Kelime-i şahadeti Cüneyt Arkın’dan öğrenmek

Hepimizin bildiği gibi İslam olan kişinin ilk demesi gereken kelime, kelime-i şahadettir. İslam dinine giren, ihtida eden mühtedi, genellikle müftülük binalarında, müftülerimizin huzurunda kelime-i şahadet getirerek İslam olurlar ve ihtida belgesini almayı hak kazanırlar.

Peygamber Efendimiz (s.a.a.) hadis-i şeriflerinde; "Her kim, 'La İlahe İllallah' derse Cennet'e girecektir" buyurarak cennete girmek için, olmazsa olmazın kelime-i şahadet getirmek olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Her alanda kelime-i şahadeti yayabilmek, anlatabilmek, yaşatabilmek uğruna, hayatlarını feda etmiş mü'minler. Kolay iş midir, birilerine kelime-i şahadeti öğretip söyletebilmek!

Hayatın en önemli, en değerli işi bir insana kelime-i şahadet getirtebilmek. Peygamber Efendimiz (s.a.a.) İmam Ali'ye (a.s.) şöyle demiştir:

"Ey Ali, senin elinle bir kişinin Müslüman olması, dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır."

Kelime-i şahadeti insanlara söyletebilmek, öğretebilmek hele hele özünü kavratabilmek, hiç de kolay bir iş değil. Epey bir ilim, fikir, gönül ve irfan gerektiren konular.

Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu'da hem İslam'ın, hem de Türklüğün temellerini atan, Hoca Ahmet Yesevi'nin yetiştirdiği alperenlerdendir. Büyük bir irşat ehli ve mürşid-i kâmildir. Aslında bu toprakların Genelkurmay Başkanı'dır" tespiti, bu topraklarda yaşayan insanların Müslüman olmasına vesile olan, büyük bir Allah dostunun ortaya koyduğu çalışmayı bizlere çok çarpıcı bir şekilde anlatımıdır.

Gelelim yaşadığım olaya; yaklaşık üç yıl önce idi. İzmir'e, aile ziyaretine gittik. Çocuklar, hanımlar sofradaki baldan daha tatlı bir sohbete başlamışlardı. Ben de ailenin reisi olan beyefendi ile sohbete başladım. 

Söz döndü dolaştı Türk filmlerinde işlenen konular ve temalara geldi. Çok değerli dostumun çocukluk ve ergenlik çağında izlediği filmlerden konuştuk. Bu arada da, kendisinin Almanya'da çocukluğundan beri çok uzun yıllar yaşadığını söylemesi ve ardından Türklük bilincinin ve İslam dinini öğrenmesinin Türk filmleri sayesinde olduğunu ifade etmesi beni epey şaşkına çevirdi.

Bu kadar kitaplar, hocalar, camiler, kürsülerden konuşanlar varken, nasıl olur da gurbetçi bir ergen, hem milletini, hem de o yüce İslam dinini televizyondan izlediği Türk filmleri ile öğrenebilmişti?

Hele hele, kelime-i şahadet getirmeyi bile Cüneyt Arkın'ın tarihi filmlerinden öğrendiğini söylemesi ise tabir yerinde ise beni hayrete gark ettiği andı. 

Bir gurbetçi babanın çocuğuna öğretemediği (öğretmediği) kelime-i şahadeti, o çocuğun Cüneyt Arkın'dan öğrenmesi! 

Bence kıymetli dostum, kelime-i şahadeti Cüneyt Arkın'dan duyup öğrenen binlerce Müslüman ergenden yalnızca biri. Biraz düşününce Cüneyt Arkın'ın o filmlerde ne büyük bir iş başardığı daha iyi anlaşılıyor. 

Benim dostuma göre Cüneyt Arkın onun arkadaşı. Türklük bilinci ve kelime-i şahadet olmak üzere Müslüman karakterini onun filmlerinden öğrenmiş.  

Sizce de Cüneyt Arkın o filmlerle, o kutlu nebinin mesajını, o kutlu kelime-i şahadeti Müslüman ergenlere öğretmedi mi? Ne güzel işlere vesile olmuşsun, Allah gani gani rahmet eylesin sana Cüneyt Arkın.

Bu arada tertemiz İslam dinini, Ehl-i Beyt'in membaından yaşayarak bizlere en güzel şekilde örnek olarak sunan, o kutlu kelime-i şahadeti gönüllere nakşetmeye çalışıp, dillerde söyleten çok kıymetli üstadımız Prof. Dr. Haydar Baş Bey'i en derin saygı ve sevgilerimle, minnet ve özlemle anar, Rabbimizin bizlere, onun yanında rahmet etmesini Yüce Mevla'dan niyaz ederim.