara 'gel gel' diyor.
Yani Başkanlık sistemine geçiş ve anayasa değişikliği için gerekli olan anahtarın bu kesim sayesinde elde edilebileceği düşünülüyor.
Son yıllarda politikacılardaki söylem değişikliğine bakıp yoksa siz Avrupa Birliği'nin peşinden artık koşulmayacağını mı zannettiniz?
Böyle bir zanna asla kapılmayın.
Zira çok yanılırsınız, çünkü beraber yürünülen yollarda 'refikler' değişse de asla değişmeyen şey yürünülen rota ve bu rotayı ABD, AB, Yahudi lobileri ve diğer bilumum icazet veren odakların çiziyor olduğu gerçeğidir.
Peki, neden bir süredir hedef milliyetçi oylar?
Çünkü muhafazakâr cenahta istismarın dibine vurulunca yeni bir pazar bulunması gerekiyordu.
Uzunca süredir liderlik yoksunluğu hastalığına yakalanmış milliyetçi kesim ise istismar edecek pazar arayanların iştahlarını kabartıyordu.
Muhafazakâr seçmen çantada keklik olarak görüldüğünden bundan sonra aynı çantaya keklik olarak milliyetçi seçmen sokulacak ve bu alanda da istismarın dibine kadar gidilecek.
Dün PKK'lı teröristlerin silahları omuzlarında karakolların önünden el sallayarak geçişlerine göz yuman, polisi karakola, askeri ise kışlaya hapseden siyaset anlayışı şimdi binlerce yıllık tarihlerinde hiç yaşamadıkları bir şekilde şehirleri yerle bir ederek teröristlerden temizlemeye çalışıyor.
Milliyetçi duyguları biraz ağır basanların güzüne hoş gelen bu politikalar aslında hükümetin Türkiye'nin güvenliğinde kendi açtığı gedikleri, milletin evlatlarını tehlikeye atarak kapatmaya çalışmasından başka bir şey değil. Oysa bu noktaya hiç gelinmemeliydi?
Böyle adımlarla hayırlı bir sonuç beklemek iki yanlışı toplayarak bir doğruya ulaşmak kadar imkânsız?
Göstermelik icraatlarla gözler boyanırken içten içe taviz politikaları da devam edecek. Aynı tas aynı hamam dedirtecek adımlar gizliden gizliye atılacak.
Milletten gizli şeyler yapmak konusunda ne kadar mahir oldukları hepimizin malumu?
Balmumundan bir ekiple çalışanlar için her şeyi milletten gizlemek hiçbir zaman zor olmadı zaten?
Kimse kusura bakmasın ama dinden başlayıp milliyetçilikten çıkan bu istismar pazarının kurulmasında hepimiz sorumluyuz.
Çünkü, bu istismar siyasetinin karşısında dimdik duracak liderler yerine, sıkıştıklarında istismarcılara kol kanat gerecek, koltuk değneği olacak kişileri muhalefet olarak Meclis'e gönderdik.
Sonra da kucağımızda bugünkü Türkiye'yi bulduk.
Oysa Bağımsız Türkiye sevdalısını kadrosuyla sömürdükleri bütün şeyleri istismarcıların elinden alabilecek tek lider olan Prof. Dr Haydar Baş, Türkiye'de Meclis dışında bırakılırken ortaya koyduğu tezleriyle tüm dünya ülkelerine yıllardır kurtuluşun rotasını çiziyor.
İstismar siyasetinin elinde bugüne kadar pinpon topu gibi bir o yana bir bu yana savrulan milletimiz bu akıbete 'dur' demek istiyorsa güç vermesi gereken yegâne adres, bugünkü Kuvayı Milliye'nin merkezi Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi kadrolarıdır.
Yani Başkanlık sistemine geçiş ve anayasa değişikliği için gerekli olan anahtarın bu kesim sayesinde elde edilebileceği düşünülüyor.
Son yıllarda politikacılardaki söylem değişikliğine bakıp yoksa siz Avrupa Birliği'nin peşinden artık koşulmayacağını mı zannettiniz?
Böyle bir zanna asla kapılmayın.
Zira çok yanılırsınız, çünkü beraber yürünülen yollarda 'refikler' değişse de asla değişmeyen şey yürünülen rota ve bu rotayı ABD, AB, Yahudi lobileri ve diğer bilumum icazet veren odakların çiziyor olduğu gerçeğidir.
Peki, neden bir süredir hedef milliyetçi oylar?
Çünkü muhafazakâr cenahta istismarın dibine vurulunca yeni bir pazar bulunması gerekiyordu.
Uzunca süredir liderlik yoksunluğu hastalığına yakalanmış milliyetçi kesim ise istismar edecek pazar arayanların iştahlarını kabartıyordu.
Muhafazakâr seçmen çantada keklik olarak görüldüğünden bundan sonra aynı çantaya keklik olarak milliyetçi seçmen sokulacak ve bu alanda da istismarın dibine kadar gidilecek.
Dün PKK'lı teröristlerin silahları omuzlarında karakolların önünden el sallayarak geçişlerine göz yuman, polisi karakola, askeri ise kışlaya hapseden siyaset anlayışı şimdi binlerce yıllık tarihlerinde hiç yaşamadıkları bir şekilde şehirleri yerle bir ederek teröristlerden temizlemeye çalışıyor.
Milliyetçi duyguları biraz ağır basanların güzüne hoş gelen bu politikalar aslında hükümetin Türkiye'nin güvenliğinde kendi açtığı gedikleri, milletin evlatlarını tehlikeye atarak kapatmaya çalışmasından başka bir şey değil. Oysa bu noktaya hiç gelinmemeliydi?
Böyle adımlarla hayırlı bir sonuç beklemek iki yanlışı toplayarak bir doğruya ulaşmak kadar imkânsız?
Göstermelik icraatlarla gözler boyanırken içten içe taviz politikaları da devam edecek. Aynı tas aynı hamam dedirtecek adımlar gizliden gizliye atılacak.
Milletten gizli şeyler yapmak konusunda ne kadar mahir oldukları hepimizin malumu?
Balmumundan bir ekiple çalışanlar için her şeyi milletten gizlemek hiçbir zaman zor olmadı zaten?
Kimse kusura bakmasın ama dinden başlayıp milliyetçilikten çıkan bu istismar pazarının kurulmasında hepimiz sorumluyuz.
Çünkü, bu istismar siyasetinin karşısında dimdik duracak liderler yerine, sıkıştıklarında istismarcılara kol kanat gerecek, koltuk değneği olacak kişileri muhalefet olarak Meclis'e gönderdik.
Sonra da kucağımızda bugünkü Türkiye'yi bulduk.
Oysa Bağımsız Türkiye sevdalısını kadrosuyla sömürdükleri bütün şeyleri istismarcıların elinden alabilecek tek lider olan Prof. Dr Haydar Baş, Türkiye'de Meclis dışında bırakılırken ortaya koyduğu tezleriyle tüm dünya ülkelerine yıllardır kurtuluşun rotasını çiziyor.
İstismar siyasetinin elinde bugüne kadar pinpon topu gibi bir o yana bir bu yana savrulan milletimiz bu akıbete 'dur' demek istiyorsa güç vermesi gereken yegâne adres, bugünkü Kuvayı Milliye'nin merkezi Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi kadrolarıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024