Kalb körlüğü, gerçeği görmemektir.
Gaflet: Gâfil olma hali, habersizlik, kendinde olmamak, boş bulunmak.
Dalalet: Doğru yoldan sapma, yolu kaybetme, azma anlamındadır.
Tarih boyunca, her dönemde çoğunluk gaflet ve dalalete düşmüştür. Nitekim Fatiha suresinde geçen şu ifadeler bu durumu anlatmaktadır: "Ey Rahman, ey Rahim! Biz yalnız Sana sığınır; yalnız Sana ibadet ederiz. Bizi sırât-ı müstakîm, (Hidayet önderleri Ehl-i Beyt) yolunda gidenlerden eyle! Bizi, gaflet ve dalalete düşenlerden değil, nimetin (Hz. Ali'nin velayetiyle) buluşanlardan eyle!"
İslam dünyası üzerinde genelleme yaparsak, her Müslüman'ın, günde en az birkaç defa tekraren okuduğu bu mealdeki ayetlerin manasını bilen ve vecibesine uyan acaba kaçta kaç kişi vardır?
Ahlak ve hayat kitâbı olan Kur'an-ı Kerim'in hükümlerine aynen uyan kaçta kaç kişi vardır?
Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyruluyor: "Ey İman edenler! Allah'a yakışır biçimde O'ndan korkun ve ancak Müslüman olarak can verin. Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an ve Ehl-i Beyt'ine) sarılın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani birbirinize düşmandınız; O, (Muhammed) kalplerinizi birbirine kaynaştırdı da O'nun nimeti (Muhammed ve Ali'nin) önderliğinde kardeş oldunuz." (Âl-i İmran, 102, 103).
Ve yine şöyle devam ediliyor: "Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra bölünen ve ihtilafa düşen kimseler gibi olmayın. Onlara büyük azap vardır." (Âl-i İmran, 105).
Şimdi soruyoruz: İslam ümmeti bu durumda mı, yoksa sayısı tam bilinmeyen birçok parçaya mı bölünmüş? Birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Muaviye'den itibaren Emevî görüşünü benimseyen kesim öyle keskinleşti ki, Ehl-i Beyt dostlarına yaşama şansı tanımaz oldu. Neye göre? Âyetleri kıyas, hadislerde saptırma yapılarak? Kıyas Şeytanın işidir. Çünkü Şeytan kendini Hz. Âdem ile kıyaslayarak üstün gördü. Böylece Rabbinin emrine karşı gelmiş oldu ve lanetlenerek Cennetten kovuldu.
Kur'an ve Ehl-i Beyt'in birbirinden ayrılmaz birliğinden bahseden ayet ve hadisler varken, birileri çıkıyor İslam adına kıyas yaparak kendilerini dinin vârisi, tek sahibi ve yetkilisi imiş gibi görerek, fitne fücur fetvalar ile ahkâm kesiyorlar. Kur'an-ı Kerim'de şöyle deniyor: "Fitne çıkarmak, (mü'minleri birbirine düşürmek), adam öldürmekten daha kötüdür." (Bakara, 191).
Günümüze gelerek şimdi yine soruyoruz: Dünyada milyonlarca taraftarı olan Müslüman Ehl-i Beyt dostlarını karalayarak fitne çıkarmak marifet midir? Bu nasıl bir İslam anlayışıdır? Yukarıda örnek ayetleri verdik.
Tarih boyunca haksızlar, barbar ve bağnazlar sevmediklerine karşı veya yönetimi ele geçirmek veya iktidarlarını koruyabilmek için cahil kesimleri kullanarak dinî duygular veya etnik yapılar üzerinden halkı kışkırtmış ve savaşlar çıkartmışlardır. Bu yol, ilâhî kanun ve adâletine aykırı olup, şeytanî bir yoldur.
Peygamber Efendimiz (s.a.a.) buyuruyor ki: "Ümmetimde bid'at ve fitne baş gösterdiği zaman, âlim (bilgili) kişinin ilmini (doğru bilgiyi) ortaya koyması gerekir. Bunu yapmayana Allah'ın laneti olsun!"
Haksızlık, yalan, iftira, zulüm ve adaletsizliğin kol gezdiği günümüzde hakkı ve hakikati savunmakla yükümlüyüz. Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız (yani; kavga edip, savaşlar çıkarıp, birbirinizi öldürmeniz için değil, kaynaşıp yardımlaşmanız) için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında sizin en değerliniz (üstün olan) en takvalı olanınızdır." (Hucurat, 13).
Gaflet: Gâfil olma hali, habersizlik, kendinde olmamak, boş bulunmak.
Dalalet: Doğru yoldan sapma, yolu kaybetme, azma anlamındadır.
Tarih boyunca, her dönemde çoğunluk gaflet ve dalalete düşmüştür. Nitekim Fatiha suresinde geçen şu ifadeler bu durumu anlatmaktadır: "Ey Rahman, ey Rahim! Biz yalnız Sana sığınır; yalnız Sana ibadet ederiz. Bizi sırât-ı müstakîm, (Hidayet önderleri Ehl-i Beyt) yolunda gidenlerden eyle! Bizi, gaflet ve dalalete düşenlerden değil, nimetin (Hz. Ali'nin velayetiyle) buluşanlardan eyle!"
İslam dünyası üzerinde genelleme yaparsak, her Müslüman'ın, günde en az birkaç defa tekraren okuduğu bu mealdeki ayetlerin manasını bilen ve vecibesine uyan acaba kaçta kaç kişi vardır?
Ahlak ve hayat kitâbı olan Kur'an-ı Kerim'in hükümlerine aynen uyan kaçta kaç kişi vardır?
Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyruluyor: "Ey İman edenler! Allah'a yakışır biçimde O'ndan korkun ve ancak Müslüman olarak can verin. Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an ve Ehl-i Beyt'ine) sarılın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani birbirinize düşmandınız; O, (Muhammed) kalplerinizi birbirine kaynaştırdı da O'nun nimeti (Muhammed ve Ali'nin) önderliğinde kardeş oldunuz." (Âl-i İmran, 102, 103).
Ve yine şöyle devam ediliyor: "Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra bölünen ve ihtilafa düşen kimseler gibi olmayın. Onlara büyük azap vardır." (Âl-i İmran, 105).
Şimdi soruyoruz: İslam ümmeti bu durumda mı, yoksa sayısı tam bilinmeyen birçok parçaya mı bölünmüş? Birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Muaviye'den itibaren Emevî görüşünü benimseyen kesim öyle keskinleşti ki, Ehl-i Beyt dostlarına yaşama şansı tanımaz oldu. Neye göre? Âyetleri kıyas, hadislerde saptırma yapılarak? Kıyas Şeytanın işidir. Çünkü Şeytan kendini Hz. Âdem ile kıyaslayarak üstün gördü. Böylece Rabbinin emrine karşı gelmiş oldu ve lanetlenerek Cennetten kovuldu.
Kur'an ve Ehl-i Beyt'in birbirinden ayrılmaz birliğinden bahseden ayet ve hadisler varken, birileri çıkıyor İslam adına kıyas yaparak kendilerini dinin vârisi, tek sahibi ve yetkilisi imiş gibi görerek, fitne fücur fetvalar ile ahkâm kesiyorlar. Kur'an-ı Kerim'de şöyle deniyor: "Fitne çıkarmak, (mü'minleri birbirine düşürmek), adam öldürmekten daha kötüdür." (Bakara, 191).
Günümüze gelerek şimdi yine soruyoruz: Dünyada milyonlarca taraftarı olan Müslüman Ehl-i Beyt dostlarını karalayarak fitne çıkarmak marifet midir? Bu nasıl bir İslam anlayışıdır? Yukarıda örnek ayetleri verdik.
Tarih boyunca haksızlar, barbar ve bağnazlar sevmediklerine karşı veya yönetimi ele geçirmek veya iktidarlarını koruyabilmek için cahil kesimleri kullanarak dinî duygular veya etnik yapılar üzerinden halkı kışkırtmış ve savaşlar çıkartmışlardır. Bu yol, ilâhî kanun ve adâletine aykırı olup, şeytanî bir yoldur.
Peygamber Efendimiz (s.a.a.) buyuruyor ki: "Ümmetimde bid'at ve fitne baş gösterdiği zaman, âlim (bilgili) kişinin ilmini (doğru bilgiyi) ortaya koyması gerekir. Bunu yapmayana Allah'ın laneti olsun!"
Haksızlık, yalan, iftira, zulüm ve adaletsizliğin kol gezdiği günümüzde hakkı ve hakikati savunmakla yükümlüyüz. Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız (yani; kavga edip, savaşlar çıkarıp, birbirinizi öldürmeniz için değil, kaynaşıp yardımlaşmanız) için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında sizin en değerliniz (üstün olan) en takvalı olanınızdır." (Hucurat, 13).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Topacık / diğer yazıları
- Hz. İbrahim'in kavminden örnekler / 23.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017