Dünya Eşitsizlik Raporu'na göre milyarlarca insanın koronavirüs salgınıyla uğraştığı 2021 yılında milyarder sayısı artmakla kalmamış, aynı zamanda rekor kırmış.
Raporda çok çarpıcı veriler yer alıyor.
Dünya nüfusunun en zengin yüzde 10'u küresel toplam gelirin yüzde 52'sine sahipken, en yoksul yüzde 50'si bu gelirin sadece yüzde 8'ine sahip.
Avrupa'da en zengin yüzde 10 gelirin yüzde 36'sını alıyorken, Orta Doğu ve Afrika için bu oran yüzde 58.
Veriler, dünya nüfusunun en tepedeki yüzde 1'inin, 1990'ların ortasından bu yana biriken tüm ek servetin yüzde 38'ini aldığını, en yoksul yüzde 50 nüfus ise bunun yalnızca yüzde 2'sini aldığını ve bu çarpıklığın pandemiyle birlikte 2020'den bu yana daha da hızlandığını gösteriyor.
Raporda ülkemizle ilgili olarak dikkat çeken veriler de var.
Buna göre ülkemizde nüfusun en yoksul yüzde 50'si toplam gelirin yüzde 12'sine sahipken, nüfusun en zengin yüzde 10'u toplam gelirin yüzde 54.5'ini elinde tutuyor.
Ülkemizde nüfusun en yoksul yüzde 50'sinin ortalama geliri yıllık 20 bin 260 TL iken, en zengin yüzde 10'unun yıllık geliri 463 bin TL'yi aşıyor.
Bu da demektir ki, açlık sınırının 3 bin TL'yi aştığı 83 milyonluk Türkiye'de 40 milyondan fazla vatandaşa düşen aylık gelir 1.688 TL'dir.
Yazımı rakamlara boğmak benim de hiç hoşuma gitmeyen bir şeydir.
Ancak bazen onlarca kelimeyle anlatamayacağınız şeyleri, yukarıda olduğu gibi birkaç rakamla ortaya koyabiliyorsunuz.
Şimdi sadede gelelim.
Koronavirüs salgınıyla birlikte bilim insanlarının zaten bildiği ancak çoğumuzun hiç duyamadığı Faz çalışmaları adı verilen terimi sık sık duymaya başladık.
Klinik aşı araştırmalarında Faz-3 çalışmaları tamamlandığında üretilen aşının faydaları ve yan etkileri daha geniş bir hasta grubunda değerlendirilmiş demektir. Bu son aşamada genellikle 3 bin kadar hasta gönüllü yer alıyor.
Faz-3 aşamasının temel amacı etkinliğin kanıtlanması ve yan etkilerin izlenmesi.
Bu aşamayı geçen ilaç ya da aşı, ruhsat alıp satışa açılıyor.
İşte bana göre son açıklanan Dünya Eşitsizlik Raporu, kapitalist ekonominin Faz-3 çalışması mesabesindedir.
Üstelik bu çalışma 3-5 bin insan üzerinde değil, 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunun tamamı üzerinde yapılmıştır.
Yani sonuçlar bilimsel olarak kanıtlanmış ve kesindir.
Eğer kapitalizm bir ilaç ya da aşı olsaydı, ekonomilerin ölümüne neden olan kronik yan etkilere neden olan bu sonuçlarla asla ruhsat alamaz ve çöplüğü boylardı.
Bütün bu ekonomik veriler ülkemizde de en vahşisi uygulanan kapitalizmin ne kadar zararlı olduğunu gösteriyor, peki bu ekonomik hastalığın hiç mi aşısı yok?
Elbette var ve bu aşının adı Milli Ekonomi Modeli'dir.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamın öncelikle milletimize, sonra da elbette bütün insanlığa hediye ettiği bu modelin ortaya koyduğu bazı formüller, başta Rusya ve Çin olmak üzere kapitalizmin sömürüsünden bıkmış ülkeler tarafından yıllardır uygulanmakta ve çok memnun edici neticeler alınmaktadır.
Yukarıdaki rapordaki vahim tablonun değişmesi için yalnızca ülkemiz için değil, tüm insanlık için tek çıkış Milli Ekonomi Modeli kapısıdır.
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023