Her milletin içinden kahramanlar da, hainler de çıkar. Kahramanları ve hainleri, normal zamanlarda tanımak, tefrik etmek, basiret ister. Çünkü böyle zamanlarda, en hain kişi, kahraman gibi tavır sergileyebilir. Onun için “kahramanlık er meydanında belli olur” demişler. Kahramanların ve hainlerin tanınmasını sağlayan korkulu, tehlikeli, zorlu ve meşakkatli durumlardır. Bu durumlarda kahramanlar dayanır, mücadele eder, zorluklara göğüs gerer, sonunda ölüm bile olsa, tavrını ve safını değiştirmez. Hainler ise tam zıddını yaparlar. Bundan dolayadır ki hainlere, hesabına çalıştıkları kişiler dahi güvenmezler. Çünkü bilirler ki, vatanını, milletini, dini ve milli değerlerini satanın, satmayacağı hiçbir şey olmaz.
Tarihe baktığımız zaman, bütün hainlerin sonunun aynı olduğunu, yani zillet içerisinde öldüğünü görürüz. Ölmekle de kurtulamamışlar, nesilden nesle lânetle anılmışlardır. Türk milleti, tarih boyunca büyük tehlikelerle, çatışma ve savaşlarla iç içe yaşadığı için kahramanı da, haini de çok olmuştur. Meselâ, İstiklâl Mücadelesi döneminde, içimizden kahramanlar kadar hainler de çıkmıştır. Kahramanlar milletin yanında, hainler de düşman safında yerini almışlardır. Düşman safındaki bir hainin sonunu, ibret olsun diye nakledelim.
30 Ağustos Zaferi’ni müteakip bozgun halinde kaçan Yunan Birliği’nin komutanı General Sarıyadis hatıratında şöyle anlatıyor: “Perişan bir halde ricat ediyorduk. Simav Boğazı’nda beyaz bayrak sallayarak yamaçlardan koşarak gelen beş-altı kişilik bir grup gördüm. Başlarında Kütahya mutasarrıfı İbrahim vardı. Bizden önce Kütahya’dan kaçmışlardı, işaret ettim, yaklaştılar. Mutasarrıf İbrahim can korkusundan kendini kaybetmiş bir halde eğildi, tozlu çizmelerimi öperek yalvarıyordu: ‘Ne olur, bizi de götürün, bizi bırakmayın, öldürecekler bizi!’ Kafasına bir kurşun sıktım, çünkü vatanına ihanet etmişti.” (Bkz. A. Nedim Çakmak, İşgal Günlerindeki İşbirlikçiler, s. 272) İşte böyle. Hainler, hiçbir zaman cezasız kalmazlar. Bu, Kader-i İlâhidir.
Hainlerin cezası hakkında rahmetli Celâl Mısır Hoca’dan sıkça duyduğum bir hikâyeyi, yazarlarımızdan Prof. Dr. Nurullah Çetin, 2 Ağustos 2012 tarihli gazetemizdeki köşesinde nakletti. Hikâye şöyle: “Yavuz Sultan Selim, bir gün tebdil-i kıyafetle (vatandaşlar kendisini tanımasın diye kıyafet değiştirmek) Kuşlar Çarşısı’nı ziyaret eder. Dolaşırken kekliklerin satıldığı yere gelir. Toplu halde bulunan bir grup kekliğin yanında ‘tanesi 1 altına’ diye fiyatları belirtilir. Orada ayrıca kafes içinde bir keklik daha vardır. Onun fiyatı da 300 altındır. Padişah, keklik satıcısına sorar: ‘Bunlar neden 1, bu özel keklik neden 300 altına? Aralarında ne fark var?’ Satıcı şöyle bir açıklama getirir: ‘Bu keklik özel eğitimlidir. Hem çok güzel ötüyor, hem de etrafta bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor. Avcılar bunu alır, arazide belli bir yere koyar, sonra kenara çekilip gizlenirler. Beklemeye başlarlar. Bizim güzel ötüşlü keklik şakımaya başlayınca çevredeki keklikler birer birer etrafında toplanırlar. Avcılar da onun etrafına doluşan keklikleri kolayca avlarlar’ diye ekler. Bu açıklama üzerine Sultan, bu kekliğe 300 değil, 500 altın verip satın alır ve hemen oracıkta kekliğin kafasını kopartır. Satıcı bu durum karşısında şaşkınlığa düşer ve ‘ne yaptınız, en becerikli, en güzel ötüşlü kekliğin kafasını koparttınız?’ der. Padişah da bunun üzerine: ‘Bu kendi soyuna, milletine ihanet eden bir kekliktir. Bundan hayır gelmez’ der.”
Bu hikâyeyi şunun için anlattım. Keklik gibi, milletin diliyle konuşup, milletten olmayan hainleri ve varlığını milletine feda eden kahramanları, iş işten geçmeden önce tanıyalım. Her şey olup bittikten sonra kahramanları ve hainleri tanımak, çok anlam ifade etmiyor. Sadece pişmanlığa ve hayıflanmaya yarıyor. İstiyoruz ki, milletimiz, güvenli ve huzurlu ortamlarda kahramanlarını ve hainlerini tanısın, ona göre hareket etsin ve tuzağa düşmesin. Bu konuda tek ve değişmez ölçü, saftır. Kahramanlar, her zaman ve her yerde milletinin safındadır, hainler ise düşman safındadır. Bir millet, bunu göremeyecek kadar körleşirse, onun için belâ kaçınılmaz olur. Allah (cc) milletimizi böyle akıbetlerden korusun.
Tarihe baktığımız zaman, bütün hainlerin sonunun aynı olduğunu, yani zillet içerisinde öldüğünü görürüz. Ölmekle de kurtulamamışlar, nesilden nesle lânetle anılmışlardır. Türk milleti, tarih boyunca büyük tehlikelerle, çatışma ve savaşlarla iç içe yaşadığı için kahramanı da, haini de çok olmuştur. Meselâ, İstiklâl Mücadelesi döneminde, içimizden kahramanlar kadar hainler de çıkmıştır. Kahramanlar milletin yanında, hainler de düşman safında yerini almışlardır. Düşman safındaki bir hainin sonunu, ibret olsun diye nakledelim.
30 Ağustos Zaferi’ni müteakip bozgun halinde kaçan Yunan Birliği’nin komutanı General Sarıyadis hatıratında şöyle anlatıyor: “Perişan bir halde ricat ediyorduk. Simav Boğazı’nda beyaz bayrak sallayarak yamaçlardan koşarak gelen beş-altı kişilik bir grup gördüm. Başlarında Kütahya mutasarrıfı İbrahim vardı. Bizden önce Kütahya’dan kaçmışlardı, işaret ettim, yaklaştılar. Mutasarrıf İbrahim can korkusundan kendini kaybetmiş bir halde eğildi, tozlu çizmelerimi öperek yalvarıyordu: ‘Ne olur, bizi de götürün, bizi bırakmayın, öldürecekler bizi!’ Kafasına bir kurşun sıktım, çünkü vatanına ihanet etmişti.” (Bkz. A. Nedim Çakmak, İşgal Günlerindeki İşbirlikçiler, s. 272) İşte böyle. Hainler, hiçbir zaman cezasız kalmazlar. Bu, Kader-i İlâhidir.
Hainlerin cezası hakkında rahmetli Celâl Mısır Hoca’dan sıkça duyduğum bir hikâyeyi, yazarlarımızdan Prof. Dr. Nurullah Çetin, 2 Ağustos 2012 tarihli gazetemizdeki köşesinde nakletti. Hikâye şöyle: “Yavuz Sultan Selim, bir gün tebdil-i kıyafetle (vatandaşlar kendisini tanımasın diye kıyafet değiştirmek) Kuşlar Çarşısı’nı ziyaret eder. Dolaşırken kekliklerin satıldığı yere gelir. Toplu halde bulunan bir grup kekliğin yanında ‘tanesi 1 altına’ diye fiyatları belirtilir. Orada ayrıca kafes içinde bir keklik daha vardır. Onun fiyatı da 300 altındır. Padişah, keklik satıcısına sorar: ‘Bunlar neden 1, bu özel keklik neden 300 altına? Aralarında ne fark var?’ Satıcı şöyle bir açıklama getirir: ‘Bu keklik özel eğitimlidir. Hem çok güzel ötüyor, hem de etrafta bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor. Avcılar bunu alır, arazide belli bir yere koyar, sonra kenara çekilip gizlenirler. Beklemeye başlarlar. Bizim güzel ötüşlü keklik şakımaya başlayınca çevredeki keklikler birer birer etrafında toplanırlar. Avcılar da onun etrafına doluşan keklikleri kolayca avlarlar’ diye ekler. Bu açıklama üzerine Sultan, bu kekliğe 300 değil, 500 altın verip satın alır ve hemen oracıkta kekliğin kafasını kopartır. Satıcı bu durum karşısında şaşkınlığa düşer ve ‘ne yaptınız, en becerikli, en güzel ötüşlü kekliğin kafasını koparttınız?’ der. Padişah da bunun üzerine: ‘Bu kendi soyuna, milletine ihanet eden bir kekliktir. Bundan hayır gelmez’ der.”
Bu hikâyeyi şunun için anlattım. Keklik gibi, milletin diliyle konuşup, milletten olmayan hainleri ve varlığını milletine feda eden kahramanları, iş işten geçmeden önce tanıyalım. Her şey olup bittikten sonra kahramanları ve hainleri tanımak, çok anlam ifade etmiyor. Sadece pişmanlığa ve hayıflanmaya yarıyor. İstiyoruz ki, milletimiz, güvenli ve huzurlu ortamlarda kahramanlarını ve hainlerini tanısın, ona göre hareket etsin ve tuzağa düşmesin. Bu konuda tek ve değişmez ölçü, saftır. Kahramanlar, her zaman ve her yerde milletinin safındadır, hainler ise düşman safındadır. Bir millet, bunu göremeyecek kadar körleşirse, onun için belâ kaçınılmaz olur. Allah (cc) milletimizi böyle akıbetlerden korusun.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018