Özgül AYDIN
Hz. İsa ilmiyle Allah'ın rızasından gayrısına talip olanlara hitaben şöyle diyor:
"Elek gibi olmayınız. Elekten güzel un dökülür, geriye kepekler kalır. Sizler de ağızlarınızdan hikmetli sözler çıkarıyorsunuz, göğüslerinizde hileler kalıyor."
Hz. İsa'nın sakındırdığı bu hale riya adı veriliyor. Riyayı bir fail olarak düşünürsek, hangi amele musallat olacağı konusunda tercihini "halkın teveccühü" yönlendiriyor ve buna binaen yöneticilik/liderlik riya tehlikesine maruz kalma olasılığı en yüksek amel olarak karşımıza çıkıyor.
Asr-ı Saadet'e baktığımızda bu görevin, bu görevden ısrarla kaçınanlara emirle verildiğini görüyoruz. Resûlüllah "Biz elbette bizden idarecilik isteyenleri idareci yapmayız" buyuruyorlar.
İmam-ı Gazali bir yöneticide olması gereken vasıfları şöyle sıralıyor: "Dünya onu kaydırmaz, tamahkârlığa düşmez. Allah için, kimsenin kınamasından korkmaz. Onlar nefislerini terbiye, şeytanları mağlup etmişlerdir. Kim ki bu sıfatları taşımıyorsa yöneticilik ona haramdır."
Böyle bir kimse takva ve ihlas sahibi edasıyla ve fakat gayesi dünya rütbesi olduğu halde bu vazifeye devam ederse Resûlûllah'ın şu hadisine muhatap olur:
"Muhakkak Cenab-ı Hak bu dini, bu dinden nasibi olmayan kimselerle teyid ve takviye eder."
Şu hadisle de böyle kimselere işaret buyuruluyor olsa gerektir:
"Bazen bir kimsenin medh-u senası doğudan batıya kadar bütün semayı kaplar. Fakat bu kimsenin Allah katında sivrisinek kanadı kadar değeri yoktur."
Riya gizlidir. Ancak kişi nefsinden emin olmamakla birlikte bazı yöntemlerle ameline riyanın karışıp karışmadığını anlayabilir.
Örneğin vaaz, nasihat, tebliğ ve davette bulunan ve bu suretle halkın muhabbet ve hayranlığını kazanan bir kimse kendine şu soruyu sormalıdır:
"Rabbim bana dese ki, sen git evinde otur, sabahtan akşama kadar Beni zikret, O'nun dediğini mi yaparım, yoksa işime devam mı ederim?" Kişinin kalbi ikincisine meylediyorsa ameli ifsad olmuş demektir.
Bunun gibi kitabını Allah rızası için yazdığını söyleyen bir yazarın ihlasını "Bu kitap başka bir yazarın ismiyle yayınlanırsa ne hissederim?" sorusuna vereceği cevap belirleyecektir.
Riya karanlık bir gecede, siyah bir taşın üzerinde yürüyen karıncanın ayak sesinden daha gizli olarak tabir edilir. Buna karşılık tehlikesi büyüktür.
Ateş odunu nasıl yok ederse riya da öyle ameli fesada uğratır.
Riya kalbî bir hastalıktır.
Kalbî hastalıkların tedavisi her mü'mine farzdır. Bu ise kamil bir mürşidin irşadıyla mümkündür.
Nazarına ve duasına mazhar olabilmek ve kendisine rabıta kurabilmek için bu mürşidin hayatta olması esastır.
Nazım Hikmet bir şiirinde şöyle der:
Sararken alnımı yokluğun tacıGönülden silindi neşeyle acıKalbe muhabbette buldum ilacıBen de müridinim işte Mevlana
Ebede set çeken zulmeti deldimAşkı içten duydum Arş'a yükseldimKalpten temizlendim huzura geldimBen de müridinim işte Mevlana.
Hz. İsa ilmiyle Allah'ın rızasından gayrısına talip olanlara hitaben şöyle diyor:
"Elek gibi olmayınız. Elekten güzel un dökülür, geriye kepekler kalır. Sizler de ağızlarınızdan hikmetli sözler çıkarıyorsunuz, göğüslerinizde hileler kalıyor."
Hz. İsa'nın sakındırdığı bu hale riya adı veriliyor. Riyayı bir fail olarak düşünürsek, hangi amele musallat olacağı konusunda tercihini "halkın teveccühü" yönlendiriyor ve buna binaen yöneticilik/liderlik riya tehlikesine maruz kalma olasılığı en yüksek amel olarak karşımıza çıkıyor.
Asr-ı Saadet'e baktığımızda bu görevin, bu görevden ısrarla kaçınanlara emirle verildiğini görüyoruz. Resûlüllah "Biz elbette bizden idarecilik isteyenleri idareci yapmayız" buyuruyorlar.
İmam-ı Gazali bir yöneticide olması gereken vasıfları şöyle sıralıyor: "Dünya onu kaydırmaz, tamahkârlığa düşmez. Allah için, kimsenin kınamasından korkmaz. Onlar nefislerini terbiye, şeytanları mağlup etmişlerdir. Kim ki bu sıfatları taşımıyorsa yöneticilik ona haramdır."
Böyle bir kimse takva ve ihlas sahibi edasıyla ve fakat gayesi dünya rütbesi olduğu halde bu vazifeye devam ederse Resûlûllah'ın şu hadisine muhatap olur:
"Muhakkak Cenab-ı Hak bu dini, bu dinden nasibi olmayan kimselerle teyid ve takviye eder."
Şu hadisle de böyle kimselere işaret buyuruluyor olsa gerektir:
"Bazen bir kimsenin medh-u senası doğudan batıya kadar bütün semayı kaplar. Fakat bu kimsenin Allah katında sivrisinek kanadı kadar değeri yoktur."
Riya gizlidir. Ancak kişi nefsinden emin olmamakla birlikte bazı yöntemlerle ameline riyanın karışıp karışmadığını anlayabilir.
Örneğin vaaz, nasihat, tebliğ ve davette bulunan ve bu suretle halkın muhabbet ve hayranlığını kazanan bir kimse kendine şu soruyu sormalıdır:
"Rabbim bana dese ki, sen git evinde otur, sabahtan akşama kadar Beni zikret, O'nun dediğini mi yaparım, yoksa işime devam mı ederim?" Kişinin kalbi ikincisine meylediyorsa ameli ifsad olmuş demektir.
Bunun gibi kitabını Allah rızası için yazdığını söyleyen bir yazarın ihlasını "Bu kitap başka bir yazarın ismiyle yayınlanırsa ne hissederim?" sorusuna vereceği cevap belirleyecektir.
Riya karanlık bir gecede, siyah bir taşın üzerinde yürüyen karıncanın ayak sesinden daha gizli olarak tabir edilir. Buna karşılık tehlikesi büyüktür.
Ateş odunu nasıl yok ederse riya da öyle ameli fesada uğratır.
Riya kalbî bir hastalıktır.
Kalbî hastalıkların tedavisi her mü'mine farzdır. Bu ise kamil bir mürşidin irşadıyla mümkündür.
Nazarına ve duasına mazhar olabilmek ve kendisine rabıta kurabilmek için bu mürşidin hayatta olması esastır.
Nazım Hikmet bir şiirinde şöyle der:
Sararken alnımı yokluğun tacıGönülden silindi neşeyle acıKalbe muhabbette buldum ilacıBen de müridinim işte Mevlana
Ebede set çeken zulmeti deldimAşkı içten duydum Arş'a yükseldimKalpten temizlendim huzura geldimBen de müridinim işte Mevlana.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.