AB Komisyonu'nun önceki gün açıklanan İlerleme Raporu'nda Türkiye'ye tam üyelik müzakereleri için yine yeşil ışık yakılmadı. 'Türkiye 2001 İlerleme Raporu'nda Ankara'nın müzakerelere başlamaya ehil bulunmayışı üç gerekçeye dayandırılıyor: Demokratikleşmede yetersizlik, ekonomide zayıflık ve Kıbrıs'ta çözümsüzlük. Oysa Ankara bu yılki raporla, Türkiye için 'üyelik görüşmelerine giriş' sayılan 'tarama süreci'nin başlatılacağını umuyordu. Ancak komisyon Ankara'nın karşısına, 'derinleştirilmiş analitik inceleme' adlı ne idüğü belirsiz bir ara formülle çıktı. Komisyon böylece, Türkiye'yle 'yeni bir oyalama dönemi başlatma' amacını ortaya koyuyor!
Kıbrıs'ta çözümsüzlük!
Türkiye'nin iki tane çok önemli dış politika gündemi var: Biri Yunanistan ile olan Kıbrıs meselesi ki, tam 47 yıllık bir geçmişi var. Diğeri ise Kuzey Irak sorunu. İkincisi ise ABD'ye tam destek verdiğimiz Körfez Savaşı'nın bize bir hediyesi!!!
Kuzey Irak meselesi AB gündeminden şimdilik ırak ama Kıbrıs konusu AB'nin genişleme sürecinde bir numaralı 'sorun' olarak öne çıkıyor. Neden mi? Çünkü, Avrupa Birliği Komisyonu'nun hazırladığı ilerleme raporlarının sunumunda Kıbrıs Rum Kesimi, Macaristan ve Slovenya'nın önüne geçerek üçüncü defadır en iyi notu aldı. Bu sonuç, Rumların Avrupa Birliği(AB) adayları arasında öne geçtiği yönünde artık hiç bir tereddüdün kalmadığını net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu yüksek notun bir başka anlamı daha var: Kıbrıs Rum Kesimi, AB'nin 16. üyesi olacak. Brüksel, Kıbrıs Rum Kesimi'nin hukuki olarak AB standartlarına ya da tarım ekonomisine uyum konularında iyi sonuçlar elde ettiğini düşünüyor.
En iyi aday olarak nitelenen Kıbrıs Rum Kesimi'nin ev ödevlerini yerine getirme dışında Türkiye'yi de yakından ilgilendiren önemli bir sorunu bulunuyor. Kıbrıs'ın 1974'den beri süren bölünmüşlük meselesi, AB'nin genişlemesinin önüne taş koyabilecek bir içerik taşıyor. Rumların AB'ye kabulü halinde bu sorunun nasıl aşılacağı ise belirsizliğini koruyor. Gerçi iki yıl önceki Helsinki Zirvesi'nde bölünmüşlüğün aşılmasının üyelik için önşart olmaması konusunda anlaşmaya varılmış ve savaş sonrası bölünmüş Almanya model alınarak, adanın Yunanca konuşulan tarafında Avrupa hukukunun geçerli kılınabileceği ifade edilmişti. Helsinki'de kararlaştırılan sonuç bildirgesinden zamanın herşeyi yoluna koyacağı ve barış görüşmelerinin BM gözetiminde etkisini göstereceği beklentisi oluşmuştu.
Helsinki tarihte kaldı
Avrupa Birliği, Aralık 1999'daki Helsinki Zirvesi'nden bu yana Kıbrıs sorunu konusunda istediği yönde en küçük bir ilerleme sağlayamadı. Peki ne istiyor AB? Niye Brüksel istediğine ulaşamıyor? AB, tamamiyle Rum tezine arka çıkıyor ve orada yaşayan 180 bin Türk'ü azınlık olarak telakki ediyor. Yani açıkcası, Kıbrıs ile ilgili planını sadece Rum Kesimi ile sınırlı tutmuyor. Rumların, bugün 18. kuruluş yıldönümünü kutlayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni (KKTC) dolaylı olarak ilhak etmesine kapıyı aralıyor. Böyle bir oldu-bittinin son 27 yıldır olduğu gibi Türkiye tarafından kabul edilmesi mümkün değil. Kıbrıs'ta şehit kanıyla elde edilen vatan toprağının basit masa başı oyunlarıyla elden kayıp gitmesi Türk halkının kabul edebileceği bir sonuç değil. Nitekim bu konuda net bir devlet politikası oluşmuş durumda. Bazı 'mandacı' siyasiler, AB aşkına bu 'devlet politikasının' delinmesi için çalışıp çabalasa da, Türk milletinin oluşturduğu yoğun direnç karşısında bu gayretler boşa çıkıyor ve çıkacaktır da.
AB'nin yaklaşımı ters etki oluşturuyor. Nitekim, Helsinki'de AB liderleriyle birlikte poz veren Başbakan Bülent Ecevit bile, bu ayın başında Kıbrıs Rum Kesimi'nin üyeliğe kabulü halinde, Türkiye'nin KKTC'yi tamamen ilhak edeceğini söyledi.
Brüksel'in acelesi var
Ama Brüksel'de zaman hızla işlemeye devam ediyor: Sunulan yeni ilerleme raporları, genişleme yolundaki son ara bilanço olma özelliğini taşıyor. Göteborg Zirvesi'nde kararlaştırıldığı gibi, yeni üye ülkelerin 2004 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılabilmeleri için temasların 2002 sonuna kadar tamamlanması gerekiyor. Eğer bu tarihe kadar adanın bölünmüşlüğüne bir çözüm bulunmazsa AB, Ankara'ya rağmen adanın güneyinin üyeliğini kabul edecek. Görünen o. Kıbrıs'ın ilk turda üye adayı olarak sayılmaması halinde ise, Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun söylediği gibi, Atina da diğer adayların kabulüne direnç gösterecek. Bu durum ise Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi Doğu Avrupa ülkelerini AB'ye katmak isteyen Almanya'nın çıkarları ile ters düşüyor.
Büyük patlama yolda
Gündeme gelen bu hassas durumu Brüksel'deki bir diplomat "Herkes kafasını kuma gömüyor ve büyük patlamayı bekliyor" şeklinde özetliyor. Öte yandan Kıbrıs sorununun Rumların ve AB'nin istediği tarzda çözüm şansı 11 Eylül'den sonra daha da azaldı. Yeni biçimlenen güvenlik politikası gereği AB ve NATO, Ankara'nın ortaklığına tabi oldular ve Türkiye, Afganistan krizinin çözümü için asker gönderme sözü verdiğinden beri Washington, sorunun uzlaşma ile çözümünden yana tavır sergiliyor. Ama ABD, Kıbrıs konusunda şimdilik sergilediği yumuşak tavrını sürdürü mü? İşte bir başka büyük soru da bu.
Analiz: Recep BAHAR
Kıbrıs'ta çözümsüzlük!
Türkiye'nin iki tane çok önemli dış politika gündemi var: Biri Yunanistan ile olan Kıbrıs meselesi ki, tam 47 yıllık bir geçmişi var. Diğeri ise Kuzey Irak sorunu. İkincisi ise ABD'ye tam destek verdiğimiz Körfez Savaşı'nın bize bir hediyesi!!!
Kuzey Irak meselesi AB gündeminden şimdilik ırak ama Kıbrıs konusu AB'nin genişleme sürecinde bir numaralı 'sorun' olarak öne çıkıyor. Neden mi? Çünkü, Avrupa Birliği Komisyonu'nun hazırladığı ilerleme raporlarının sunumunda Kıbrıs Rum Kesimi, Macaristan ve Slovenya'nın önüne geçerek üçüncü defadır en iyi notu aldı. Bu sonuç, Rumların Avrupa Birliği(AB) adayları arasında öne geçtiği yönünde artık hiç bir tereddüdün kalmadığını net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu yüksek notun bir başka anlamı daha var: Kıbrıs Rum Kesimi, AB'nin 16. üyesi olacak. Brüksel, Kıbrıs Rum Kesimi'nin hukuki olarak AB standartlarına ya da tarım ekonomisine uyum konularında iyi sonuçlar elde ettiğini düşünüyor.
En iyi aday olarak nitelenen Kıbrıs Rum Kesimi'nin ev ödevlerini yerine getirme dışında Türkiye'yi de yakından ilgilendiren önemli bir sorunu bulunuyor. Kıbrıs'ın 1974'den beri süren bölünmüşlük meselesi, AB'nin genişlemesinin önüne taş koyabilecek bir içerik taşıyor. Rumların AB'ye kabulü halinde bu sorunun nasıl aşılacağı ise belirsizliğini koruyor. Gerçi iki yıl önceki Helsinki Zirvesi'nde bölünmüşlüğün aşılmasının üyelik için önşart olmaması konusunda anlaşmaya varılmış ve savaş sonrası bölünmüş Almanya model alınarak, adanın Yunanca konuşulan tarafında Avrupa hukukunun geçerli kılınabileceği ifade edilmişti. Helsinki'de kararlaştırılan sonuç bildirgesinden zamanın herşeyi yoluna koyacağı ve barış görüşmelerinin BM gözetiminde etkisini göstereceği beklentisi oluşmuştu.
Helsinki tarihte kaldı
Avrupa Birliği, Aralık 1999'daki Helsinki Zirvesi'nden bu yana Kıbrıs sorunu konusunda istediği yönde en küçük bir ilerleme sağlayamadı. Peki ne istiyor AB? Niye Brüksel istediğine ulaşamıyor? AB, tamamiyle Rum tezine arka çıkıyor ve orada yaşayan 180 bin Türk'ü azınlık olarak telakki ediyor. Yani açıkcası, Kıbrıs ile ilgili planını sadece Rum Kesimi ile sınırlı tutmuyor. Rumların, bugün 18. kuruluş yıldönümünü kutlayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni (KKTC) dolaylı olarak ilhak etmesine kapıyı aralıyor. Böyle bir oldu-bittinin son 27 yıldır olduğu gibi Türkiye tarafından kabul edilmesi mümkün değil. Kıbrıs'ta şehit kanıyla elde edilen vatan toprağının basit masa başı oyunlarıyla elden kayıp gitmesi Türk halkının kabul edebileceği bir sonuç değil. Nitekim bu konuda net bir devlet politikası oluşmuş durumda. Bazı 'mandacı' siyasiler, AB aşkına bu 'devlet politikasının' delinmesi için çalışıp çabalasa da, Türk milletinin oluşturduğu yoğun direnç karşısında bu gayretler boşa çıkıyor ve çıkacaktır da.
AB'nin yaklaşımı ters etki oluşturuyor. Nitekim, Helsinki'de AB liderleriyle birlikte poz veren Başbakan Bülent Ecevit bile, bu ayın başında Kıbrıs Rum Kesimi'nin üyeliğe kabulü halinde, Türkiye'nin KKTC'yi tamamen ilhak edeceğini söyledi.
Brüksel'in acelesi var
Ama Brüksel'de zaman hızla işlemeye devam ediyor: Sunulan yeni ilerleme raporları, genişleme yolundaki son ara bilanço olma özelliğini taşıyor. Göteborg Zirvesi'nde kararlaştırıldığı gibi, yeni üye ülkelerin 2004 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılabilmeleri için temasların 2002 sonuna kadar tamamlanması gerekiyor. Eğer bu tarihe kadar adanın bölünmüşlüğüne bir çözüm bulunmazsa AB, Ankara'ya rağmen adanın güneyinin üyeliğini kabul edecek. Görünen o. Kıbrıs'ın ilk turda üye adayı olarak sayılmaması halinde ise, Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun söylediği gibi, Atina da diğer adayların kabulüne direnç gösterecek. Bu durum ise Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi Doğu Avrupa ülkelerini AB'ye katmak isteyen Almanya'nın çıkarları ile ters düşüyor.
Büyük patlama yolda
Gündeme gelen bu hassas durumu Brüksel'deki bir diplomat "Herkes kafasını kuma gömüyor ve büyük patlamayı bekliyor" şeklinde özetliyor. Öte yandan Kıbrıs sorununun Rumların ve AB'nin istediği tarzda çözüm şansı 11 Eylül'den sonra daha da azaldı. Yeni biçimlenen güvenlik politikası gereği AB ve NATO, Ankara'nın ortaklığına tabi oldular ve Türkiye, Afganistan krizinin çözümü için asker gönderme sözü verdiğinden beri Washington, sorunun uzlaşma ile çözümünden yana tavır sergiliyor. Ama ABD, Kıbrıs konusunda şimdilik sergilediği yumuşak tavrını sürdürü mü? İşte bir başka büyük soru da bu.
Analiz: Recep BAHAR