Önce rakamları konuşmak gerek. Taşı, toprağı, toprağının derinlikleri altın olan bir coğrafyanın, ihracatı ile ithalatı arasındaki negatif 40 milyar doların üzerindeki farkın makul bir izahını lütfen birileri bu halka yapabilir mi? 2005 yılındaki ihracatımız 73 milyar dolar, ithalatımız 116 milyar dolar, dış ticaret açığımız tam 43 milyar dolar.2006 yılı için de ne yazık ki olumlu konuşmamızı mümkün kılacak gelişmelerin çok uzağındayız. Bu yıl sonunda 2005'e rahmet okutacak verilerle karşılaşacağımız dönemsel rakamlardan belli.Ocak - Mayıs döneminde, geçen yılın aynı dönemine oranla ihracatta % 8'lik bir artış yaşanırken ithalat % 18 arttı. Tamamını 43 milyar dolarlık bir dış açıkla kapadığımız 2005 yılının ilk 5 ayında 15.8 milyar dolar olan dış ticaret açığımız, 2006'nın aynı döneminde yaklaşık %36'lık bir artış gösterdi ve 21.5 olarak gerçekleşti. Kaba bir mantıkla bu değişimi tüm yıla oranlarsak dış ticaret açığının 60 milyarı göreceği bizim için sürpriz olmaktan çıkmış oluyor. Kurlardaki yükselmeden bu bağlamda ümitli olanlar, dalganın arpanın az gelmesinden kaynaklandığını, faizlerdeki toplam % 7 civarındaki artıştan sonra gagalamaya devam kararıyla birlikte kurun tekrar gerilemesiyle görmüş oldular. AKP Hükümeti'nin bakanlarının, ihracattaki artışları ön plana çıkarıp ithalatı teğet geçen açıklamaları iktidarlarının ilk üç yılının meşgalelerinden biriydi. Oysa bir ülke için önemli olan şey dış ticaretin dengesinin ne durumda olduğuydu. "Zarar ediyorum, ama Allah aşkına bak, şimdiye kadar benim kadar çok zarar eden olmuş muydu?" demektir bu. Dış ticaretin artması iyidir, ne zaman, en az, aldığın kadar satabildiğin zaman. Maalesef Türkiye'nin ihracatı bile illüzyon. Maliyetler sebebiyle ara malı üretimini durdurup işçilerine yol vermek durumunda kalan sanayicimiz daha ucuza bu ara mallarını ithal etme yoluna sapma zorunda bırakıldı. İhraç edilen 10 liralık ürünün 8-9 lirasını ithal edilen ara mallarının oluşturduğu bir dış ticaret kimyasında ülkenin bu ticaretten kazancı % 10'luk bir kar yani 1 lira oluyor. Yorgunluğu da cabası.Oysa fındıktan elde edilen 2 milyar doların % 100'ü kardır. Tamamı yerlidir, herhangi bir döviz çıkışı söz konusu olmaz. Bu diğer tarım ürünlerimizde de böyle olduğu gibi ithalata bağlı olmadan üretim yapmayı başaran( bu şartlarda mümkün gözükmüyor) sanayimizde de böyledir. Bu da ancak maliyetleri aşağı çekmeyi başarabilecek bir modelle mümkün olabilir. Dünyadaki üretiminin % 70'ini elinde bulundurarak tekel olduğu bir üründe bile pazarlık yapamayan, fiyatı kendi belirleyemeyip Hamburg Borsası'nın içerideki adamlarına belirten bir iktidardan tabi ki bu konularda hayırlı adımlar beklenemez.Her devlet üstün olduğu alanlarda mamullerini dünya piyasalarında mümkün olan en yüksek fiyattan satarak kendi vatandaşının karını maksimize etmeye çalışır. Böyle bir dünyada yöneticilerin dış ticaretin yapısını en azından kendi aile bütçeleri kadar itinalı incelemeleri, fırsat ve tehlikeleri iyi hesaplamaları gerekir. En iyi ihracat bileşimi, en iyi ithalat bileşimi ne olmalıdır sorusu sorulmalıdır. Cevap bilinmiyorsa bir bilene sorulmalıdır.
Serdar Peker / diğer yazıları
- Domuz jeltini / 09.07.2012
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007