Kültür fukarası bir zihniyet uzlaşmayı da beceremez. Uzlaşma nedir bilmeyenler, kavgacılığı kimseye bırakmaz.
Aydınla, akademisyenle, askerle ve muhalif basınla uğraşan bu hükümet, bu AKP zihniyeti şimdi de, sanatla kavgayı tırmandırmaktadır.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in haberlere yansıyan açıkmalaarı hatırlardadır; sanatı terörün arka bahçesi olarak görüyordu...
Hükümetin sanatla dansının son perdesini Şehir Tiyatrosu’nda gördük. Hükümet demeyelim de, AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Reisi Kadir Topbaş, eski köye yeni adet getirircesine, 98 yaşındaki Şehir Tiyatroları’nın yönetimini değiştiren yönetimleki değişikliğini açıkladı; Sanat kurumu tiyatronun yönetimi, sanatçılardan alınıp, bürokratlara teslim ediliyordu.
Tıpkı, yargının başına Adalet Bakanı’nın getirilmesi gibi. Bağımsız olması gereken yargının direksiyonunda hakim ve savcılar yerine hükümet sultasının görülmesi, Adalet Bakanı’nın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı olması, nasıl “hukuk devleti” için yok oluşsa; sanat kurumunun yok oluşu da tümüyle siyasetin kucağına hapsedilmesidir.
Sanatın patronu siyaset olunca bu, sanatçının siyasetin emrinde bükülüşü ya da yok oluşudur.
“15 Nisan Dünya Sanat Günü” sonrasında ülkemiz sanatı için keşke güzel şeyler yazabilseydim.
Acı ama gerçek şu ki, devlet sanatla kavgalıysa, kendi ayağına kurşun sıkıyor, bindiği dalı kesiyor, demektir.
Uygarlık dünyasında yelken açabilmeniz, hele hele “sıfır sorun”a kavuşabilmeniz için kültür ve sanata arkanızı dönmemiz, en azından aranıza mesafe koymamanız, işin olmazsa olmazıdır.
Siyasette “sıfır sorun”u beceremediniz(!) sanat ve sanatçıyla barışın da, ulusların uygarlık ve çağdaşlık adına yarıştıkları şu günümüzde ulusal kumluğumuzun oluşmasında yüzlerce yıldır katkıda bulunmuş olan sanatın yanında durmuş. olun.
Buna da nefesiniz yetmiyorsa, Suriye için tampon bölgeye takacağınıza sanat dünyası ile aranızda, çatışmayı önleyecek ve yumuşatacak, tamponu bulun. Kuşkusuz bu konuda muhalif gördüğünüz sanatçılar bile size yardımcı olacaklardır.
Bu hükümetin sözde sanatçı açılımına bakmadan ve de muvafıkı muhalifi diye ayırmadan fotoğrafa baktığımızda estetik elçileri olan sanatçılarımızın sanatın değişik alanlarındaki başarılarını AKP’ye rağmen görmezden gelemeyiz.
Alan mı istiyorsunuz?
İşte sanatın ülkemizdeki görüntüleri:
Kulağa hitap eden (fonetik) sanatlar (musiki, şiir, edebiyat),
Göze hitap eden (görsel) sanatlar (resim, heykel, grafik, fotoğraf, mimari),
Sahne sanatları (sahne ve görüntü) alanında tiyatro, sinema, opera ve bale.
Tiyatro ve bale deyince siyaset sahnesindeki aktör, aktrist, balet ve balerinlerin hünerlerini göz ardı edemeyiz doğrusu.
Açılım, saçılım üstadları siyasiler, size soruyorum:
Sanatçıya ne açtınız? Onların emeklerini koruyacak önlem mi aldınız, yoksa düşünce özgürlüklerini, nefes alamayacak kadar daralttınız, ya da yok mu ettiniz? Herşeye rağmen bağımsızlığını korumaya çalışan, tırnaklarıyla sanata ve yaşama tutunan bu insanları yok mu saydınız? Sosyal devlet olarak sanat ve sanatçıya sahip çıkacağınız yerde, onları büyük sermayenin kıskacında, holdinglerin avucunda çare arayışları ve yalnızlıklarıyla başbaşa mı bıraktınız?
Açlım diye diye ortalığa saçılıp dağılan arkadaşlar, toparlayın kendinizi, sorunları çözmeye odaklanın.
Ama kulağıma gelen sesleri duyar gibiyim; sorunun kaynağı kendisi olanlar, sorun üretenler, çözüm bulabilirler mi?